Hasan Yılmaz
Köşe Yazarı
Hasan Yılmaz
 

Sözün Tesirsiz Olduğu Demler

[simple-author-box] Konuşmak istiyorsun; ne konuşayım diye düşünüyorsun. Yazmak istiyorsun; ne yazacağına karar veremiyorsun. Zenginsin, paranı nasıl değerlendireceğini bilmiyorsun. Gezginsin, iç huzuruyla yolculuk yapamıyorsun. Öyle bir zamandayız ki ortam tekin değil ve kafalar karışık. Güvensizliğin, emniyetsizliğin hâkim olduğu demlerde insanlar önlerini arkalarını görmekte zorlanıyor. Bu durum kişiler, kurumlar fark etmeden herkesi etkiliyor. Aslında yapılması gereken çok iş, gidilmek istenen çok yer, yazılması, konuşulması gereken çok konu var. Ama emniyetsizliğin, güvensizliğin hâkim olduğu ortamın en büyük illeti belirsizlik ve kararsızlık. Çok şey söylemek ile hiçbir şey söylememek gibi bir şey. Ve şu anda birçok kişi çok şey söylemek isteyip de hiçbir şey söyleyemeyen insan olmanın ıstırabını çekiyor. Çünkü çok kişi“söylesem tesiri yok, söylemesem gönlüm razı değil” çelişkisini yaşıyor. Esasında bugüne kadar yeryüzünde söylenmedik söz kalmadı. Bir şarkının nakaratı gibi hepimiz tekrarları dinliyoruz. Ve tekrarlar o raddeye geldi ki, “Söz gümüşse, sükût altın” deme noktasındayız. Artık konuşmanın bıktırıcı etkisiyle karşı karşıyayız. Gün içinde o kadar çok söze kulak veriyoruz ki, ehem ile mühimi ayırt edemez haldeyiz. Yeryüzünde yazılmayan konu da kalmadı. Hemen her konu hakkında mebzul miktarda yazı kaleme alındı. Tabiî yazanın muradı okunmaktır. Ama dijitalleşme çağı okuyucuyu hızlı tüketmeye zorluyor. Bu durum da edilen sözün, yapılan işin kıymetini düşürdüğü gibi beyinlerde de hazımsızlığa yol açıyor. Evet! Günümüzde edilen sözün, yazılan yazının kıymeti yok. Söze kulak kabartılmıyor, yazılar sabun köpüğü misali kaybolup gidiyor. Ne yazanın, ne okuyanın keyif almadığı demde kakafoni yaşanıyor. Bu yüzden kafalar anafora kapılmış balıklar gibi. Yıllarca önce iletişim çağında iletişimsizlik yaşayacağımızı söyleseler hem anlamaz, hem inanmazdım. Ancak şu anda durum son derece vahim. Üstelik iletişimsizliğe kafa karışıklıkları da eklenince durumun resmini çekmekte zorlanıyorum. Siyaseti hayatlarının merkezine koyanların dediklerimi daha iyi anlayacaklarını düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz süreçte insanların istikamet tayin etmelerinin, bir kararda buluşmalarının, ortak iş yapmalarının oldukça güç olduğunu görüyorum. Geniş bir kitle “du bakali n’olcek” modunda. Çünkü dünü biliyor, durumu görüyor ama yarından emin değil. Dolayısıyla yapılacaklar, yapılmak istenenler konusunda karar veremiyorlar. Bunda yaşanan düş kırıklıklarının da etkisi var. Verilip de tutulmayan sözler, başlanıp da bitirilmeyen işler, ahde vefasızlık, ideolojik tutarsızlık, inanç istismarı, ilkesizlik, ahlakî yozlaşma, değerler manzumesinin aşınması, eşitlik ve adalet beklentilerinin ütopyaya dönüşmesi, keyfiliğin kaide haline gelmesi sözü anlamsız, yazıyı kıymetsiz hale getirdi. Haliyle güven duyguları sarsıldı, inançlar zayıfladı, kararsızlık, öngörüsüzlük hayatın her alanını kuşattı. Merhamet pınarlarının kuruduğu, vicdanların körleştiği bu demde sözlerin de kes-yapıştır kabilinden edildiğini bilmenin hayal kırıklığı yaşanıyor. Suya tirit kabilinden günü kurtarmaktan başka muradı olmadığı bilinen sözler gönüllere tesir etmiyor. Öyle olunca da “Gönülsüz pişen aş, ya karın ağrıtır ya baş” misali fincancı katırlarını bile ürkütmeyecek sözlere kulak verilmiyor.
Ekleme Tarihi: 27 Mayıs 2021 - Perşembe

Sözün Tesirsiz Olduğu Demler

[simple-author-box]

Konuşmak istiyorsun; ne konuşayım diye düşünüyorsun.

Yazmak istiyorsun; ne yazacağına karar veremiyorsun.

Zenginsin, paranı nasıl değerlendireceğini bilmiyorsun.

Gezginsin, iç huzuruyla yolculuk yapamıyorsun.

Öyle bir zamandayız ki ortam tekin değil ve kafalar karışık. Güvensizliğin, emniyetsizliğin hâkim olduğu demlerde insanlar önlerini arkalarını görmekte zorlanıyor. Bu durum kişiler, kurumlar fark etmeden herkesi etkiliyor.

Aslında yapılması gereken çok iş, gidilmek istenen çok yer, yazılması, konuşulması gereken çok konu var. Ama emniyetsizliğin, güvensizliğin hâkim olduğu ortamın en büyük illeti belirsizlik ve kararsızlık.

Çok şey söylemek ile hiçbir şey söylememek gibi bir şey. Ve şu anda birçok kişi çok şey söylemek isteyip de hiçbir şey söyleyemeyen insan olmanın ıstırabını çekiyor. Çünkü çok kişi“söylesem tesiri yok, söylemesem gönlüm razı değil” çelişkisini yaşıyor.

Esasında bugüne kadar yeryüzünde söylenmedik söz kalmadı. Bir şarkının nakaratı gibi hepimiz tekrarları dinliyoruz. Ve tekrarlar o raddeye geldi ki, “Söz gümüşse, sükût altın” deme noktasındayız. Artık konuşmanın bıktırıcı etkisiyle karşı karşıyayız. Gün içinde o kadar çok söze kulak veriyoruz ki, ehem ile mühimi ayırt edemez haldeyiz.

Yeryüzünde yazılmayan konu da kalmadı. Hemen her konu hakkında mebzul miktarda yazı kaleme alındı. Tabiî yazanın muradı okunmaktır. Ama dijitalleşme çağı okuyucuyu hızlı tüketmeye zorluyor. Bu durum da edilen sözün, yapılan işin kıymetini düşürdüğü gibi beyinlerde de hazımsızlığa yol açıyor.

Evet! Günümüzde edilen sözün, yazılan yazının kıymeti yok. Söze kulak kabartılmıyor, yazılar sabun köpüğü misali kaybolup gidiyor. Ne yazanın, ne okuyanın keyif almadığı demde kakafoni yaşanıyor. Bu yüzden kafalar anafora kapılmış balıklar gibi.

Yıllarca önce iletişim çağında iletişimsizlik yaşayacağımızı söyleseler hem anlamaz, hem inanmazdım. Ancak şu anda durum son derece vahim. Üstelik iletişimsizliğe kafa karışıklıkları da eklenince durumun resmini çekmekte zorlanıyorum.

Siyaseti hayatlarının merkezine koyanların dediklerimi daha iyi anlayacaklarını düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz süreçte insanların istikamet tayin etmelerinin, bir kararda buluşmalarının, ortak iş yapmalarının oldukça güç olduğunu görüyorum. Geniş bir kitle “du bakali n’olcek” modunda. Çünkü dünü biliyor, durumu görüyor ama yarından emin değil. Dolayısıyla yapılacaklar, yapılmak istenenler konusunda karar veremiyorlar. Bunda yaşanan düş kırıklıklarının da etkisi var.

Verilip de tutulmayan sözler, başlanıp da bitirilmeyen işler, ahde vefasızlık, ideolojik tutarsızlık, inanç istismarı, ilkesizlik, ahlakî yozlaşma, değerler manzumesinin aşınması, eşitlik ve adalet beklentilerinin ütopyaya dönüşmesi, keyfiliğin kaide haline gelmesi sözü anlamsız, yazıyı kıymetsiz hale getirdi. Haliyle güven duyguları sarsıldı, inançlar zayıfladı, kararsızlık, öngörüsüzlük hayatın her alanını kuşattı.

Merhamet pınarlarının kuruduğu, vicdanların körleştiği bu demde sözlerin de kes-yapıştır kabilinden edildiğini bilmenin hayal kırıklığı yaşanıyor. Suya tirit kabilinden günü kurtarmaktan başka muradı olmadığı bilinen sözler gönüllere tesir etmiyor. Öyle olunca da “Gönülsüz pişen aş, ya karın ağrıtır ya baş” misali fincancı katırlarını bile ürkütmeyecek sözlere kulak verilmiyor.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.