Hasan Yılmaz
Köşe Yazarı
Hasan Yılmaz
 

Aya, Uzaya Giderken Cübbeli Ahmet’e de Soralım mı?

[simple-author-box] Uzay diye tabir ettiğimiz sonsuzlukta gördüğümüz ay, güneş, gezegenler ve yıldızlar her zaman insanoğlunun ilgisini çekmiştir. Yüzlerce yıl merak edilen uzaya erişim konusunda ilk somut adım 20’nci yüzyılın ikinci yarısında atılmış ve günümüze kadar oldukça büyük mesafe kat edilmiştir. Yuri Gagarin, 1961’de Vostok1 uzay aracıyla dünyanın yörüngesinde dolaşmış, Neil Amstrong ve Buzz Aldrin de 1969 yılında Apollo11 uzay aracıyla aya inmişlerdi. Türkiye de uzayla ilgili kurumsal hazırlıkları eski olsa da ilk somut adımı 1994 yılında atmış ve Türksat 1B uydusu ile uzaydaki yerini almıştır. Günümüze kadar da 6 uydu daha göndermiştir. Ancak henüz kendi roketini, gözlem uydusunu, astronotunu gönderememiştir. Uzaya gitmek, aya inmek konusunda yapılan hazırlıkların hangi aşamada olduğu konusunda ilk açıklamayı iki hafta önce Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “2023 sonunda yakın dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrit roketimizle Ay'a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz” dedi. Her açıklamasında olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklaması da ret ve kabullere sebep oldu. Ret ve kabulcü zihin altyapımız, toplumumuzun kolayca kutuplaşmasına sebep oluyor. Aklın, bilimin konularını da siyaset ve inanç konusu yapıp tartışmayı başarıyoruz. Yaparız-Yapamayız, Gideriz-Gidemeyiz… Doğal olarak en hayatî konuları bile bilek güreşine çeviriyoruz. Bu sebeple gündemimizdeki her konuyu rasyonellikten uzaklaşarak tartışıyoruz. Esas itibarıyla konuları ele alış yöntemimizin geçmişine baktığımızda elmayla armudu karıştırmamız bana çok şaşırtıcı gelmedi. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 yılında uzaya, aya gideceğimizi açıkladığında aklıma ilk gelen Cübbeli Ahmet oldu. Avrupa Uzay Ajansı, 6 yıl önce 1 milyar avro bütçe ayırarak Philae uzay aracını yapmış ve dünyanın yakınından geçen Tshuri kuyruklu yıldızına göndermişti. Cübbeli Ahmet adıyla bilinen meşhur Ahmet Mahmut Ünlü de o tarihte Habertürk televizyonunda şunları söylemişti: “Mars'ta su var mı? Et var mı - but var mı? Manyak manyak işler… Ben sana söyleyeyim, sen oraya çıkamadan dünya kopacak. Versinler bana 100 bin dolar her şeyi söyleyeyim.” Harizmi, Ferganî, Uluğ Bey, Ali Kuşçu gibi cebir, matematik, astronomi biliminin öncülerini yetiştirmiş bir milletin mensubundan duyacağımız en son söz bu olmalıydı. Ama Kur’an’ın hikmete çağrısını bilinmezliğe iman etmek şeklinde yorumlayanlar bu sözleri kolayca söyleyebiliyorlar. Oysa maveraya yapılan yolculuktan en fazla heyecanlanması gerekenler Müslümanlar. İnsanlığın gelişiminde Müslümanların katkısını öncelikle biz bilmeliyiz. Bu bahiste Türklere de ayrı başlık açılmalıyız. Bu sebeple 9’uncu yüzyılda başlayan ve 13’üncü yüzyıla kadar devam eden aydınlanma çağımızdan ilham almalıyız. İnsanımıza akıl ve bilimin ışığında analitik düşünme, araştırma, merak etme, bilme melekesi yeniden kazandırmalıyız. Gerçekten beka kaygısı taşıyorsak, zihin altyapımızı işgal eden sorgusuz ret ve kabullerden kurtarmalı, akıl ve bilimin konusunu inancın, siyasetin gündemi yapma alışkanlığını bırakmalıyız.
Ekleme Tarihi: 10 Mart 2021 - Çarşamba

Aya, Uzaya Giderken Cübbeli Ahmet’e de Soralım mı?

[simple-author-box]

Uzay diye tabir ettiğimiz sonsuzlukta gördüğümüz ay, güneş, gezegenler ve yıldızlar her zaman insanoğlunun ilgisini çekmiştir. Yüzlerce yıl merak edilen uzaya erişim konusunda ilk somut adım 20’nci yüzyılın ikinci yarısında atılmış ve günümüze kadar oldukça büyük mesafe kat edilmiştir. Yuri Gagarin, 1961’de Vostok1 uzay aracıyla dünyanın yörüngesinde dolaşmış, Neil Amstrong ve Buzz Aldrin de 1969 yılında Apollo11 uzay aracıyla aya inmişlerdi.

Türkiye de uzayla ilgili kurumsal hazırlıkları eski olsa da ilk somut adımı 1994 yılında atmış ve Türksat 1B uydusu ile uzaydaki yerini almıştır. Günümüze kadar da 6 uydu daha göndermiştir. Ancak henüz kendi roketini, gözlem uydusunu, astronotunu gönderememiştir.

Uzaya gitmek, aya inmek konusunda yapılan hazırlıkların hangi aşamada olduğu konusunda ilk açıklamayı iki hafta önce Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “2023 sonunda yakın dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrit roketimizle Ay'a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz” dedi. Her açıklamasında olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklaması da ret ve kabullere sebep oldu.

Ret ve kabulcü zihin altyapımız, toplumumuzun kolayca kutuplaşmasına sebep oluyor. Aklın, bilimin konularını da siyaset ve inanç konusu yapıp tartışmayı başarıyoruz. Yaparız-Yapamayız, Gideriz-Gidemeyiz… Doğal olarak en hayatî konuları bile bilek güreşine çeviriyoruz. Bu sebeple gündemimizdeki her konuyu rasyonellikten uzaklaşarak tartışıyoruz.

Esas itibarıyla konuları ele alış yöntemimizin geçmişine baktığımızda elmayla armudu karıştırmamız bana çok şaşırtıcı gelmedi. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 yılında uzaya, aya gideceğimizi açıkladığında aklıma ilk gelen Cübbeli Ahmet oldu.

Avrupa Uzay Ajansı, 6 yıl önce 1 milyar avro bütçe ayırarak Philae uzay aracını yapmış ve dünyanın yakınından geçen Tshuri kuyruklu yıldızına göndermişti. Cübbeli Ahmet adıyla bilinen meşhur Ahmet Mahmut Ünlü de o tarihte Habertürk televizyonunda şunları söylemişti:

“Mars'ta su var mı? Et var mı - but var mı? Manyak manyak işler… Ben sana söyleyeyim, sen oraya çıkamadan dünya kopacak. Versinler bana 100 bin dolar her şeyi söyleyeyim.”

Harizmi, Ferganî, Uluğ Bey, Ali Kuşçu gibi cebir, matematik, astronomi biliminin öncülerini yetiştirmiş bir milletin mensubundan duyacağımız en son söz bu olmalıydı. Ama Kur’an’ın hikmete çağrısını bilinmezliğe iman etmek şeklinde yorumlayanlar bu sözleri kolayca söyleyebiliyorlar. Oysa maveraya yapılan yolculuktan en fazla heyecanlanması gerekenler Müslümanlar.

İnsanlığın gelişiminde Müslümanların katkısını öncelikle biz bilmeliyiz. Bu bahiste Türklere de ayrı başlık açılmalıyız. Bu sebeple 9’uncu yüzyılda başlayan ve 13’üncü yüzyıla kadar devam eden aydınlanma çağımızdan ilham almalıyız. İnsanımıza akıl ve bilimin ışığında analitik düşünme, araştırma, merak etme, bilme melekesi yeniden kazandırmalıyız. Gerçekten beka kaygısı taşıyorsak, zihin altyapımızı işgal eden sorgusuz ret ve kabullerden kurtarmalı, akıl ve bilimin konusunu inancın, siyasetin gündemi yapma alışkanlığını bırakmalıyız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.