Bir işin tamamlanması için geniş bir zaman aralığı belirlemenin işin kalitesini artıracağını düşünebilirsiniz. Ancak bu durum genellikle işin son dakikaya bırakılmasına neden olur.
Parkinson Yasası der ki: "Bir işe ayrılan süre ne kadar uzunsa, iş o kadar sürede tamamlanır."
İngiliz yazar Cyril Northcote Parkinson’un ortaya koyduğu bu yasa, hepimizi yakından ilgilendiriyor:
“Bir iş, tamamlanması için ayrılan tüm zamanı dolduracak şekilde genişler.”
Yani bir işi 3 saatte de bitirebilirsiniz, 3 günde de. Ne kadar süre verirseniz, iş o kadar yayılır.
Bu nedenle, süreleri bilinçli şekilde daraltarak verimliliğinizi artırabilirsiniz.
Girişimciler ve işletme sahipleri için bu ilke oldukça kritik.
Çünkü zaman, nakitten daha değerli.
Çoğunlukla farkında olmadan toplantıları uzatıyor, e-postalara gereksiz mesai harcıyor, teslim tarihini öteledikçe işleri büyütüyoruz.

Parkinson Yasası bize şunu söylüyor:
Süreyi kısalt, odağı artır, verimi yükselt.
Örneğin:
Toplantılara 60 dakika değil, 30 dakika ayırın.
Günlük 3 odaklı görev belirleyin.
Görevlerinizi “zaman kutularına” ayırın: 45 dakikalık bloklar halinde zaman sınırı koyun.
Süre kısıtı, yaratıcılığı ve üretkenliği tetikler.
Bu durum sadece kendimiz için değil, ekiplerimiz için de geçerli.
Bir çalışana “bu işi haftaya getir” dediğinizde, o işin genellikle en son gün yapıldığını fark etmişsinizdir.
Oysa “bu işi yarın saat 14.00’e kadar tamamlayabilir misin?” dediğinizde, iş hem daha hızlı hem de daha net tamamlanır.
Süreyi kısaltmak, baskı oluşturmak değil, odağı artırmaktır.
Kendinize ve ekibinize sormanız gereken kritik soru: "Bu işi gerçekten tamamlamak için ne kadar zamana ihtiyaç var?"
Bereketli günleriniz olsun.