Hasan Yılmaz
Köşe Yazarı
Hasan Yılmaz
 

Bir Mezarı Kaç Nesil Ziyaret Eder?

[simple-author-box] Türkiye kimsenin can sıkıntısına bahane bulamayacağı canlı, heyecanlı bir ülke. Az gelişmiş ülke insanları için cazip, gelişmiş ülke insanları için ilginç olmasının sebebi kıpır kıpırlığı. Öngörülebilir olmadığı için gündemi anlık, günlük takip etmelisiniz. Aksi takdirde “ne olmuş, ne olmuş” der kalırsınız. Ben de gündemin tam göbeğinde bir insan olmama rağmen, gündemsiz yazmaya çalışıyorum. Çünkü saman alevi gibi gündemlere sadra şifa olmayacak sözler ederek “…mış gibi” yapanlara dâhil olacağımı düşünüyorum. O sebeple yazımda toprakla, tabiatla ilgili bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Şüphesiz her canlı ölümü tadacaktır. Ölümden sonra olacağını da herkes kendi inanç değerlerine göre algılar, yorumlar. Ölülerini de kendi inançlarına, geleneklerine, adetlerine göre defnederler. Ölülerin defnedildikleri yerler mezarlıklardır. Biz mezarlıkları fena âlemi ile beka âlemi arasında bekleme durağı gibi görürüz. Çünkü öldükten sonra başka bir boyutta yeni bir hayata başlayacağımıza inanırız. Gözlemlerime göre bir kişi kamuya mâl olmamışsa mezarı üçüncü nesilden sonra metruk hale geliyor. Duygusal bağ torun, baba-anne ve dede-nine arasında oluşuyor. Doğal olarak hatıraları yâd etmek, dua etmek istenildiğinde bu zincir harekete geçiyor. O da daha çok Ramazan ve Kurban Bayramlarında oluyor. Ki bu durum küçük yerleşim yerlerinde törensel ritüellere de sahne oluyor. Göz önünde olmaları sebebiyle mezarlıklar köylerin, kasabaların en önemli yerleridir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler için de bu durum geçerlidir ancak bunda kurumsal hizmet ve dikkat daha etkindir. Toprağın kapısı herkese açık. Bu yüzden toprağın üstü kadar, altı da insanlığın hatıralarıyla dolu. Zaten kaybolan şehirler, mezarlar olmasaydı, arkeolojiye de gerek kalmazdı. Yalnız son zamanlarda mezarlar öyle muhkem yapılıyor ki, sanki defnedilenler ebediyete kadar korunmak isteniyor gibi geliyor. Çünkü sadece mezarların üstü değil, altı da betonla kaplanıyor. Ölüler bir nevi lahde konulurken, mezarlıklar da kocaman bir beton çöplüğüne dönüştürülüyor. Mezarlık yerlerini tahsis etme, düzenleme, cenaze hizmetleri verme görevinin yerel yönetimlere ait olduğunu biliyorum. Ancak yerel yönetimlerin mezarlıklara hangi gözle baktıklarını bilmiyorum. İnşaat alanı gibi mi bakıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Sonraki kuşakları düşünseler toprağı bu denli betonlaştırmazlar diyorum. İslamî ölçüleri de aşacak şekilde mezarların üstünü taş, mermer, beton ile kapatılmasını anlıyorum. Mevzuat da buna izin veriyor. Hatta Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmeliğin“Bir mezarın uzunluğunun 2 metre, eninin 80 santimetre, derinliğinin en az 1.5 metre olması, Hazır beton mezarların cenaze defninden sonra koku çıkışını önlemek için üzerleri en az 60 santimetre toprakla örtülebilecek şekilde inşa edilmesi, İki mezarın yan yana aralığı, baş ve ayak taraflarından birbirine mesafesi, küçük ve muntazam bir yol teşkil etmek üzere 50 santimetre olması” hükümlerini içerdiğini biliyorum. İyi de yönetmelik izin veriyor diye mezar çukurlarını da beton ile kaplamak mı gerekiyor? Ev inşa eder gibi mezar yeri hazırlamanın anlamı nedir? Yaşadığımız yerleri betonlaştırdığımız yetmiyor gibi ölülerimizi defnettiğimiz mezarlıkların altını betonlaştırarak toprağı gelecekte de kullanılamaz hale getirdiğimizin idrakinde miyiz? Bu vesileyle maskeli, mesafeli hayattan bir an önce kurtulduğumuz günlerin yakın olması dileğiyle Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum.
Ekleme Tarihi: 11 Mayıs 2021 - Salı

Bir Mezarı Kaç Nesil Ziyaret Eder?

[simple-author-box]

Türkiye kimsenin can sıkıntısına bahane bulamayacağı canlı, heyecanlı bir ülke. Az gelişmiş ülke insanları için cazip, gelişmiş ülke insanları için ilginç olmasının sebebi kıpır kıpırlığı. Öngörülebilir olmadığı için gündemi anlık, günlük takip etmelisiniz. Aksi takdirde “ne olmuş, ne olmuş” der kalırsınız.

Ben de gündemin tam göbeğinde bir insan olmama rağmen, gündemsiz yazmaya çalışıyorum. Çünkü saman alevi gibi gündemlere sadra şifa olmayacak sözler ederek “…mış gibi” yapanlara dâhil olacağımı düşünüyorum. O sebeple yazımda toprakla, tabiatla ilgili bir konuya dikkat çekmek istiyorum.

Şüphesiz her canlı ölümü tadacaktır. Ölümden sonra olacağını da herkes kendi inanç değerlerine göre algılar, yorumlar. Ölülerini de kendi inançlarına, geleneklerine, adetlerine göre defnederler. Ölülerin defnedildikleri yerler mezarlıklardır. Biz mezarlıkları fena âlemi ile beka âlemi arasında bekleme durağı gibi görürüz. Çünkü öldükten sonra başka bir boyutta yeni bir hayata başlayacağımıza inanırız.

Gözlemlerime göre bir kişi kamuya mâl olmamışsa mezarı üçüncü nesilden sonra metruk hale geliyor. Duygusal bağ torun, baba-anne ve dede-nine arasında oluşuyor. Doğal olarak hatıraları yâd etmek, dua etmek istenildiğinde bu zincir harekete geçiyor. O da daha çok Ramazan ve Kurban Bayramlarında oluyor. Ki bu durum küçük yerleşim yerlerinde törensel ritüellere de sahne oluyor.

Göz önünde olmaları sebebiyle mezarlıklar köylerin, kasabaların en önemli yerleridir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler için de bu durum geçerlidir ancak bunda kurumsal hizmet ve dikkat daha etkindir.

Toprağın kapısı herkese açık. Bu yüzden toprağın üstü kadar, altı da insanlığın hatıralarıyla dolu. Zaten kaybolan şehirler, mezarlar olmasaydı, arkeolojiye de gerek kalmazdı. Yalnız son zamanlarda mezarlar öyle muhkem yapılıyor ki, sanki defnedilenler ebediyete kadar korunmak isteniyor gibi geliyor. Çünkü sadece mezarların üstü değil, altı da betonla kaplanıyor. Ölüler bir nevi lahde konulurken, mezarlıklar da kocaman bir beton çöplüğüne dönüştürülüyor.

Mezarlık yerlerini tahsis etme, düzenleme, cenaze hizmetleri verme görevinin yerel yönetimlere ait olduğunu biliyorum. Ancak yerel yönetimlerin mezarlıklara hangi gözle baktıklarını bilmiyorum. İnşaat alanı gibi mi bakıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Sonraki kuşakları düşünseler toprağı bu denli betonlaştırmazlar diyorum.

İslamî ölçüleri de aşacak şekilde mezarların üstünü taş, mermer, beton ile kapatılmasını anlıyorum. Mevzuat da buna izin veriyor. Hatta Mezarlık Yerlerinin İnşaası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmeliğin“Bir mezarın uzunluğunun 2 metre, eninin 80 santimetre, derinliğinin en az 1.5 metre olması, Hazır beton mezarların cenaze defninden sonra koku çıkışını önlemek için üzerleri en az 60 santimetre toprakla örtülebilecek şekilde inşa edilmesi, İki mezarın yan yana aralığı, baş ve ayak taraflarından birbirine mesafesi, küçük ve muntazam bir yol teşkil etmek üzere 50 santimetre olması” hükümlerini içerdiğini biliyorum.

İyi de yönetmelik izin veriyor diye mezar çukurlarını da beton ile kaplamak mı gerekiyor?

Ev inşa eder gibi mezar yeri hazırlamanın anlamı nedir?

Yaşadığımız yerleri betonlaştırdığımız yetmiyor gibi ölülerimizi defnettiğimiz mezarlıkların altını betonlaştırarak toprağı gelecekte de kullanılamaz hale getirdiğimizin idrakinde miyiz?

Bu vesileyle maskeli, mesafeli hayattan bir an önce kurtulduğumuz günlerin yakın olması dileğiyle Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.