Hasan Yılmaz
Köşe Yazarı
Hasan Yılmaz
 

“Benim Oğlum Bina Okur”

[simple-author-box] Siz de sıkılmadınız mı dönüp dönüp aynı mevzuların gündeme getirilmesinden, aynı iddiaların dillendirilmesinden, aynı resimlerin çektirilmesinden? Ne zaman bir araya gelinse “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” misali gündemimiz dün ve din. Din konusunda kadının statüsü, çok eşlilik, çocuk yaşta evlilik, başörtüsü, Hz. Ali-Muaviye, Emevi-Abbasi, Gazali-Rabbani, Şah İsmail-Yavuz, Alevi-Sünni cağ kebabı gibi döndüre döndüre servis edilir. Bir de Menzil, İsmail Ağa gibi tarikat ve cemaatler, onların sakallı şalvarlı baronları da dinin muhakkikleri gibi gündemin ortasına oturtulur. Tarih deyince Atatürk-Abdülhamit mukayeseleri, İttihat Terakki-Hürriyet İtilaf çekişmeleri, Atatürk ve İnönü dönemleri Ankara döneri gibi pişirilip pişirilip önümüze koyulur. Hangi mevzuyu konuşsak ya hâkim kürsüsüne geçer hüküm veririz; ya savcı makamına oturup ceza isteriz; ya da avukatlığını üstlenip savunmaya çalışırız. Hakikati arayan, peşinde koşan var mı bilmiyorum. Zaten kanaatlerin konuşulduğu yerde hakikatin hükmünün olduğunu sanmıyorum. Üstelik kanaatler imanî bir iştiha ile paylaşılır. Anlatmak ve aydınlatmaktan ziyade, kanaatler inatla benimsetilmeye çalışılır. Biri Abdülhamit’i “Kızıl Sultan” yapsa, öteki Atatürk’ü “Deccal” kabul ettirse mesut olurlar mı? Sanmıyorum. Münazara yapar gibi edilen sohbette dert üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Oysa “ikisi de devleti ebed müddet yaşatmanın, milleti felaha erdirmenin gayretindeydi” diyerek mevzularda yeni bir safhaya geçmek de mümkün? Bugün yaptıklarıyla torunlarına dağlar gibi sorun bırakanların,anakronik bir yöntemle dedelerinin, ninelerinin devrini tavsif ve tasvir etmeleri akla ziyan bir durum değil mi? Gözlerinin önünde cereyan eden hadiseleri tevil etmek için göbekleri çatlayanlardan, bilmedikleri, görmedikleri, okumadıkları uzakları anlamaları, anlatmaları beklenebilir mi? Bozuk plak gibi fi tarihinin mevzularını dönüp dönüp konuşmak bugünden kaçmaktır.Yarının dünyasını hayal edemeyenler, taklidi bir hayat yaşayıp çocuklarına, torunlarına dikensiz gül bahçesi bırakamayanlar dünde debelenip durur. Oysa,“Dün dünde kaldı cancağızım. Artık yeni şeyler söylemek lazım.” Üstüne binlerce kez mükâleme edilmiş mevzuların temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze koyulmasından siz de sıkılmadınız mı? Eğer güzel bir yarın istiyorsak bugünün sorunlarına odaklanmalı, ahlakın, aklın, bilginin, vicdan, merhamet ve adaletin ışığında bugünün sorularına cevap bulmalıyız. 2020 yılından bu anlamda gerekli ve yeterli dersler çıkarmış olmamızı diliyorum. Bu çerçevede 2021 yılının bütün insanlık için umutlu bir başlangıç olmasını temenni ediyor, herkesin yeni yılını kutluyorum.
Ekleme Tarihi: 29 Aralık 2020 - Salı

“Benim Oğlum Bina Okur”

[simple-author-box]

Siz de sıkılmadınız mı dönüp dönüp aynı mevzuların gündeme getirilmesinden, aynı iddiaların dillendirilmesinden, aynı resimlerin çektirilmesinden?

Ne zaman bir araya gelinse “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” misali gündemimiz dün ve din. Din konusunda kadının statüsü, çok eşlilik, çocuk yaşta evlilik, başörtüsü, Hz. Ali-Muaviye, Emevi-Abbasi, Gazali-Rabbani, Şah İsmail-Yavuz, Alevi-Sünni cağ kebabı gibi döndüre döndüre servis edilir. Bir de Menzil, İsmail Ağa gibi tarikat ve cemaatler, onların sakallı şalvarlı baronları da dinin muhakkikleri gibi gündemin ortasına oturtulur.

Tarih deyince Atatürk-Abdülhamit mukayeseleri, İttihat Terakki-Hürriyet İtilaf çekişmeleri, Atatürk ve İnönü dönemleri Ankara döneri gibi pişirilip pişirilip önümüze koyulur.

Hangi mevzuyu konuşsak ya hâkim kürsüsüne geçer hüküm veririz; ya savcı makamına oturup ceza isteriz; ya da avukatlığını üstlenip savunmaya çalışırız. Hakikati arayan, peşinde koşan var mı bilmiyorum. Zaten kanaatlerin konuşulduğu yerde hakikatin hükmünün olduğunu sanmıyorum. Üstelik kanaatler imanî bir iştiha ile paylaşılır. Anlatmak ve aydınlatmaktan ziyade, kanaatler inatla benimsetilmeye çalışılır.

Biri Abdülhamit’i “Kızıl Sultan” yapsa, öteki Atatürk’ü “Deccal” kabul ettirse mesut olurlar mı? Sanmıyorum. Münazara yapar gibi edilen sohbette dert üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Oysa “ikisi de devleti ebed müddet yaşatmanın, milleti felaha erdirmenin gayretindeydi” diyerek mevzularda yeni bir safhaya geçmek de mümkün?

Bugün yaptıklarıyla torunlarına dağlar gibi sorun bırakanların,anakronik bir yöntemle dedelerinin, ninelerinin devrini tavsif ve tasvir etmeleri akla ziyan bir durum değil mi? Gözlerinin önünde cereyan eden hadiseleri tevil etmek için göbekleri çatlayanlardan, bilmedikleri, görmedikleri, okumadıkları uzakları anlamaları, anlatmaları beklenebilir mi?

Bozuk plak gibi fi tarihinin mevzularını dönüp dönüp konuşmak bugünden kaçmaktır.Yarının dünyasını hayal edemeyenler, taklidi bir hayat yaşayıp çocuklarına, torunlarına dikensiz gül bahçesi bırakamayanlar dünde debelenip durur.

Oysa,“Dün dünde kaldı cancağızım. Artık yeni şeyler söylemek lazım.”

Üstüne binlerce kez mükâleme edilmiş mevzuların temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze koyulmasından siz de sıkılmadınız mı? Eğer güzel bir yarın istiyorsak bugünün sorunlarına odaklanmalı, ahlakın, aklın, bilginin, vicdan, merhamet ve adaletin ışığında bugünün sorularına cevap bulmalıyız. 2020 yılından bu anlamda gerekli ve yeterli dersler çıkarmış olmamızı diliyorum. Bu çerçevede 2021 yılının bütün insanlık için umutlu bir başlangıç olmasını temenni ediyor, herkesin yeni yılını kutluyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.