Hasan Yılmaz
Köşe Yazarı
Hasan Yılmaz
 

İyi Olmak Kötü Olmamak mıdır?

[simple-author-box] Siyaseti hep bir iddia, inat ve hedef işi olarak gördüm. Hedefi doğru belirleyen, inat ederek istikrarlı bir şekilde istikametten ayrılmayanların mutlaka başarılı olacaklarına inandım. İnanmayı başarmanın yarısı kabul ederek azimli, kararlı bir şekilde mücadele edenlerin sonuç aldıklarını da gördüm. Sonuca ulaştıktan sonra yaşanan çelişkilere de tanık oldum. Kişisel olarak yaratılış kodlarımızı hep önemsedim. Hak, hukuk, iyilik, ihsan, ahlak, adalet, eşitlik, vicdan, merhamet gibi insanı kemale erdirmeyi amaçlayan değerleri üstün gördüm. Dava denince ülkenin, milletin refahını, saadetini temin edecek işleri aklıma getirdim. Milletin, memleketin çıkarlarını ferdin ya da grubun çıkarlarından üstün tuttum. O yüzden siyasetin grubun, cemaatin ya da kişilerin çıkarları uğruna değerlerin örselenmesine yol açan dilini ve tutumunu hiçbir zaman benimsemedim. Günah işleme kabiliyetine erişmeden önce tutum ve davranışları itibarıyla takdir ettiğim birçok kişinin yaşattığı hayal kırıklıklarına rağmen bugün de değerler ve doğrular manzumesini savunuyorum. Konjonktürel doğrular ile mutlak doğrular çatışabilir. Ülküsü ideali olanlar romantik kişilerdir. Hayatı değerler manzumesinin mücadelesi gibi gören ve mutlak doğruları savunmakta ısrar eden böyle kişiler siyaseti ikbal kapısı olarak görmemelidir. Dahası rasyonel düşünemeyen, insanın şeytanî hususiyetlerinin baskınlığının farkında olmayan kişiler siyaset yapmamalıdır. Ayrıca nefsiyle imtihan olmamış hiç kimseye güvenmemeli, şeksiz şüphesiz sırtını yaslamamalıdır. Geçmişte siyasî kampları sağcı-solcu, faşist-komünist, İslamcı-Türkçü-Sosyalist gibi tasnif ediyorduk. Yanında da aynı kamptakileri alevî-sünnî gibi mezhepleriyle tasnife tabi tutuyorduk. İnsanlar hakkında yargı yürütürken oy verdikleri, destekleri partiyi de artı ya da eksi değer olarak yazıyorduk. Geldiğim nokta itibarıyla söyleyeyim; sağcı-solcu, faşist-komünist, alevi-sünni, İslamcı-Türkçü-Sosyalist yok. Sadece iyi-kötü, faydalı-zararlı, ahlaklı-ahlaksız, dürüst-sahtekâr, çalışkan-tembel insan var. Filanca ya da falanca partiyi savunmak iyi ya da kötü insan olmanın karinesi değil. Kişi özündeki insanı ne kadar yaşatıyor? İnsan çevresiyle ve doğayla nasıl ilişki kuruyor? İnsanlara faydalı oluyor mu? İyi insan, faydalı insan olmak önemli. Bizde “ağzı var dili yok” diye iyiliğe karine olarak kullanılan bir tabir var. Ağzı olup dili olmayan ve zararsız diye övülen insanları artık iyi insan diye tesmiye etmiyorum. Onları iyi ya da kötü parantezine almıyorum. Çünkü değerlendirmeye değer kişiler olarak görmüyorum. Bir kişinin iyiliğine şahitlik etmek için insana, çevreye yararlı olmak yönünde eylemde bulunması gerekir. Kötülük nasıl zarar verme yönünde eylemlilik gerektiriyorsa, iyilik de faydalı olmak yönünde bir eylemlilik gerektirir. Örneğin sokak ortasında bir erkek bir kadını tekme tokat döverken onu seyredenler ayıplanması gereken kişiler. Onlara kötü diyemediğimiz gibi iyi de diyemeyiz. Onlara “Siz de insan mısınız?” denmelidir. Çünkü insan olmak, yanlışa karşı çıkmayı gerektirir. Masum bir kadına uygulanan şiddeti önleme yönünde hamle yapmayanlar kötülüğe göz yumanlardır. Siyasette de bir partiyi savunmak, bir lideri desteklemek yargı yürütmek için yeterli değildir. İnsanın bir fikri olmalı ve fikrine göre duruş sergilemelidir. Çevresiyle de şahsiyetine göre ilişki tesis etmelidir. İnsanlarla da değerler manzumesine yakınlık ya da uzaklıklarına göre ilişki tesis etmelidir. Yani insan“karnı sırtı belli değil” diye tanımlanmaktan kaçınmalı, siyasetin konjonktürel doğrularını mutlak doğruymuş gibi savunup rüzgârgülüne dönmemelidir.
Ekleme Tarihi: 14 Temmuz 2021 - Çarşamba

İyi Olmak Kötü Olmamak mıdır?

[simple-author-box]

Siyaseti hep bir iddia, inat ve hedef işi olarak gördüm. Hedefi doğru belirleyen, inat ederek istikrarlı bir şekilde istikametten ayrılmayanların mutlaka başarılı olacaklarına inandım. İnanmayı başarmanın yarısı kabul ederek azimli, kararlı bir şekilde mücadele edenlerin sonuç aldıklarını da gördüm. Sonuca ulaştıktan sonra yaşanan çelişkilere de tanık oldum.

Kişisel olarak yaratılış kodlarımızı hep önemsedim. Hak, hukuk, iyilik, ihsan, ahlak, adalet, eşitlik, vicdan, merhamet gibi insanı kemale erdirmeyi amaçlayan değerleri üstün gördüm. Dava denince ülkenin, milletin refahını, saadetini temin edecek işleri aklıma getirdim. Milletin, memleketin çıkarlarını ferdin ya da grubun çıkarlarından üstün tuttum. O yüzden siyasetin grubun, cemaatin ya da kişilerin çıkarları uğruna değerlerin örselenmesine yol açan dilini ve tutumunu hiçbir zaman benimsemedim. Günah işleme kabiliyetine erişmeden önce tutum ve davranışları itibarıyla takdir ettiğim birçok kişinin yaşattığı hayal kırıklıklarına rağmen bugün de değerler ve doğrular manzumesini savunuyorum.

Konjonktürel doğrular ile mutlak doğrular çatışabilir. Ülküsü ideali olanlar romantik kişilerdir. Hayatı değerler manzumesinin mücadelesi gibi gören ve mutlak doğruları savunmakta ısrar eden böyle kişiler siyaseti ikbal kapısı olarak görmemelidir. Dahası rasyonel düşünemeyen, insanın şeytanî hususiyetlerinin baskınlığının farkında olmayan kişiler siyaset yapmamalıdır. Ayrıca nefsiyle imtihan olmamış hiç kimseye güvenmemeli, şeksiz şüphesiz sırtını yaslamamalıdır.

Geçmişte siyasî kampları sağcı-solcu, faşist-komünist, İslamcı-Türkçü-Sosyalist gibi tasnif ediyorduk. Yanında da aynı kamptakileri alevî-sünnî gibi mezhepleriyle tasnife tabi tutuyorduk. İnsanlar hakkında yargı yürütürken oy verdikleri, destekleri partiyi de artı ya da eksi değer olarak yazıyorduk.

Geldiğim nokta itibarıyla söyleyeyim; sağcı-solcu, faşist-komünist, alevi-sünni, İslamcı-Türkçü-Sosyalist yok. Sadece iyi-kötü, faydalı-zararlı, ahlaklı-ahlaksız, dürüst-sahtekâr, çalışkan-tembel insan var.

Filanca ya da falanca partiyi savunmak iyi ya da kötü insan olmanın karinesi değil. Kişi özündeki insanı ne kadar yaşatıyor? İnsan çevresiyle ve doğayla nasıl ilişki kuruyor? İnsanlara faydalı oluyor mu?

İyi insan, faydalı insan olmak önemli. Bizde “ağzı var dili yok” diye iyiliğe karine olarak kullanılan bir tabir var. Ağzı olup dili olmayan ve zararsız diye övülen insanları artık iyi insan diye tesmiye etmiyorum. Onları iyi ya da kötü parantezine almıyorum. Çünkü değerlendirmeye değer kişiler olarak görmüyorum.

Bir kişinin iyiliğine şahitlik etmek için insana, çevreye yararlı olmak yönünde eylemde bulunması gerekir. Kötülük nasıl zarar verme yönünde eylemlilik gerektiriyorsa, iyilik de faydalı olmak yönünde bir eylemlilik gerektirir. Örneğin sokak ortasında bir erkek bir kadını tekme tokat döverken onu seyredenler ayıplanması gereken kişiler. Onlara kötü diyemediğimiz gibi iyi de diyemeyiz. Onlara “Siz de insan mısınız?” denmelidir. Çünkü insan olmak, yanlışa karşı çıkmayı gerektirir. Masum bir kadına uygulanan şiddeti önleme yönünde hamle yapmayanlar kötülüğe göz yumanlardır.

Siyasette de bir partiyi savunmak, bir lideri desteklemek yargı yürütmek için yeterli değildir. İnsanın bir fikri olmalı ve fikrine göre duruş sergilemelidir. Çevresiyle de şahsiyetine göre ilişki tesis etmelidir. İnsanlarla da değerler manzumesine yakınlık ya da uzaklıklarına göre ilişki tesis etmelidir. Yani insan“karnı sırtı belli değil” diye tanımlanmaktan kaçınmalı, siyasetin konjonktürel doğrularını mutlak doğruymuş gibi savunup rüzgârgülüne dönmemelidir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.