Kuvay Sanlı
Köşe Yazarı
Kuvay Sanlı
 

Ali Onbaşı bilir

[simple-author-box] Sevgi için, “A fortiori bir kavramdır” değerlendirmesi yapılır. Öncelikli diyelim. Öncelikli ama a priori değil; deneyimden bağımsız şekilde var olan, verili değil. Sevgi hâkim olsun isteriz ama sevgi verili değil, o halde var kılmak gerek onu. Çünkü sevgi özgürlük verir. Tüm erdemlere, sevgi olmadığı için gereksinim duyduğumuz yönünde görüşler vardır. Vardır ama sevgi içermeyen erdem olabilir mi, bilemedim… Hegel’de sevgi kavramı, “Ailenin kendini duyumsadığı birliği” olarak ele alınır ama bu ele alıştan daha ileri şekilde “Sevgi genel olarak, bir başkası ile olan birliğimin bilincidir” der Tüze Felsefesi’nde Hegel. Bir başkası ile birlik olmak? Eğer öncesinde bağımsız olursak birlik içinde olmanın adımını atabiliriz ve böylece bağımlı oluruz. “Bağımlı olmak” kulağa olumsuz geliyor değil mi? Oysa bağımsızlık, kuralsızlıktır ve bir kural gerekir, gerçek özgürlük için. Kuralsızlık düzensizliktir, kaostur ve tam bir tutsaklık halidir. İnsan kurallar içinde ilerler, gelişir ve var olan potansiyel açınarak ona özgürlük sunar. * İnsanlar üzerinde baskı kuran bir despot üzerine düşünelim; güçlü gözüken o en büyük tutsak... Bir despot üzerinde baskı kurmanın zor olacağı gelir akla değil mi? Öyle ya, eser gürler, tahakküm eder o. Ama yarın onu bir başkasına biat eder görürseniz şaşırmayın. Her alanda her ilişkide var olabilen despot, insanın insana bu tutumunu olumlayandır. Yaşattığı anlam içinde onu despotizme itiraz edemez halde görürüz ve o, tutsaklık içinde kalmaya da en müsait olandır. Düşüncesinde sevginin kapsandığı özgür birey baskı kurmaz ve onun üzerinde baskı da kurulamaz. Nazım Hikmet’in Kuvay’ı Milliye Destanı’nda İzmirli Ali Onbaşı bilir: Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Kaçmak korkmayı determinist indirgeme içinde bütünüyle belirlemez elbette, çünkü bu ikisi karşılıklı etkileşim içerisindedir. Ancak kaçmamanın cesareti de getireceğini düşünebiliriz. * Bizde Hegel okumaları, onun erken bir çalışması olan Tinin Görüngübilimi düzeyinde kalır ve daha yetkin eserlerinin anıldığına pek rastlanmaz. O ilk çalışmasında yer verdiği efendi - köle diyalektiğine de sık referans verilir ve bu etkileşim, despot - biat eden ilişkisini de anlatır. Efendi, efendilik edebilmek için köleye ihtiyaç duyar. Köle olmaksızın efendi efendi olamaz. Efendi köleye ihtiyaç duyduğu ölçüde özgür değil, köleye tutsaktır; kölenin kölesi durumundadır. Hegel “Özgürlük, başkasında kendini bulmaktır” der. Bağımlı olmakla yaratılan çelişki, başkasında kendini bularak aşılır. Başkasında kendini bulan, o başkasıyla diyalog içerisinde olandır. Onu belirleyen nedenleri bilir ve sevginin olanağı açınır. Hemen ardından da özgürlüğün… Schiller de “Sevgiden başka hiçbir şey özgürlük veremez” der. Bir aforizma gibi dursa da; galiba güçlü bir önermeyle karşı karşıyayız. Peki nedir sevgi? “Bir duygudur” dendiğinde, tanıdık gelecektir. Bunun ardından hemen akla bir diğer soru gelir: Duygu nedir? Duygu, kalp ile simgesel karşılık bulur ve “Yürekte olduğu varsayılan nitelik” olarak tanımlanır. Ne tanımlama ama! Yürek, kalp; bir metafor olarak değil de gerçeğinde duyumsama işi, vücudun bu organlarıyla mı gerçekleşir? Duygu aklın edimidir ve düşünmeden başka bir şey değildir. Düşünmenin güçlü bir biçimi değildir ama. Felsefe disiplini, insana bağıntısı içinde düşünmenin yani doğru düşünmenin olanağını sunar. Duygu, sezgi, istek gibi tasarımları düşünceye, kavrama taşır ve işte o zaman bu belirlenimlerin sadece nesnesi değil; öznesi de olur insan. Duyguya teslim olmaz, ussal zeminde onu yönetir de.
Ekleme Tarihi: 06 Temmuz 2021 - Salı

Ali Onbaşı bilir

[simple-author-box]

Sevgi için, “A fortiori bir kavramdır” değerlendirmesi yapılır. Öncelikli diyelim. Öncelikli ama a priori değil; deneyimden bağımsız şekilde var olan, verili değil. Sevgi hâkim olsun isteriz ama sevgi verili değil, o halde var kılmak gerek onu. Çünkü sevgi özgürlük verir.

Tüm erdemlere, sevgi olmadığı için gereksinim duyduğumuz yönünde görüşler vardır. Vardır ama sevgi içermeyen erdem olabilir mi, bilemedim…

Hegel’de sevgi kavramı, “Ailenin kendini duyumsadığı birliği” olarak ele alınır ama bu ele alıştan daha ileri şekilde “Sevgi genel olarak, bir başkası ile olan birliğimin bilincidir” der Tüze Felsefesi’nde Hegel. Bir başkası ile birlik olmak? Eğer öncesinde bağımsız olursak birlik içinde olmanın adımını atabiliriz ve böylece bağımlı oluruz. “Bağımlı olmak” kulağa olumsuz geliyor değil mi? Oysa bağımsızlık, kuralsızlıktır ve bir kural gerekir, gerçek özgürlük için. Kuralsızlık düzensizliktir, kaostur ve tam bir tutsaklık halidir. İnsan kurallar içinde ilerler, gelişir ve var olan potansiyel açınarak ona özgürlük sunar.

*

İnsanlar üzerinde baskı kuran bir despot üzerine düşünelim; güçlü gözüken o en büyük tutsak... Bir despot üzerinde baskı kurmanın zor olacağı gelir akla değil mi? Öyle ya, eser gürler, tahakküm eder o. Ama yarın onu bir başkasına biat eder görürseniz şaşırmayın. Her alanda her ilişkide var olabilen despot, insanın insana bu tutumunu olumlayandır. Yaşattığı anlam içinde onu despotizme itiraz edemez halde görürüz ve o, tutsaklık içinde kalmaya da en müsait olandır. Düşüncesinde sevginin kapsandığı özgür birey baskı kurmaz ve onun üzerinde baskı da kurulamaz.

Nazım Hikmet’in Kuvay’ı Milliye Destanı’nda İzmirli Ali Onbaşı bilir: Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Kaçmak korkmayı determinist indirgeme içinde bütünüyle belirlemez elbette, çünkü bu ikisi karşılıklı etkileşim içerisindedir. Ancak kaçmamanın cesareti de getireceğini düşünebiliriz.

*

Bizde Hegel okumaları, onun erken bir çalışması olan Tinin Görüngübilimi düzeyinde kalır ve daha yetkin eserlerinin anıldığına pek rastlanmaz. O ilk çalışmasında yer verdiği efendi - köle diyalektiğine de sık referans verilir ve bu etkileşim, despot - biat eden ilişkisini de anlatır. Efendi, efendilik edebilmek için köleye ihtiyaç duyar. Köle olmaksızın efendi efendi olamaz. Efendi köleye ihtiyaç duyduğu ölçüde özgür değil, köleye tutsaktır; kölenin kölesi durumundadır.

Hegel “Özgürlük, başkasında kendini bulmaktır” der. Bağımlı olmakla yaratılan çelişki, başkasında kendini bularak aşılır. Başkasında kendini bulan, o başkasıyla diyalog içerisinde olandır. Onu belirleyen nedenleri bilir ve sevginin olanağı açınır. Hemen ardından da özgürlüğün…

Schiller de “Sevgiden başka hiçbir şey özgürlük veremez” der. Bir aforizma gibi dursa da; galiba güçlü bir önermeyle karşı karşıyayız. Peki nedir sevgi? “Bir duygudur” dendiğinde, tanıdık gelecektir. Bunun ardından hemen akla bir diğer soru gelir: Duygu nedir? Duygu, kalp ile simgesel karşılık bulur ve “Yürekte olduğu varsayılan nitelik” olarak tanımlanır. Ne tanımlama ama! Yürek, kalp; bir metafor olarak değil de gerçeğinde duyumsama işi, vücudun bu organlarıyla mı gerçekleşir?

Duygu aklın edimidir ve düşünmeden başka bir şey değildir. Düşünmenin güçlü bir biçimi değildir ama. Felsefe disiplini, insana bağıntısı içinde düşünmenin yani doğru düşünmenin olanağını sunar. Duygu, sezgi, istek gibi tasarımları düşünceye, kavrama taşır ve işte o zaman bu belirlenimlerin sadece nesnesi değil; öznesi de olur insan. Duyguya teslim olmaz, ussal zeminde onu yönetir de.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.