Rıfat Çakır
Köşe Yazarı
Rıfat Çakır
 

Yozgat Yerköy Derebağ’da Köy Odası Sohbetleri

Unutulmaya yüz tutmuş Oğuz geleneklerini en güzel icra eden ve Türkiye’nin en zengin etnoğrafya müzesine sahip başarılı kültür derneklerimizden Yerköy Derebağ Köyü Derneği, aralarında siyaset, sanat, bürokrasi, sivil toplum platformları, basın, iş dünyası, hukuk ve akademik camiadan renkli profillerin iştirakiyle efsane konaklarında mükemmel bir köy odası sohbetleri gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü bendenizin yaptığı, tarihçi yazarlar İsmail Uçakçı, Tuğçe Deveci ve Tuba Ünal gibi alanlarında uzman değerlerce bölgenin tarihi süreçleri, göç güzergahları, geleneksel ritüelleri ve folklorik desenlerinin anlatıldığı bu elit programda; Derebağ köyüne has gastronomik lezzetler ikram edildi, köyün güzellikleri gezdirildi, köy büyüklerinden otantik hikayeler dinlenildi. Bütünüyle bölgede kullanılan ve 120 yıllık bir geçmişe kadar inen 1000’e yakın etnografik aksesuarlardan teşkil, zengin materyallerle süslü çok imrenilir bir müze oluşturmuşlar. Sadece köylerini değil, tüm Yozgat’ı kurumlar ötesi bir başarıyla tanıtıyorlar. Ünal Dursun, Yaşar Aytaç, Mehmet Bilir, Kütük Kaplan, İsa Erciyas, Bekir Aytaç ve Mustafa Çınar gibi hepsi birbirinden asri aydın ve saygın şahsiyetler, Derebağ’ın kültürel zenginliklerini anlatırken konuklar onları ağzı açık dinledi. Uluslararası üne sahip Fotograf Sanatçısı Orhan Çınar’ın her karesini ayrı ayrı resimlediği Derabağ Köyü beş yıldızlı otellerden çok daha modern bir konağa sahip. Aygar Dağı eteklerine kurulu bu şirin köyün kendine has taş yapılardan teşkil ilginç bir mimarisi, farklı bir topografyası ve bir çok endemik türleri var. Kınalı Yapıncak ve Emir cinsi üzümleriyle ünlü bu köyde 1980’li yıllara kadar hasat dönemlerinde kamyonlar bir ay boyunca üzüm çekermiş. Ballı meyveleri, rayihalı sebzeleri, dolgun hububatları ve billur sularıyla Yerköy’ün en güzel köyü konumundaki Derebağ’da maalesef şimdilerde bu ürünlerden eser yok. Zengin bir tarih ve köklü bir kültüre sahip bu köyün misafirperver insanları konukların gönüllerini fethederken, aralarındaki ekip ruhu, birlik-beraberlik erdemleri ve eşsiz ikramlarına hepimiz hayran kaldık. Köy muhtarı Kütük Kaplan, Dernek Başkanı Ünal Dursun ve tüm dernek emektarları eski zenginliklere tekrar kavuşabilmek amacında zirai kurumlarla irtibata geçerek toprak analizleri ve alternatif üretim teknikleri arayışındalar. Geleneksel lezzetlerini yakalayabilmek amacında Ata tohumlarından toplayıp, pilot bölgelerde tekrar yetiştirebilmek derdindeler. Derebağ köyü yeşil dokusu, billur suları ve muhteşem arazisiyle Yozgatımızın en estetik coğrafyası niteliğinde. İnsanları misafirperver ve çok cömert… Hepside alicenap, eli cömert kaliteli ve karakterli şahsiyetler…. Bu köyde konuk kimliğinizle hangi haneye misafir olursanız olun baştacı olarak karşılanır, eşsiz bir saygı, emsalsiz bir güleryüzle uğurlanırsınız. Bozok Platosunda cömertliği, yiğitliği, sofrasının açıklığı ve hanedanlığı ile herkesin adamın hası diyerek hatırını saydığı Cennetoğlu, Mevlüt Kâa, Hüseyin Kâa, Suvarinin Haydar, Gubuzcu Ali, Belber Kazim, Ağaların Cemal, Kamil Çavışlar, Dokturun Oğlu, Bebek Memmet, Nazım Çavış, Şekerağa, Ahmet Kânın Mustafa, Halilin Oğlu, Ahalak, Dilli Dursun, Pırtıcı Dursun ve Garagöz hepside bu köylü. Görgüsü, göreneği ve becerileriyle çevre köylerdeki hanımların bile örnek aldığı Şazimet, Arifağan Elmas, Fadıh Garı, Efili ve Pırtıcı Dursunun Sultan bölgenin Osmanlı hanımları olarak bilinir. Elleri yüzleri nurlu bu böyüklerimizin omaçlı, çalmalı, çokelikli, suvanlı dürümlerini yemeyen, çalhamasını, eşgisini, içmeyen kimse kalmamıştır. Onların bişirdiği Gôo pahlayı, bukduğü siniyi, gaynatdığı bekmezi, çalmayı, eşgiyi, hazırladığı çullamayı, bozaşı, bulamaşını, pahlavuyu kimsenin yapamdığı anlatılıyor. Onlar gonuşunca herkes susar suküt kesilirmiş. Çünkü Yozgat yöresinin en ağır başlı, en böyük ve en Osmanlı Kadınları onlar olduğu söyleniyor. Bu köye yolun düşmeyegörsün. Değirmenci Memmed Ağa, Musduğun Halil, Alivelinin Reşit, Ayrancının Bekir, Sadık Çavışın İrbaham, Arifkâa, Pilli Dursun, Hacının Haydar, Arif Ağa, Patcının Haydar, Golcunun Kamil ve Nurunun Şevket’in cömert ikramları, asaletli sofraları hâlâ konuşulur. Ağasından paşasına, Sadâacısından deşiricisine kim olursa olsun bu asilzadelerin misafiri olmayan kalmamıştır. Yıllar önce Avrupa’ya göçmelerine rağmen gönül bağlarını hiçbir zaman koparmayan, köyünden, köylüsünden, hemşehrilerinden yardımlarını esirgemeyen çok cömert insanları var. Hacı Yüce, Haydar Çınar, Mehmet Kaplan, İbiş Kaplan, Haydar Aygar,  Osman Özkan, Kamil Kaplan, Ekrem Deniz, Ali Aytaç, Hacömer Aytaç, Mehmet Yılmaz, Yılmaz Yılmaz, İsmet Uslu, Mehmet Uslu, Mustafa Kaplan, Cuma Yılmaz, Tahir ve Erdoğdu Karaduman kardeşler, Mehmet Kaplan ve Oğulları ile Avrupa’daki ismini sayamadığım bütün Derebağ’lılar içlerindeki memleket sevdaları, cömert gönülleri ve saygın karakterleriyle hem Derebağ Köyünü hem de ülkemizi liyakatiyle yurt dışında temsil ediyorlar.    Ülkemizde refah düzeyi artan kişiler tatil için Datça’ya, Marmaris’e, Bodrum’a, Göcek’e, Antalya’ya, Venedik’e, Roma’ya, Paris’e, Milano’ya, Dalmaçya kıyılarına giderken, Derebağlılar ise Kurtbayırı’na, Kazankaya’ya, Beserek’e, Madırap’a, Ortaseki’ye, Kanlıyar’a, Delice’ye, Acı’ya, Derindere’ye, Boyalıbağlar’a, Kırkadım’a, Kurtgöz’e, Garatepe’ye, Uzun Guyu’ya ve Gandil’e geliyorlar. Bu yüce gönüllü insanlar imkanları olmasına rağmen gönüllerinde asla kibir ve vefasızlık barındırmıyor ve her zaman topraklarına sadakatle bağlı kalıyorlar Yerköy başta olmak üzere çevredeki tüm köyler Garga Kazim, Hasanın Ahmet, Arifin Bahri, Dişonun Ellez, Armut Bahri ve Çolağan Necip gibi sofrası açık, hanedan, hatır-hörmet saabı asaletli adamların selamını baş üstüne alır, referanslarını anında kabul eder ve gönderdiği herkese ne istiyorlarsa çekinmeden verirlermiş.  Bu köyün hanımları ellerinin bereketindenmidir, yüreklerinin cömertliğindenmi yoksa yiğit anası olduklarındanmıdır nedir, hepsininde yemekleri çok güzel ve lezzetli olurmuş. Cennetoğlunun Hanim size bi Gabah Çiçaa dolması yapsa, parmaklarınızı yerdiniz. Arifağanın Zala bi arabaşı yapsın nerdeyse hamurun öte tarafını görürdünüz. Hepimizin bildiği yemekler burda bambaşka bir lezzete bürünür. Deniliyor. Arifağanın Zeynep’in bukdüğü siniyi heç kimse bukemezdi. Halil Çavışın Mahi çanak çanak çokelik yapar guma yatırır, keli pancarından bek tavatır cacıh bişirirdi. Gubutcunun Zeykire’nin kulek kulek acıyağsı (Tereyağ) olur muazzam çörek yapardı. Gara Memmedin Elif’in omaçlı, şekerli, çalmalı, pilavlı, yımırtalı ve yoğurtlu dürümünü köyde yemeyen çocuk bulamazsınız. Deniliyor. Hayatinin Zahir’in, Sadattinin Sultan’ın, Hesapcı Memmed’in ve Çolağan Necibin bosdanlıkları ormanı andırırmış. Onların uğrüm uğrüm uğrelenen şemşamerleri, pampal pampal pahlaları, gazzaa tenekesi gibi pancarları, kelekleri, hıyarları, domatisleri, suvanları bişekil olurmuş. Tarım mühendislerinden daha bilgili, ziraat teknokratlarından daha becerikliymişler. Aslında şimdi bile modern şehir hayatının stresinden uzaklaşmak, doğayla başbaşa vakit geçirmek isteyen Hiking ve Trekking tutkunları Madırap’a, Sahızlıh ve Ganlıyar’a doğru bir gezi terip etseler, yürüyüş sporlarının en kralını gerçekleştirmiş olurlar. Arazisi çok verimli. Madırap’a, Delicedeki Tarlalar’a, Sahızlıh ve Ganlıyar’a can ekseniz can biter. Buradaki güzellikleri gören zaten bu doğayı asla terkedemiyor. Helede Ortapınar’ın,  Osman Öğretmenin Pınar’ın, Üsünkânın Pınar’ın, Mısaçavışın Pınar’ın, Esme Pınar’ın ve Arifağanın Pınar’ın billur gibi sularından içenler nere giderlerse gitsinler, her sene köylerine  koşarak geliyorlar.  Bu köyde doğanların çoğunun ebesi Şazimet Bibi ve Efili Haladır. Derebağ ve çevre köylerdeki onlarca çocuğun ebesi olan bu melek yüzlü hanımların eli herkes tarafından saygıyla öpülür, dualarda adları mutlaka okunur. Bunlar aynı zamanda eli bek işli, ağzı laf yapan, oturaklı kadınlardı. Diyorlar. Efsane Başkan Mehmet Bilir diyor ki; “Derebağ’ın güzellik ve zenginliği mütevazi, dostluğu ve komşuluğu herzaman yürektendir. Tüm yiğitler lakaplarıyla anıldığından, hepsininde adı, namı ve şanı orijinaldi. Arazi verimli, toprağı tavlı, pınarlarıyla, eşmeleriyle, çeşmeleriyle köy adeta bir cennetti. Büyüğünden küçüğüne herkes yazıda yabanda, işinde gücündeydi. Köyün çocukları mal gütmeye gittiklerinde Boyalı Bağan Gol’de, Delice’de ve Hüseyin Kâanın Pınarın Gol’de sabahtan akşama kadar çimerdi. Helede Derebağan Deredeki Eşmeden döşlerinin üzerine yatarak gürp gürp su içtiklerini kimse unutamaz.” diyor. Halk hekimliğinde de efsane mütehassısları varmış. Mesela Cennetoğlunun Hanim milletin guluçlarını gırarmış, bel çekermiş. Gıçı gırılan, hotu sökülen, golu dirşağ bükülen, çıhan, çatlıyan herkes Dokdor Duran’a gelirmiş. Dohtur Duran Emmi kırılan kolu, bacağı, beli her neyse oyannı, buyannı göz kararı büker, gıvradır, hartadan yerine otutturur, yımırtaynan, bekmezinen, çalmaynan, melefe sarılı tahtalarınan sarar goyururmuş. Milletin bi yeri gırılsa, ortopedik bi travma geçirse önce Sınıhçı Dohtur Duran’a ya da Ihsen Hocı’ya gelirmiş. Diyelimki Eya gemiklerinde bi ağrı var, depen ağrıyo, hotun sızlıyo, yağarnın gicişiyo, gooden bozulmuş, guluç kahmış, yüraaan bulanıyo, gözünde it dirsea çıhmış, gızıl yurük oldun, veya gafanı çititmek isdiyon, ağrın dutdu, kureklerine yel girdi, bi yerine bi baba çökdü, ne derdin olursa olsun dünyadaki tüm eczacılardan, farmakologlardan daha bilgili ve isabetli teşhis ve tedavileri olan Cennetoğlunun Hanim’a, Ihsen Hocıya ya da Dokdor Duran’a geleceksiniz. Onlar size dağdan daşdan topladığı otunan, çöpünen gayli nerenize bi baba çöktüyse derhal oranızı parpılayıp, iyi edip guverirmiş. Bunlar paraya-pula önem vermez, garibi-gurebayı duası karşılığı tedavi ederlermiş. Diyelim ki Gızılyurik oldun. Önce tavanın altını gızdırır, suratına coss diye basıp parpılar ve tukürürlermiş. İt Dirsaa çıhtı diyelim. Onunda tedavisi hemen hemen aynı. Böyle hastalıklara onların tükürükleri bek iyi geldiğinden günde en az 3-5 kişi tukütdürmiye gelirmiş. Çocuğu olmayan avratlarda belini çektirmek ve bağlatmak için Cennetoğlunun Hanim Bibi’ye gider bellerini çektirirlermiş.   Güzel İnsanlar Bekir Aytaç ve İsa Erciyas diyorlar ki; “Yav helede şu Ramazan günlerini biz size nasıl anlatalım. Bu mübarek günler neşesi ve paylaşımı mükemmel ötesiydi. Herkes pişirdiği yemeği komşusuyla paylaşır, birbirlerini sofrasına davet ederlerdi. Akşamları eşgilenen hamırlarla gece tandır evlerindeki sacda öyle bi bazlamalar edilirdi ki; tereyağıynan yağlanır, gaysi, erik, armut ve elma hoşafıynan tumdunnuydu, vay anam vay.” diyorlar. Zöhürde tenekeyi köyün Hashası Kel Ömer Emmi çalarmış. Geceyi delen teneke seslerine it ürmeleri, eşşek anırmaları, inek hoörmeleri, at kişnemeleri ve horuz ötüşleri de karışınca Derbağ düğün yerine dönermiş. Ula gurbanınızım helede şu düğünler… İsmail Dayı ve Gabah Halilin Nazmi Emmi ellerinde hâbeyinen okuntu dağıtmaya başlayınca anlaşılırmış ki çok yakında bir düğün olacak. İnşallah ileriki zamanlarda bu köyün dillere destan düğünlerini sizlere çok detaylıca ve ayrıca anlatacağım. Tam bir kültür insanı olan Ünal Dursun Başkan diyor ki; “Yozgat Yöresinde Ohuntu Dağıtma ve Hâbe Dönderme geleneği herkesin anlayış ve saygı gösterebileceği bir detayda incelik isteyen ayrıntılar gerektirirdi. Konu-komşu, eş-dost, uzak-yakın akrabalar, köy büyükleri, resmi görevliler hepsininde ölçütlerine ve kriterlerine göre hediyeleri ayarlanırdı. Layık görülen tüm hediyeler, muhtemel bir kınama veya olumsuz eleştiriyle karşılaşılmasın diye hassasiyetle tespit edilir, okuntu dağıtımından diğer kategorilerine kadar tüm stratejilerini bilen böyüklere danışılarak belirlenirdi. Hâbe Dönderme hediyeleri genellikle gaham, hısım ve yakın akrabalar ile köy hocasına bodu-culuh; ebil-gobul olunan sınarlara şibi, tavıh; gonuya, gonşuya ise bi galıp sabınnan, 1 metiro çit şeklinde olurdu. Diğer tüm tanıdıklara ise gabıhlı fısdıh, sormuh şekeri, gırıh leplebi, sarı üzüm, gara üzüm, gınalı şeker gibi öteberilerden ibaret bir avuç kuruyemiş karışımı yanında bazende bir somun ekmek olarak tüm köye Ohuntu adında verilir ve davet edilirdi. Adı okunan herkes, “Allah hayırleylesin” diyerek, bir sürü geleni gideni olacah düşüncesiyle düğün günlerine rastlayan sağanlarını, ağartılarını düğün evine iletirlerdi. Herkes ama herkes düğün sahiplerine moral vermek için “Allah gınıyanın başına versin yavrım, düğünün gusuru çoh olur, gormiyecaaniz, duymıyacaanız” diye bugün bile en eğitimli insanların gösteremeyeceği erdem ve tevazuyu gösterirlerdi.”diyor. Ünal Dursun Başkanın diğer anlatılarını ileriki zamanlarda yazacağım.  Bilgisi ve birikimine herkesin hayran olduğu kıymet Yaşar Aytaç Başkan diyor ki; “Köy yerleri asaletli insanlarla doluydu. Düğünlerde, düzgünlerde anlayışsız ve hoşgörüsüz birisinin çıkma ihtimali çok düşüktü. Çıksa bile herkes tarafından kınanır, ayıplanır ve dışlanırdı. Evlilik müessesesinin kutsiyetini herkes bildiği için sonsuz ve sınırsız bir saygıya bürünürlerdi. Herkes ama herkes gelin, damat ve düğün sahiplerine yüksek bir itibar ve kıymet verirdi. İşte bu yüzdendir ki, köy evlilikleri bir yastıkta ihtiyarlık ve ölümle biten sadakatli törelerle süslü kutsal güzelliklerle dolar ve temelleri sağlam olurdu.” diyor Bek zorlu haley çeken adamlar varmış. “Bi düğün olsada Mısa Çavışın Memmed, Hayati Aytaç, Halil Aytaç, Fikret Köse, Kadir Yüce ve Niyazi Uslu bi haleye dutuşsa, ağzınız açıh izlerdiniz” diyorlar. Gerçektende hepsi birbirinden has karaktere sahip yiğit Derebağlıların yüreğindeki Vatan ve Yozgat sevdası bambaşka. Özlemleri, gözlemleri, eylemleri, söylemleri samimi ve gönülden….  Bu güzel köyün bir Belediye Başkanı kadar koşuşturan sofrası açık, eli bereketli, izzeti-ikramı ve fedakar emekleriyle köyü ve köylüsünü her yerde yücelterek büyüten Kütük Kaplan adında efsane bir muhtarı var. Güzel insanlar, Avrupa’dan, Asya’dan, Köyden, Kentten onlarca Derebağlı güzel insanların adları söylenildi. Ben buraya sadece aklımda kalanları yazabildim. Yazılmayan eksiklikler yüzünden lütfen kimseyi suçlamayın. Bütün hataları üzerime alıyorum. Sizlerde benim unuttuğum Derebağ’ın yaşayan ve rahmete ermiş asalet sahibi değerlerini ve diğer bilgileri lütfen bana bildirin, çünkü ileriki zamanlarda çok kapsamlı bir Derabağ Belgeseli yazacağım.   Aygar Dağlarının süsü, Bozok Platosunun incisi, Ülkemizin yüz akı, yiğit, cömert ve vefalı insanların yaşadığı Derebağ Köyünün onurlu insanlarına hemşehri kimliğimize saygınlık kazandırıp, övünç ve gurur verdikleri için ahirete intikal edenlerine Allah'tan rahmet, yaşayanlarına sağlık, mutluluk ve uzun ömürler diliyorum. Engin kültürleri, saygın şahsiyetleri, rayihalı sebzeleri, ballı meyveleri, tertemiz yürekleri, görgülü insanları ve karşılıksız dostluklarıyla sürekli sevgi ve güzellikler üreten pırlanta kalpli Derebağlıların sadece Yozgat’ta değil, tüm Türkiye’de tanınıp bilinmesini istiyorum. Varolun yiğit ve cömert Derebağlılar. Asalet ve erdemlerinizle herzaman baştacımız olacak, herzaman gönüllerimizde kalacaksınız.
Ekleme Tarihi: 21 Aralık 2022 - Çarşamba

Yozgat Yerköy Derebağ’da Köy Odası Sohbetleri

Unutulmaya yüz tutmuş Oğuz geleneklerini en güzel icra eden ve Türkiye’nin en zengin etnoğrafya müzesine sahip başarılı kültür derneklerimizden Yerköy Derebağ Köyü Derneği, aralarında siyaset, sanat, bürokrasi, sivil toplum platformları, basın, iş dünyası, hukuk ve akademik camiadan renkli profillerin iştirakiyle efsane konaklarında mükemmel bir köy odası sohbetleri gerçekleştirdi.

Moderatörlüğünü bendenizin yaptığı, tarihçi yazarlar İsmail Uçakçı, Tuğçe Deveci ve Tuba Ünal gibi alanlarında uzman değerlerce bölgenin tarihi süreçleri, göç güzergahları, geleneksel ritüelleri ve folklorik desenlerinin anlatıldığı bu elit programda; Derebağ köyüne has gastronomik lezzetler ikram edildi, köyün güzellikleri gezdirildi, köy büyüklerinden otantik hikayeler dinlenildi.

Bütünüyle bölgede kullanılan ve 120 yıllık bir geçmişe kadar inen 1000’e yakın etnografik aksesuarlardan teşkil, zengin materyallerle süslü çok imrenilir bir müze oluşturmuşlar. Sadece köylerini değil, tüm Yozgat’ı kurumlar ötesi bir başarıyla tanıtıyorlar. Ünal Dursun, Yaşar Aytaç, Mehmet Bilir, Kütük Kaplan, İsa Erciyas, Bekir Aytaç ve Mustafa Çınar gibi hepsi birbirinden asri aydın ve saygın şahsiyetler, Derebağ’ın kültürel zenginliklerini anlatırken konuklar onları ağzı açık dinledi.

Uluslararası üne sahip Fotograf Sanatçısı Orhan Çınar’ın her karesini ayrı ayrı resimlediği Derabağ Köyü beş yıldızlı otellerden çok daha modern bir konağa sahip. Aygar Dağı eteklerine kurulu bu şirin köyün kendine has taş yapılardan teşkil ilginç bir mimarisi, farklı bir topografyası ve bir çok endemik türleri var. Kınalı Yapıncak ve Emir cinsi üzümleriyle ünlü bu köyde 1980’li yıllara kadar hasat dönemlerinde kamyonlar bir ay boyunca üzüm çekermiş. Ballı meyveleri, rayihalı sebzeleri, dolgun hububatları ve billur sularıyla Yerköy’ün en güzel köyü konumundaki Derebağ’da maalesef şimdilerde bu ürünlerden eser yok.

Zengin bir tarih ve köklü bir kültüre sahip bu köyün misafirperver insanları konukların gönüllerini fethederken, aralarındaki ekip ruhu, birlik-beraberlik erdemleri ve eşsiz ikramlarına hepimiz hayran kaldık. Köy muhtarı Kütük Kaplan, Dernek Başkanı Ünal Dursun ve tüm dernek emektarları eski zenginliklere tekrar kavuşabilmek amacında zirai kurumlarla irtibata geçerek toprak analizleri ve alternatif üretim teknikleri arayışındalar. Geleneksel lezzetlerini yakalayabilmek amacında Ata tohumlarından toplayıp, pilot bölgelerde tekrar yetiştirebilmek derdindeler.

Derebağ köyü yeşil dokusu, billur suları ve muhteşem arazisiyle Yozgatımızın en estetik coğrafyası niteliğinde. İnsanları misafirperver ve çok cömert… Hepside alicenap, eli cömert kaliteli ve karakterli şahsiyetler…. Bu köyde konuk kimliğinizle hangi haneye misafir olursanız olun baştacı olarak karşılanır, eşsiz bir saygı, emsalsiz bir güleryüzle uğurlanırsınız.

Bozok Platosunda cömertliği, yiğitliği, sofrasının açıklığı ve hanedanlığı ile herkesin adamın hası diyerek hatırını saydığı Cennetoğlu, Mevlüt Kâa, Hüseyin Kâa, Suvarinin Haydar, Gubuzcu Ali, Belber Kazim, Ağaların Cemal, Kamil Çavışlar, Dokturun Oğlu, Bebek Memmet, Nazım Çavış, Şekerağa, Ahmet Kânın Mustafa, Halilin Oğlu, Ahalak, Dilli Dursun, Pırtıcı Dursun ve Garagöz hepside bu köylü.

Görgüsü, göreneği ve becerileriyle çevre köylerdeki hanımların bile örnek aldığı Şazimet, Arifağan Elmas, Fadıh Garı, Efili ve Pırtıcı Dursunun Sultan bölgenin Osmanlı hanımları olarak bilinir. Elleri yüzleri nurlu bu böyüklerimizin omaçlı, çalmalı, çokelikli, suvanlı dürümlerini yemeyen, çalhamasını, eşgisini, içmeyen kimse kalmamıştır. Onların bişirdiği Gôo pahlayı, bukduğü siniyi, gaynatdığı bekmezi, çalmayı, eşgiyi, hazırladığı çullamayı, bozaşı, bulamaşını, pahlavuyu kimsenin yapamdığı anlatılıyor. Onlar gonuşunca herkes susar suküt kesilirmiş. Çünkü Yozgat yöresinin en ağır başlı, en böyük ve en Osmanlı Kadınları onlar olduğu söyleniyor.

Bu köye yolun düşmeyegörsün. Değirmenci Memmed Ağa, Musduğun Halil, Alivelinin Reşit, Ayrancının Bekir, Sadık Çavışın İrbaham, Arifkâa, Pilli Dursun, Hacının Haydar, Arif Ağa, Patcının Haydar, Golcunun Kamil ve Nurunun Şevket’in cömert ikramları, asaletli sofraları hâlâ konuşulur. Ağasından paşasına, Sadâacısından deşiricisine kim olursa olsun bu asilzadelerin misafiri olmayan kalmamıştır.

Yıllar önce Avrupa’ya göçmelerine rağmen gönül bağlarını hiçbir zaman koparmayan, köyünden, köylüsünden, hemşehrilerinden yardımlarını esirgemeyen çok cömert insanları var. Hacı Yüce, Haydar Çınar, Mehmet Kaplan, İbiş Kaplan, Haydar Aygar,  Osman Özkan, Kamil Kaplan, Ekrem Deniz, Ali Aytaç, Hacömer Aytaç, Mehmet Yılmaz, Yılmaz Yılmaz, İsmet Uslu, Mehmet Uslu, Mustafa Kaplan, Cuma Yılmaz, Tahir ve Erdoğdu Karaduman kardeşler, Mehmet Kaplan ve Oğulları ile Avrupa’daki ismini sayamadığım bütün Derebağ’lılar içlerindeki memleket sevdaları, cömert gönülleri ve saygın karakterleriyle hem Derebağ Köyünü hem de ülkemizi liyakatiyle yurt dışında temsil ediyorlar.   

Ülkemizde refah düzeyi artan kişiler tatil için Datça’ya, Marmaris’e, Bodrum’a, Göcek’e, Antalya’ya, Venedik’e, Roma’ya, Paris’e, Milano’ya, Dalmaçya kıyılarına giderken, Derebağlılar ise Kurtbayırı’na, Kazankaya’ya, Beserek’e, Madırap’a, Ortaseki’ye, Kanlıyar’a, Delice’ye, Acı’ya, Derindere’ye, Boyalıbağlar’a, Kırkadım’a, Kurtgöz’e, Garatepe’ye, Uzun Guyu’ya ve Gandil’e geliyorlar. Bu yüce gönüllü insanlar imkanları olmasına rağmen gönüllerinde asla kibir ve vefasızlık barındırmıyor ve her zaman topraklarına sadakatle bağlı kalıyorlar

Yerköy başta olmak üzere çevredeki tüm köyler Garga Kazim, Hasanın Ahmet, Arifin Bahri, Dişonun Ellez, Armut Bahri ve Çolağan Necip gibi sofrası açık, hanedan, hatır-hörmet saabı asaletli adamların selamını baş üstüne alır, referanslarını anında kabul eder ve gönderdiği herkese ne istiyorlarsa çekinmeden verirlermiş. 

Bu köyün hanımları ellerinin bereketindenmidir, yüreklerinin cömertliğindenmi yoksa yiğit anası olduklarındanmıdır nedir, hepsininde yemekleri çok güzel ve lezzetli olurmuş. Cennetoğlunun Hanim size bi Gabah Çiçaa dolması yapsa, parmaklarınızı yerdiniz. Arifağanın Zala bi arabaşı yapsın nerdeyse hamurun öte tarafını görürdünüz. Hepimizin bildiği yemekler burda bambaşka bir lezzete bürünür. Deniliyor.

Arifağanın Zeynep’in bukdüğü siniyi heç kimse bukemezdi. Halil Çavışın Mahi çanak çanak çokelik yapar guma yatırır, keli pancarından bek tavatır cacıh bişirirdi. Gubutcunun Zeykire’nin kulek kulek acıyağsı (Tereyağ) olur muazzam çörek yapardı. Gara Memmedin Elif’in omaçlı, şekerli, çalmalı, pilavlı, yımırtalı ve yoğurtlu dürümünü köyde yemeyen çocuk bulamazsınız. Deniliyor.

Hayatinin Zahir’in, Sadattinin Sultan’ın, Hesapcı Memmed’in ve Çolağan Necibin bosdanlıkları ormanı andırırmış. Onların uğrüm uğrüm uğrelenen şemşamerleri, pampal pampal pahlaları, gazzaa tenekesi gibi pancarları, kelekleri, hıyarları, domatisleri, suvanları bişekil olurmuş. Tarım mühendislerinden daha bilgili, ziraat teknokratlarından daha becerikliymişler.

Aslında şimdi bile modern şehir hayatının stresinden uzaklaşmak, doğayla başbaşa vakit geçirmek isteyen Hiking ve Trekking tutkunları Madırap’a, Sahızlıh ve Ganlıyar’a doğru bir gezi terip etseler, yürüyüş sporlarının en kralını gerçekleştirmiş olurlar.

Arazisi çok verimli. Madırap’a, Delicedeki Tarlalar’a, Sahızlıh ve Ganlıyar’a can ekseniz can biter. Buradaki güzellikleri gören zaten bu doğayı asla terkedemiyor. Helede Ortapınar’ın,  Osman Öğretmenin Pınar’ın, Üsünkânın Pınar’ın, Mısaçavışın Pınar’ın, Esme Pınar’ın ve Arifağanın Pınar’ın billur gibi sularından içenler nere giderlerse gitsinler, her sene köylerine  koşarak geliyorlar. 

Bu köyde doğanların çoğunun ebesi Şazimet Bibi ve Efili Haladır. Derebağ ve çevre köylerdeki onlarca çocuğun ebesi olan bu melek yüzlü hanımların eli herkes tarafından saygıyla öpülür, dualarda adları mutlaka okunur. Bunlar aynı zamanda eli bek işli, ağzı laf yapan, oturaklı kadınlardı. Diyorlar.

Efsane Başkan Mehmet Bilir diyor ki; “Derebağ’ın güzellik ve zenginliği mütevazi, dostluğu ve komşuluğu herzaman yürektendir. Tüm yiğitler lakaplarıyla anıldığından, hepsininde adı, namı ve şanı orijinaldi. Arazi verimli, toprağı tavlı, pınarlarıyla, eşmeleriyle, çeşmeleriyle köy adeta bir cennetti. Büyüğünden küçüğüne herkes yazıda yabanda, işinde gücündeydi. Köyün çocukları mal gütmeye gittiklerinde Boyalı Bağan Gol’de, Delice’de ve Hüseyin Kâanın Pınarın Gol’de sabahtan akşama kadar çimerdi. Helede Derebağan Deredeki Eşmeden döşlerinin üzerine yatarak gürp gürp su içtiklerini kimse unutamaz.” diyor.

Halk hekimliğinde de efsane mütehassısları varmış. Mesela Cennetoğlunun Hanim milletin guluçlarını gırarmış, bel çekermiş. Gıçı gırılan, hotu sökülen, golu dirşağ bükülen, çıhan, çatlıyan herkes Dokdor Duran’a gelirmiş. Dohtur Duran Emmi kırılan kolu, bacağı, beli her neyse oyannı, buyannı göz kararı büker, gıvradır, hartadan yerine otutturur, yımırtaynan, bekmezinen, çalmaynan, melefe sarılı tahtalarınan sarar goyururmuş. Milletin bi yeri gırılsa, ortopedik bi travma geçirse önce Sınıhçı Dohtur Duran’a ya da Ihsen Hocı’ya gelirmiş.

Diyelimki Eya gemiklerinde bi ağrı var, depen ağrıyo, hotun sızlıyo, yağarnın gicişiyo, gooden bozulmuş, guluç kahmış, yüraaan bulanıyo, gözünde it dirsea çıhmış, gızıl yurük oldun, veya gafanı çititmek isdiyon, ağrın dutdu, kureklerine yel girdi, bi yerine bi baba çökdü, ne derdin olursa olsun dünyadaki tüm eczacılardan, farmakologlardan daha bilgili ve isabetli teşhis ve tedavileri olan Cennetoğlunun Hanim’a, Ihsen Hocıya ya da Dokdor Duran’a geleceksiniz. Onlar size dağdan daşdan topladığı otunan, çöpünen gayli nerenize bi baba çöktüyse derhal oranızı parpılayıp, iyi edip guverirmiş. Bunlar paraya-pula önem vermez, garibi-gurebayı duası karşılığı tedavi ederlermiş.

Diyelim ki Gızılyurik oldun. Önce tavanın altını gızdırır, suratına coss diye basıp parpılar ve tukürürlermiş. İt Dirsaa çıhtı diyelim. Onunda tedavisi hemen hemen aynı. Böyle hastalıklara onların tükürükleri bek iyi geldiğinden günde en az 3-5 kişi tukütdürmiye gelirmiş. Çocuğu olmayan avratlarda belini çektirmek ve bağlatmak için Cennetoğlunun Hanim Bibi’ye gider bellerini çektirirlermiş.  

Güzel İnsanlar Bekir Aytaç ve İsa Erciyas diyorlar ki; “Yav helede şu Ramazan günlerini biz size nasıl anlatalım. Bu mübarek günler neşesi ve paylaşımı mükemmel ötesiydi. Herkes pişirdiği yemeği komşusuyla paylaşır, birbirlerini sofrasına davet ederlerdi. Akşamları eşgilenen hamırlarla gece tandır evlerindeki sacda öyle bi bazlamalar edilirdi ki; tereyağıynan yağlanır, gaysi, erik, armut ve elma hoşafıynan tumdunnuydu, vay anam vay.” diyorlar.

Zöhürde tenekeyi köyün Hashası Kel Ömer Emmi çalarmış. Geceyi delen teneke seslerine it ürmeleri, eşşek anırmaları, inek hoörmeleri, at kişnemeleri ve horuz ötüşleri de karışınca Derbağ düğün yerine dönermiş.

Ula gurbanınızım helede şu düğünler… İsmail Dayı ve Gabah Halilin Nazmi Emmi ellerinde hâbeyinen okuntu dağıtmaya başlayınca anlaşılırmış ki çok yakında bir düğün olacak. İnşallah ileriki zamanlarda bu köyün dillere destan düğünlerini sizlere çok detaylıca ve ayrıca anlatacağım.

Tam bir kültür insanı olan Ünal Dursun Başkan diyor ki; “Yozgat Yöresinde Ohuntu Dağıtma ve Hâbe Dönderme geleneği herkesin anlayış ve saygı gösterebileceği bir detayda incelik isteyen ayrıntılar gerektirirdi. Konu-komşu, eş-dost, uzak-yakın akrabalar, köy büyükleri, resmi görevliler hepsininde ölçütlerine ve kriterlerine göre hediyeleri ayarlanırdı. Layık görülen tüm hediyeler, muhtemel bir kınama veya olumsuz eleştiriyle karşılaşılmasın diye hassasiyetle tespit edilir, okuntu dağıtımından diğer kategorilerine kadar tüm stratejilerini bilen böyüklere danışılarak belirlenirdi.

Hâbe Dönderme hediyeleri genellikle gaham, hısım ve yakın akrabalar ile köy hocasına bodu-culuh; ebil-gobul olunan sınarlara şibi, tavıh; gonuya, gonşuya ise bi galıp sabınnan, 1 metiro çit şeklinde olurdu. Diğer tüm tanıdıklara ise gabıhlı fısdıh, sormuh şekeri, gırıh leplebi, sarı üzüm, gara üzüm, gınalı şeker gibi öteberilerden ibaret bir avuç kuruyemiş karışımı yanında bazende bir somun ekmek olarak tüm köye Ohuntu adında verilir ve davet edilirdi.

Adı okunan herkes, “Allah hayırleylesin” diyerek, bir sürü geleni gideni olacah düşüncesiyle düğün günlerine rastlayan sağanlarını, ağartılarını düğün evine iletirlerdi. Herkes ama herkes düğün sahiplerine moral vermek için “Allah gınıyanın başına versin yavrım, düğünün gusuru çoh olur, gormiyecaaniz, duymıyacaanız” diye bugün bile en eğitimli insanların gösteremeyeceği erdem ve tevazuyu gösterirlerdi.”diyor. Ünal Dursun Başkanın diğer anlatılarını ileriki zamanlarda yazacağım. 

Bilgisi ve birikimine herkesin hayran olduğu kıymet Yaşar Aytaç Başkan diyor ki; “Köy yerleri asaletli insanlarla doluydu. Düğünlerde, düzgünlerde anlayışsız ve hoşgörüsüz birisinin çıkma ihtimali çok düşüktü. Çıksa bile herkes tarafından kınanır, ayıplanır ve dışlanırdı. Evlilik müessesesinin kutsiyetini herkes bildiği için sonsuz ve sınırsız bir saygıya bürünürlerdi. Herkes ama herkes gelin, damat ve düğün sahiplerine yüksek bir itibar ve kıymet verirdi. İşte bu yüzdendir ki, köy evlilikleri bir yastıkta ihtiyarlık ve ölümle biten sadakatli törelerle süslü kutsal güzelliklerle dolar ve temelleri sağlam olurdu.” diyor

Bek zorlu haley çeken adamlar varmış. “Bi düğün olsada Mısa Çavışın Memmed, Hayati Aytaç, Halil Aytaç, Fikret Köse, Kadir Yüce ve Niyazi Uslu bi haleye dutuşsa, ağzınız açıh izlerdiniz” diyorlar.

Gerçektende hepsi birbirinden has karaktere sahip yiğit Derebağlıların yüreğindeki Vatan ve Yozgat sevdası bambaşka. Özlemleri, gözlemleri, eylemleri, söylemleri samimi ve gönülden….  Bu güzel köyün bir Belediye Başkanı kadar koşuşturan sofrası açık, eli bereketli, izzeti-ikramı ve fedakar emekleriyle köyü ve köylüsünü her yerde yücelterek büyüten Kütük Kaplan adında efsane bir muhtarı var.

Güzel insanlar, Avrupa’dan, Asya’dan, Köyden, Kentten onlarca Derebağlı güzel insanların adları söylenildi. Ben buraya sadece aklımda kalanları yazabildim. Yazılmayan eksiklikler yüzünden lütfen kimseyi suçlamayın. Bütün hataları üzerime alıyorum. Sizlerde benim unuttuğum Derebağ’ın yaşayan ve rahmete ermiş asalet sahibi değerlerini ve diğer bilgileri lütfen bana bildirin, çünkü ileriki zamanlarda çok kapsamlı bir Derabağ Belgeseli yazacağım.  

Aygar Dağlarının süsü, Bozok Platosunun incisi, Ülkemizin yüz akı, yiğit, cömert ve vefalı insanların yaşadığı Derebağ Köyünün onurlu insanlarına hemşehri kimliğimize saygınlık kazandırıp, övünç ve gurur verdikleri için ahirete intikal edenlerine Allah'tan rahmet, yaşayanlarına sağlık, mutluluk ve uzun ömürler diliyorum.

Engin kültürleri, saygın şahsiyetleri, rayihalı sebzeleri, ballı meyveleri, tertemiz yürekleri, görgülü insanları ve karşılıksız dostluklarıyla sürekli sevgi ve güzellikler üreten pırlanta kalpli Derebağlıların sadece Yozgat’ta değil, tüm Türkiye’de tanınıp bilinmesini istiyorum.

Varolun yiğit ve cömert Derebağlılar. Asalet ve erdemlerinizle herzaman baştacımız olacak, herzaman gönüllerimizde kalacaksınız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.