(Orijinal Şive, Nostaljik İsimler ve Sansürsüz Yaşanmışlıklarla Bu Yazım Tam Bir Yozgat Kültür Atlası)
Adını bilemiyom amma Kör Çerçi derlerdi. Tunanın Keh’den dike aşşaa yüzunguylu inerken, atının zilleri, şinaylı tekerlerin şıngırtısı, gıyıya gırana dahdığı tıhırdah, tohurdah, boduç, gasnah, gozer, meşiref, ilaan, düdük, hosurtlah, oyuncah ve envayi çeşit öteberilerin patırtısı, şahırtısı, şuhurtusu yüraamizi bişaal ederdi. Tarifinde güçlük çektiğim o karmaşık orkestra, huzur yüklü bir melodi, çok lirik bir senfoniydi. Hayallerimizin bile ötesindeki her yeni şey o arabayla gelirdi. Onu beklemek farklı bir duygu, onla karşılaşmak mutluluk üstü bir sevinçti. Sadece çocukların değil, içinde çocuk olan her bireyin hasret ve özlemle beklediği bir rüya galaksisiydi. Tekerlerinin tıngırtısını kilometrelerce öteden tanır, duyu duymaz ona yamaç gopuşurduh.
Gız uşâa olsun, erkeuşaa olsun kara, kışa, çamıra, gubüre gulaasmadan don goynek, ala paça susa sıra bi gopardık ki vagınatsız motur bile yetişemezdi. Motur ne oluyo lâ, Ali Kâa’nın Cip, Galeyçi Aslanın tahsi, susadan geçen makineler, Man Gamıyonları bile heç bi vesayit bizi geçemez derdik. Yol boyu Mücömerin Longur, Dotdirinin Godek, Garnapa Lomenin Gıllı, Guccük Duraan Zaar ve Gırefenin Şekir’in Bozzoo gibi birbirinden yavuz bi gaanı it varıdı. O çılgın itlere bile aldırmadan, Sağaralinin Eşmeden, Osahmedin dikmelere, Irızaalın Goyahdan, Beşinin Nuhunun Gaysilere, Yaabın Osmanın Komden, Dingil Sadığın Becea gatlek bi deparlar atardık ki, uçardıh.
Şafah şafaa gelincik gozlerimiz ışılar, gonacaa Sunanın Örenece yanı, böğrü, onü, arhası sevinçle refakat ederken kulhavıç olurduh. Kimi yalın ayak, yırtık picama, incikler açıh, kiminin papıh-kilte darmadağın, paçalar on batman çamır, el-yüz kirden-kermeden-ayazdan yarıh ve gavruh, üst-baş lime lime bek perişanıdıh amma, yüraamiz hep gıpır gıpır, yüzlerimizden neşe ve mutluluk fışkırırdı. O sevinçle alayıcıımızda Çerçi Emmiye hoş geldin diyoduh amma, O öteyi beyeti elleller, bibişey yörüdüller diyi hep azarlar, vurmasada ha bire uzahdan üsdümüze gamçi şahıladırdı.
Küçük dünyamızdaki heybeti şimdilerin AVM’lerinden azametli o çadırlı arabanın içi, dışı, üsdü, yanı boğrü öteberi kahılıydı. Şeher süpürgeleri, şişirilmiş hosurtlahlar, rengarenk düdükler, laylun bebekler, bişekil oyuncahlar, allı-gullü yumahlar, işlengi simleri, masıralar, mezirolar, inciler, boncuhlar, pala-pırtı, melefe, sormuh şekeri, geçi buynuzu, ığde, püsguüt, lohum, sadırazam, gırıh leplebi ne ararsan zibildi. Öjbe uşahlar yelikirken hosurtlahları patladır, atı-gatırı parlatıp arabayı devirir, uğrunnadıp öteyi-beteyi aşırır diyi habire dirliksiz olan Kôr Çerçi, sağa, sola, arhıya öne şırap şırap gamçi sallarken; “Öteıdin layn gavur toğmuları, alayıcığnızıda keslerim bah. Bibişeyi neyi yörüdürsünüz babanızı Kâyânın Odasına çığıtdırır ziyannıh kesdiririm it dölleri” der azarlardı.
Yav soömesi-sayması, kahıç kahması, kohması, çeşitlenmesi, sohranması bile sempatikti. Çünkü en beklenen, en özlenen oydu. Dünyanın en imrenilen, en gunülenen zenginiydi. Her gittiği köyün en kıymetli misafiri, her ortamın gulüydü. Getirdiği öteberiler gözümüze süs, gönüllere neşe, hayallerimize renkti. Kısaca mutluluğun ta kendisiydi.
Yazın Orta Pınarın yamacına, soohlardada Sunanın Ören’e gonardı. “Dırrrışşş” deyip atını aalediğinde yorgun bi sesle; “Çerçici geldi, çerçicieeee” diye yarı kısık bağırır, avrat, uşah, çol-çocuk tüm koyü başına üşüşdürürdü. Her gonduğunda ipdi atını şafağandan bi öper, hamıdını-terbiyesini marhalarından yavaş yavaş söküp, dahımları armıdın sekiye gorken sürekli Besmele çekerdi. Heryanı ığde, gôo boncuh, al iplik, mısga ve hameylilerle süslü bezgin bahışlı ıhdıyar bi atı vardı. Onu Oluhda ıslıh çalarak sular, “Gurban olurum sana kolesolduummm emekdarım” diyerek depesine bol arpalı saman torbasını dahıp, ziggesini daban keserinin gotüynen çaharah ya Pullunun gaysilere, ya da Gıdı Bekirin boza örklerdi.
“Dar vahıt yahlaşıyo” telaşesiynen everek Sohunun dibiynen Erkek Dudun arasını çalgıynan eyi bi sübürür, çullarını tek tek serer, Canik marha gıslavetlerini çıharıp, gara mesleriynen imekleyi imekleyi gözdüş edercesine muazemelerini düzerdi.
Yav bitek oyuncah ve yiyeceklere deal tüm öteberilerine ahlımız giderdi. Her eylemine yardım etmek istiyoh, ne dise gopuyoh amma O öteyi beteyi yörüdürler, gadeleri, lamba şişelerini gırar ya da bibişeyi alıllar diyi asıh suratıyla güvensizce tagıgat yapıyodu. “Öte durun lan eşşolü sıpaları, almıyacaasanız ellemeyin, yelikip öjbelik ederseniz ganedinizden dutar enilerim bah, anasının avutmadığı, babasının böyütmediği ziggesini sokmüş ne gadar enik, ne gadar golik var alayıcııda depemde.. Gavur toomularına bah siktirolun şoorda korneyin, keslerim bah” der afra tafrasına devam ederdi.
Serdiği çulların biri gôo, biri guvez, böyük olanıda bimbiyazıdı. Goo çulun üsdüne oyuncahları, biyazada en bahalı muazemesini düzerdi. İbiği biyana ağri, terden gıranları meşinlemiş sekiz köşe şapgasını arada bi çıharıp dizinde çırpar, periyodik aralıklarla “Para alıyom, buğda alıyom, yun alıyom, yımırta alıyom, laylun esgisi, alemiyon esgisi, pahır esgisi, çorab esgisi, gaysi çığıdi alıyom, çerçici geldi çerçiciiiiiee” diyi bağırırdı. Zatin Sunanın Ören çok geçmeden mahşer yerine dönerdi.
Anam gurban oluyum. O tek at arabasıynan getirdiği öteberileri bi saysam nutgunuz durur. Ula nası yuklüyodu, nası seriyodu, nası topluyodu biri bibişey isdedinni goduu yeri kör gozüynen nası biliyodu vallahi zeynimiz garışırdı. Gurbanınız oluyum gonşular “Hacı Takgaları”, “Avrat Atgıları”, “Gara Oynükler”, “Ihdıyar Basdonları”, “Mesler”, “İllallah Tesbikleri”, “Grempetler”, “Filtekeler”, “Hacı Yağları”, Gül Suları”, “Biyazlı Gırmızılı Lohum”, “Sadırazam”, “Pakit Çay”, “Gaya Şekeri”, “Maharnama”, “Tane Helvası”, “Çarşı Çöraa”, “Boduç”, “Meşiref”, “Zehen” Abııımmm..... Babayın anayın aşını içiyim, o neyidi lâa, saymayınan bitermi...
Cehiz düzen gızlar yarım galan işlengilerinden bir örnek ip getiriyo, o hemen aha şundan diyi aynı renginden bulup veriyodu. İp terazisine hangi gramı, gramları gorsa gosun avuçladığı püsgut, leplebi, herneyise hemen ağdırıyodu. Avratlar asbap alat dikmenun uçun pazen isdiyo, basma isdiyo, çit isdiyo, gaç metiro isdiyosa gucaanı gerip ölçüyo, sındıynan cilat gibi yırtıp veriyodu. Ula vallahi bişekil bi adamıdı.
Yav “İt Tortu”ndan dutda “Düve Burunsalıhlarına”, “Iğdeden”, “Mısgadan”, “Hameyliden”, “Al İpliklerden” dutun Gôo Boncuhlara, “Çitime Cilatlarından, Çocuh Döşlüklerine, Avrat Memeliğinden, “Tığlı Bürüklere, “Çiçekli Donlardan, “Dikoltalara, “Ağazbağ”dan, “Zelvebağdan”, “Galıçdan”, “Gıvşırdan”, “Anadut Meşininden” dut “Fireklere”, “Kahgıçlara”, “Saplamalara”, “Zerzelere” gadar neler yooduki. “Döşşek Yüzleri, “Soğukguyular”, “Gıslavetler”, “Delikli Kilteler, “Uçgur Lasdikleri, “Gapı Tohmahları, “Halahalar”, “Baba Mıhları”, “Çingan Gadahları” ne ararsan tomarıynan zibildi. Süslü kahat gutuların içinde renk renk düzümüynen “Yumahlar”, “Rengarenk İnciler”, topuynan “Etamin”, “Humayın”, “Basma”, Pazen”, Tenekelerinen “Cinni Yağ”, avratlara “Ara Çapıdı”, “Güllü Gabıtlar-Melefeler”, “Masıra”, “Meziro”, “Metire”, “İşlengi Gasnağ”, “İşlengi Yusüğü”, “Tığ”, “Allı Güllü Simler”, “Gelin Gıvrahları”, “Gınalar”, erkeklere “Ayna-Darah”, “Cilat”, “Grempet”, “Pıçah Gılıfı”, “Tütün Tabahası”, “Kosüre Daşı”, “Cuvara Kaadı”, “Saat Zenciri-Gordonu”, “Gotü Pambıhlı Maltepe-Samsun”, pakit pakit “Gotü Pambıhsız Birinci, Bafra, Yenice, Harman Cuvaraları” ne isdiyosan kahılıydı.
Ötaa çerçiciler arabalarına bir iki Gazzae Tenekesi goyup ya gazzae satıyolar, ya da “Baş Kili”, “Daş Duz”, “Hayva”, “Şemşamer”, “Pürçüklü”, “Turşuluh, Şalah, Duğlek, Sarı Bosdan” filan getiriyolardı o gadar. Amma Kôr Çerçi dinimi imanıma dünyayı koye yığyodu ya lâ..
Hele o “Sohu”nun dibine serdiği guvez çulun yanı, boörü, üsdü, gıyısı, gıranı tüm oyuncah ve yiyecaenen çahılıydı. “Mantar Dabancaları” “Ezvalı Mantarlar”, “Sapbanlar” “Bilyalar”, “Sarı Üzüm”, “Garııüzüm”, “Gırıh Leplebi”, “Iğde”, “Geçi Buynuzu”, “Püsguüt”, “Lohum”, “Sadırazam”, “Laylun Gamıyon”, “Laylun Horuz”, “Laylun Bebek”, “Çağmeli Düdük”, “Gutusuynan Hosurtlah”, “Sormuh Şekeri”, “Tane Helvası”, “Gûl Reçili”, “Hayva Reçili”, “Gaysi Reçili” vay anam vayyy…Gozümüzü alamazdıh. Ellerimiz cepde sümüümüzü çekerek bahar, yahlaşdıhca azar yerdik.
Koyün tüm avratları, goca goca adamlar manyah gibi oyuncahlara, yiyeceklere dealde tırpanımış, assabımış, lamba şişesiymiş lüzumsuz şeylere ılgıyodu. Onnarın üşüşdüğü çulda “Assaplar”, “Fisdannar”, “Dikoltalar”, “Avrat Donnarı”, “İç Goynekler”, “Bazar Atgıları”, “Mintan”, “Duğmeli Goynek”, “Avrat Memeliği”, “Gız Uşahlarına Allıh”, “Dodah Boyası”, “Bit İlacı”, “Pire İlacı”, Sirke İlacı”, “Belik Bağ”, “Saç Tohası”, “Şimşir Darah” talebelere “Garatoh”, “Biyaz Yaha”, “Kerat Cetveli”, “Sındı”, “Meziro”, “Masıra”, “Uçgur Lastiği”, “Temizlik Mendili”, “Sümük Mendili”, muallimler için “Tebeşir”, “Grafet”, “Şimşir Gaşşıhlar”, “Uflah”, “Kemik Saplı Pıçahlar”, “İt Boğoşdurma Tortu”, “Oğürsek Düveleri Çekerken Başlarına Burunsalıh”, “Mal Yularları”, “Gaşaa”, “Yuvallah Cep Aynası”, “Delaanlı Daraa”, “8 Numaradan 14 Numarıyaca Lamba Şişeleri”, “İdare”, “İlikmen”, “Bite, Piriye Toz Tetete”, “Bızaa Mısgası”, “Tırpan Elcaa”, “Tırpan Davullama Ziggesi”, “Gôo Masat”, “Mala-Davara-Uşahlara Nazar Dağmesin Diyi “Mısga”, “Hameyli”, “Gôo Boncuh”, “Delikli Iğde”, “Al İplik”, “Tarlıya-Tapana, Sapa-Düvene Su Götürmek Uçun “Laylun Boduç”, “Kezi Yazma Gazzıhları”, “Tavıa-Cücaa Gıran-Ağrı Geldıinde Gırmızı Toz”, gapılara “Firek”, “Zerze”, “Garga Burun”, “Anedder”, “Dil”, “”Sürgü”, Çatalgapı Mıhı”, “Halaha”, “Toha”, “Burnu Kermelenen Davara-Tohluya-Şişaa Gatıran”, “Yadırgı Garışmasın Diyi Guyruh Boyası”, garı-gız-avrat-uşah dinini-diyanetini bellesin diyi “Elif Bâa”, “Namaz Hocası”, “Yasin”, Aşşıhların köyde-çevrede yaşanan acıhlı olayları anlatdığı “Tahdiloyunan Yazılmış Destanlar”, “Gûvaa Palasgası”, “Pantul Gayişi”, “İç Fanilla”, “Bel Guşaa”, Eşşek Sıpalayıncı Arha Dizgapahlarına Dahdıhları Allı-Gullü Sinirini Boğma Uçun İp Çapıt”, “Ağazbağlar”, “Çuval Bizi-Çuvaldızlar”, “Döşşek Yüzleri”, “Yun Minder Yüzleri”, “Yorgan İpliği”, “Şemşâmer Çığidi”, “İplikli Pahla-Hıyar-Gırmızı-Pürçüklü-Baldırcan-Kumpür-Madenis-Gôo Pahla-Şalah-Dulek-Sarı Bosdan-Misir Toomları, Gısga-Gara Toom-Gabah Çığidi-Keli Pancarı-Gotatdıran Biber-Kohulu Kendir-Çaman Toomları”, “Ohlaa”, “Evraaç”, “Uflah”, “İtâa Bezi”, “Cemek”, “Kusgüç” filan gibi öteberiler olurdu.
Yav ne olursa ossun.. “Sındılar”, “Filtekeler”, “Grempetler”, “Mavili-Gôolü-Yeşilli-Guvezli Laylun Avrat Ayaggabıları”, “Tığlı-Tığsız Bürükler”, “Sarı Sarı Tenekelerinen G..tveren Yağlar”, “Garton Gutusunun içinde defter yüzlediğimiz mavi laylunuynan Zabah Yağı”, “Düven Dişi”, “Burunsalıh”, “İşlengilik Muazemeler”, “Oyuncahlar”, “Pıçahlar”, “Gılıflar”, “Yeygiler”…, Anam gurbanım oluyum ahlımız orda galır, gözümüzü ayıramazdıh ya lâ...
Hele de o gaplar, gacahlar, assap, alat, tüken muazemesi, şeher öteberileri. “İlağen”, “Pahır Sitil”, “Çömçe”, “Ölü Yıhama Saplısı”, “Pahır ve Alemiyon Taslar”, “Kirpikli Zehenler”, “İlağençe”, “Guşşene”, “Helke”, “Peşgır”, “Irbıh”, “El İlağni”, “Kos Tavası”, “Maşa”, “Soba Gapaa”, “Meşiref”, “Lamba Fitili”, “İdare Fitili”, “Çekilmiş Duz”, “Çiti”, “Şaşmaz”, “Mintax”, “Tursil”, “Sanayaa”, “Süzek”, “İlisdir”, “Şerbet Boyası”, “Gubür Gibi Toz Şeker”, “Çarşı Çöraa”, “Mıhdar Çahmaa”, “Gutu Kirpit”, “Mantar Dabancası”, “Ezvalı Mantar”, “Melek”, “Cino”, “Turbo”, “TipiTip”, “Özcan” sahızları, “Eflatun Gutulu 100 gr.lık Çay Pakitleri”, “Alllı Güllü Cam Bilyalar”, “Guccük Guccük Pilastik Asker”, “Gırmızı Gurdâle”, “Avrat Atgısı”, “Avrat Oynüğü”, “Dallama Gazah”, “Elbiz”, “Meses”, “Yun Çıbııı”, “Daban Keseri”, “Zikge”, “Zencir”, “Örk”, “At Gotlüğü”, “Yan Gayişi”, “Zabınnaa”, “Bohlaa”, “Meses Nodulu”, “Çokelik Çanaa”, “Desdi”, “Ağaç Çam Bardah”, “Duğdü”, “Kusgüç”, “Demir Dirgen”, “Düven Dişi”, “Yaarn Üfeleme Filiği”, “Arpa Şehriye”, “Maharnama”, “Iradıyo Pili”, “Iğ”, “Kirmen”, “Picama Çitleri”, “Ara Çapıdı”, “Dikolta”, “Dallama Gazah”, “İç Goynek”, “Bel Guşaa”, “Uçgur”, “Sündürme Korse”, “Gripin”, Mala Davara “Ademin”, “Yeldif”, “Gara Melham”, “Sarı Melham”, “Toz İlaç”, “Hayva Yapraa”, “Misvak”, “Goğdedeki Hırıltıları Kessin Diyi Vizzik”, “Topuhlardahı Yarıhlara-Yüzdeki Kermelenmiye Garşı Vazelin”, “Gışın Hasdalandınnıydı Vurunsunlar Diyi Pelesen İnne”, “İnneyi Vurununcuh İlaç Gote Dağalsın Diyi Ovuşdurmıya “Pambıh”, “Çoban Golonyağsı”, “Pakit Pakit Cilatlar”, “Baş Üfelemiye Sabın” “Tırpan Örsü-Davulbaz”, “Eşşaa Hızlı Getsin Diyi Yaarnına Kahılan Nodullu Kahgıç” ahlına ne gelirse hepicıide zibildi…..

Şarmatlılı Topal Ese’de hosurtlah, mantar dabancası, sapban, laylun tahsi, tekerli horuz filan getiriyodu ya, onun muazemeler Kôr Çerçi’nin çeyraa bile dealdi.
Bizim koyün adamı alımına guvvatlıydı. Hemide bek yazdıran olmazdı. Cebinde delikli guruşu bile olmasa, birbirine iyeşerek “Çinik Çinik”, “Uruplağ Uruplağ”, “Çerik Çerik” “Buğda”, “Arpa”, “Pahla”, “Yulaf”, “Çavdar”, “Pahır Esgisi”, “Alemiyon Esgisi”, “Yün”, “Yımırta”, “Çorap Esgisi”, “Gaysi Çığidi”, “Laylun Esgisi” filan getirir, yığdıhları çığıt, zahra ve esgilerinen Çerçicinin arabadaki Haralı hürükler, çaha çaha yosarlardı.
Erbahardan güze gatlek yazı-yaban dolanır, Gotügırığın ığdelerden, Çapıtcının Anşenin çalılardan, Gôo Gızın Yemşenler, Tomsunun Gadir’in Guvemler, Tek Mezerdeki Pıtırahlar, Müsellimdeki Cehriler, Kôr Guyu’daki Iğde Kökleri, Guvalının Gufalar, Balıhlının Özün Tiken ve Zivzeklerinden topah topah yun arar biriktirirdim. Acikde saaplarını uğrunnadıp Hosurun Sülüman’ın, Dağlı Satılmış’ın, Goca Nurunun Mütdü’nün, İdinin Osman’ın, Kaşifin Fadime’nin, Gubüşün Saadet’in davarları tekledir, sırtlarından goşam goşam yun yolardım. Her gelen çerçiye tedarikliydim.
Tosdul Şekire’nin bahçenin duvarına sarhan gabaa yoldum, iki dene şemşamer kökünün arasına mazıyla dahıp bi “Gabah Gağnısı” yapdım gapının önünde oynuyodum. O ara Beşpınar’ın Goyahdan tıngır şıngır gulâama çerçicinin sesi çalındı. Hemen Gağnıyı Hayadın altına atıp gopdum. Setenin ordan 20’ye yahın çocuh Tunanın Kehe yamaç Çerçici Geliyo diyi tam tırıs gopuyodu. Çoğunu Çirçir’e varmadan geçdim, Gotlek Döndünün yemşenin onünde Kôr Çerçiyi garşıladıh. O ara yarım çinaa yahın gaysi çiğidim, pineden ara ara yörütdüğüm 4 dene yımırta, yarım gucahda yünüm varıdı. Kor Çerçinin araba gine gelin gibi süslü, çaha çaha öteberi kahılıydı. Hele atın gotlüğüne yahın bidene Gırmızı Hosurtlah, aynalı süpürgenin yanınada Sarı bi Tekerli Horuz dahmış ki hey gurbannar olduum o neyidi lâ, yılbırt, yılbırt yanıyoo.. Gafıya godum aminim. Öldük öldük, her gaça derse disin o gırmızı hosurtlaanan laylun horuzu alacaadım. Gerekirse helgirden buğda çalacaadım.
Eve gopdum. Tüm muazemelerimin alayıcıınıda sırtıma vurdum doğru çerçiye.. Başındaa sorudan avratların ve uşahların arasını yarıp seginin onüne çıhdıydım, sırtımdaa esgileri, gucaamdaki yünleri gorüncü Kôr Çerçinin gozleri ışıladı…
“Ne isdiyon yiğidim” dedi. Şôo tekerli horuzunan, tii daha gırmızı hosurtlaa hergaçaysa ver aminim.”Didim. “Elindekilere daha çoh öteberi eder başga ne veriyim babayiğit.” Didi. “O zaman bi dene çağmeli düdük bi gutuda ezvalı mantar ver aminim.” Didim. “De de buna epey öteberi eder, 3 dene daha hosurtlah, birer goşam nevale bidenede laylun motur veriyimmi.” Didi. “Ver aminim” didim. Hepicıindende eyi birer goşam sormuh şekeri, gırıh leplebi, gabıhlı fısdıh, ığde, sadırazam, püsguüt ve geçi buynuzu aldım. Mantar dabancam belimdeydi. Peşi peşine 4 dene ezva basdım 3’ünü havıya birinide Gubuşün Saadetin ite sıhdım. Cebimden avuç avuç gırıh lepledi çıharıp yiyom, ötaalerinide tehlize godum, kibirli kibirli dineliyodum. Kim alabilir lâ bu gadar muazemeyi.
Yav o hosurtlaan genzime sinen kohusu aha şimdiymiş gibi hâlâ burnumda.. Ey gurbannar olduuum o ne güzel bi oyuncaadı lâ.. Hangı çocaa nasip, bi gağnı öteberim var. Dünya benimidi ya la…
Gırmızı hosurtlaa bi şişirdim gocahgene etdim. Omuzumun üsdündende ordaki sanıdanları horlıyarah gasılıyodum. Kôyün uşaa edırafımda sümüünü çekip umsunduruh olarah bana bahıyo, hepside o dealden masimiyomuş gibi yannıyolardı amma heyikliyerek bahıyolardı. Helede Oörsek Şavganın Pijler hasedinden geberiyo, kohmıya çeşitleniyolardı. O ara Honuhlu Şavgı geldi; “Dabancanı ne gulaamın dibinde sıhıyon, zaalatdığımın çıhatdııı.”didi. “Bende senin anayın” didim, “Aminim gendiniz alamıyonuz milleti gunülüyonuz.” Didim. Gardaşı Pij Nuttu gelmiş hırtlaamı sıhıp bana depik atıyo, sumsa kesgeniyo. Kezziğin Gızınan Gotüböyüğün Bacısı aralamasa beni düvecekler. “Yavrım o çocuh n’oördü size, niye dirliksiz ediyonuz, garnınız almıyo elleham aldıı öteberileri.”didi. Haggat kime nasip lâ bu gatlek muazeme. Dinime imanıma Vali gelse, Candarma gelse, Tahsildar gelse, Sağlıhcı gelse, muallimi, koy hocası, mıhdarı, münübüscüsü, motur saapları, biçerciler gelse bu gadar öteberiyi alamaz. Hatta yarısına bile guç yetiremezler. Belimde Mantar Dabancası yılbırt yılbırt yanıyo, boynumda apacer sapban, cebim daş dolu, elimdaa tehliz oyuncağnan, yiyecaaenen kahılı. Gururdan, kibirden gôodem şişiyo, gırışıp gubarırken döşüm bişâal oluyodu.
Yalınız ehmalımı arıyarah Gure Döndünün Pij Mırad’ınan, Biyaz Şemşinin Satılmış “Bu ne şişiyo lâ” diyi kohma mahanasıynan beni kişiflerlermiş. Zatin onnarda Oörsek Şavganın Pijlerinen ehbapdı. Koyde ne gatlek pij-paj var zırbayınan gezeller, milletin siyecini uçurur, hıyarını-kelaeni yolar, sapbannan guverçinlerini vurur, it daşlar, bodu, şibi çalıp ferfana yapar millete zaraman ağladıllardı. Bu pijlerin hepicıide Çerçicinin yamacında sorudup, kim ötebete alırsa daralıp, sohranıyolardı.
Ben onnardan gorharken o ara Gahbe Goöşün Pij Mırat beni uğrunnadıp elindaa sivri çipliyi mağsız hosurtlaama nası kahdıysa paaat diyi gozümün kokü o gırmızı hosurtlaam patladı... Çıldırdım…. Toza gubure yatıp, der der depinerek yuvallanı yuvallanı yarım saat ağladım... Gahı gahmaz şıltaanan buna bi tumdum. O höcümünen alagucah tumuncu Pici Godek Satı’nın bohlâa yıhdım. Kafirinen emsalıdıh amma, gahbenin emzirdiği bek guçlüydü. Eyaasi hezen gibiydi. Fışgının dölü hemi sırınsı, hemi sıhıydı. Çalı çalmaz beni altına aldı. Duşgamı, duluumu, boörlerimi, yaarrnımı enaz 70-80 kere sumsaladı. Boörüme depiğnen nası vurursa soluumu sapıdıp uğundurdu. Üsdümü, başımı tüm gubür etti. Apacer mintanımı döşümece yırtdı. Ağladıhca saldırdım, saldırdıhca zopa yedim. Beni düve düve post etdi. Aralayıcılar beni elinden bile alamıyo zodik toğmunun..
Neyse bu yorulup beni guverdi, daha bana süve süve çekdi gidiyo. Tam Tostul Şekirenin bohluunan Yoluh Gızın kullüğün aradan verebe yoharı çıhıyodu ki, nası buna Gancıh Seyfi’nin dama çıhıp, gulucu deyip daşı döşediysem; “Anıaahhhh” diyi Gıllı Kemal’ın çeniye çokdü, gıvım gıvım gıvranıyo. Hışıman gahdı, yaralı it gibi yaarnını duta duta daş arıyo, beni keslemiye gılavlanıyo. Bu pij eyice kotülemişiken gendine gelmeden hemen boynumdan acer sapbanımı çıhattım, cebimde tedarikli gara bi daşı meşinine dürüp nası bi zığratdıysam dinime imanıma tam tuğmeninden vurup bidaha ıhdırdım. Vallahi depesinden vıccırığnı çıhattım gahbe gunnadığının... Doğru eve topuhladım.
Galleş Salifin Zaar Ömer’i didimmiydi size. Bu gahbenin eniği yerden bitme, gotten bacah bi fırlamaydı. Ne Pij Mıradınan, ne Biyaz Şemşinin Satılmışınan, nede ötaa Urum Dölleriynen ne sınar, ne ahraba, nede bibişeyidi. Got gote dağmişlikleri, bi yahınlıhları bile yoğdu amma bana diş biliyen tüm Yonan Toğmularıynan bir olmuş, hemi bizi birbirimize dahıyo, hemide doüşürken aralıyomuş gibi maasız beni alta kahıyodu.. Sanki ben bilmiyom... Yalan yoh beni iyi doğdüler. Çoh ağladım.
Neyse bu pijler ehbap ya;, Pij Mıradın da gafayı yardım; alayıcıı birden gaçmasın diyi beni çembere alıyolar. Aradan nası bi yazıladıysam, ellerinden gurtulup bizim havlıya depildim. Gendimi havlıya atı atmaz çatalgapıyı örtüp zerzeledim. Bu Bulgar toomuları gelmiş gapıyı daşlıyolar. Ahıllarınca beni çıharıp bidaha düvecekler. Amma ben n’oördüm.. Gurbannar olduuum Boz İti guverip;, “Ha kiş kiş, kiş, ha dut dut dut, yavri ha, yavri ha, ha yavrım, ha, ha, ha diyi belini tapcıhlıyarah bi kişgilediydim, zodiklerden çıhmaların alayıcııda buğalek dutmuş gibi dikine aşşaa bi gaçıyolar, topuhları gotlerine dağyo gotverenlerin... N’oldu Gahbe gunnadıhları, hani guduz it gibi alayınız birden ılgıyodunuz n’oldu.. İ hadi erkağseniz gaçmayınsana.. Gurbannar olduum Bozit abınızı mar eşşaane bi gasgasladsın..
Sufralar datlı, haneler şen, bet bereket gani, hava temiz, doğa leziz, sevgi dolu bir cennetteydik ama, çocuhluumuzu zehir zıhım eden böyle bi gaanıda pij vardı. Sığır sürerken, pahla sularken, mala-davara giderken, düven sürerken, guzu seçerken, bıza güderken bağda-bosdanda tekledip, şergadanlığınan çal ha çal, habire milletin uşaana keyfi zopa çekiyolardı. “Oğlum biz size n’oördük, ananızı, bacınızımı oörsetdik. ne bu sizden çekdiğimiz.” Diyoh, “Gonuşma lâ, ananızı guvalarım, duşganızı gırarım, alayıcıınızıda bızaladırım.”diyi söoyo, sayıyo, şerleniyolardı dıhdıımın dölleri. .
Neyse yav öte dünyada alacaam ossun haset toğmularından.. Aminim, Gımızı Hosurtlaamı patladıp ciğerimi yahdılar ya, iki hosurtlaam daha varıdı. Guvez olanıda 4 gün soona gendiliğinden patlayıncıh, ötaa biyazını tam 20 gün şişirdim. Allah var bu çerçinin muazemeleri bek zorluydu. Aldığı yunlar, yımırtalar, çığıt, çapıt, laylun, alemiyon alayıcııda helali hoş ossun.
Tandır evinin pecesinin dibine galıp kerpiç, helik daş ve ahır kermelerinen oyuncah bi “Tuken” yapdım. Üsdünü çitilgiynen örtüp çamırdan bişirik atdım. Çerçiden aldığım ne gadar öteberilerim var özenle içine düzdüm. Bıldırki laylun tahsim, laylun moturum, laylun gamıyonum apecerce duruyodu. Lôonun dibinden çörtenin ucuna, siyeçlerin gıranından merdufanın başına gadar paşut paşut gûl-gubür çekdim. Çorah, bişirik, paylurdaş, marfuş ve keseklerinen makine yolları susalar yapdım, Motur yolu, gağnı yolu ve “Susa” yapdım. Çöp, daş, tezek ve yapmalarınan “Angare”, “Isdanbıl”, “Kohne”, “Dedik”, “Emirhan”, “Gışla” diyi şeherler, köyler gurdum. Tekerli horuzumu, Vagınatlı Moturumu, Tahsimi, yeygilerimi ve ötaa öteberilerimin alayıcıınıda Tukenime godum. Zabahın köründen dar ahşama gadar vurrnnnn, hırrrnnnnn diyi ağzımdam kopükler saçarak, düdük çalarah, gontah sesi çıhararak neşeyle oynarken, bu Dünyada benden şanslı, benden varlıhlı, benden mutlu başga heçbi çocuğun olmadığına inanıyodum. Hava garanıyıncıh anam; “Aaşam ekmaa hazır, elinizi yüzünüzü yuyun, besmelesiz oturmayın, ekmekleri düzleyin, çalhama garın, eşgi garın, suvan kesin.” Diyi peşpeşe emirleri gelinci tandır evine ener ekmaami yirdim. Döşşaame girene gadar Dünyami abiminen Gulisdan ablam ehmalıma getirip beni uğrunnadır, Tukeni yarar, püsguüdü, sormuh şekerini, leplebiyi neyi yir diyi elimde Garcaağaçdan ütelenmiş gılavlı bi diynek, cebimdede bi gağnı sapban daşıynan toplunun önünde yasdıya gadar gıyıyı gıranı tagıgat eder, kişiflerdim.
Ula Babam bek zorlu adamıdı gurbannar olduum.. “Al lâ şunuda Tukenine go.” Diyi bana hergün bibişey getirirdi. Bide derdiki; “Aminim ne isdiyosan alayıcıınıda alıyım la sana, Helgirin bi gözünü sana ayırdım, çerçi ne geldinniydi tüm Ceç emrinde.” derdi. Yalınız anam oğlan helgire neye dadanır, Tükene, çerçiye, bohceciye neye yeygi çekmiye alışırsa gumar oynar, hazını-dizini yörüdür, ocağmızı batırır diyi beni hazınevinden, pineden, holluhlardan hep uzah dutar, yahlaşdıhca süver, düver, gözünü belerderek kahıç kahardı. Anama ha bire süver, gırana çekilir basardım daşı. Anasına, bacısına bi süverdim ki deme getsin. O gafasını ıralar, punduna getirip dutuncu eyi bi eniler, dutamadığı yerlerde de dede-baba, ör-kök, cet-cibilliyet galeyliyerek dalahladana gadar guvalardı.
Havlımız, hayadımız, evimiz-barhımız bek geniş, yeygimiz, hazınımız da Allah’a şükür boludu. Ahırın girişindeki Ambar ve Helgirlerin yanı aletinen edavatınan kahılıydı. “Geçgere”, “Sıyırgı”, “Loğ Evi”, “Yabalar”, “17 Dişli Sap Dırmığı”, “Anadutlar”, “Düven”, “Demir Dirgen”, “Melefe Yuma Tohaçları”, “Oküzlerin Boyunduruhları”, “Zelveler”, “Gağnı Dayahları”, “Gağnı Ohu”, “Toğom Hâbesi”, “Bazar Hâbesi”, “Bekmez Toprağı, “Melefe Kili”, “Baş Kili”, “Şelek”, “Terbiye”, “Gağnı Tekeri”, “Mazılar”, “Cerek”, “Toyaha”, “Çağ”, “Dalgara”, “Halı Yasdıhlar”, “Hasır”, “Çatal Gapı Sürgüleri”, “Zerzeler”, “Tohmah Halahaları”, Ahırın Becaene Gerilen Dişleri Çıhmış “Guzuluh”, “Bızalıh” Düvenneri”, “Örü Yayığı”, “Turşu-Bekmez-Eşgi Kupleri”, “Tahta Kulekler”, “Çokelik Gumları”, “Çıtlıhdan Çalgılar”, “Toğom Süpürgeleri”, “Halbırlar”, “Gozerler”, “Teştler”, “Küpeli Gazannar”, “Bağ İlaenleri”, “Mal Bohuynan Suvalı Arı Gufannarı”, “Goşmalara Sohulu Iğler, Kirmenler, Örgü Milleri, Yun Çıbıhları”, “Dutahlı Bulgur Çekme, Duz Çekme Daşları”, “Irgatlığa Su Gotürülen Cemberli-Kussüklü-Zencirli Ağaç Bardah”, “Desdi”, “Çokelik Çanahları”, “İçi Gatıranlı Kupler”, “Harman Süprüntüsü Tehlizleri”, “Cücük Yemleri”, “Zavar Çuvalları”, “Garmaç Yalaa”, “Guverçin Yuvası Yapmıya İçini Oyup Kesmik Goduğumuz Kip Tezekler”, “Mesesler”, “Tapan”, “Tekerli Demir Pulluh”, “Ağaç Saban” ve “Toğom Oynükleri” sırasıynan düzülüydü.
Hazın damının firaa, sandığın kiti, yan gapının dili ve bahçenin anedderi uşahlar gapıyı neyi açıh gor, malı melalı töhmeledir, ite-kediye deriyi yardırır, sandığı yankesicilere çaldıtdırır, ehmala gelip havlımızı-hayadımızı ziyana uğradıllar diyi, Oynüğünün altındaki böyük cebine Iğyinen örülmüş süsülü bi ipinen dahılı olarak bi tek anamda dururdu. Sandıhda altınlar, paralar, halhasıynan irişgiler, sızgıt, gızların kupeleri, işlengiler, şeher öteberileri, düğüne düzgüne giderken giyilecek assaplar, apartuman topuhlu ayaggabı, anamın hahıhları, gızların yumahları, tığları, inneler, yusükler, simler, orlonlar, etaminler, bürükler, acer melefeler filan olurdu.
Anam hergünün südünü, sağanını, ağartısını helkeynen yoğurt çalar, yidiğmizi yirik, yiyemediğmizide deriye ahdarırdı. Çığ dutdurduğu sütleri ikiunde bir, deriye ahdardığı yoğurduda senede bir yayar, çıhan tereyağlara bi goşam topah duz atar kuleklere basardı. Duzlu olana Acı Yağ derdik ve yemeklere katılır, duzsuz olanıda üsdüne bi goşam şeker atar tere yağ diyerek dürüm alırdıh.
Hazın damının gapısı nolduysa bir gün açıh galmış, yadırgı bi ehlahsız kedi girmiş. Yav şerefsiz deriyi tam altından yarmış, içindeki yoğurdu tüm eve yaymış. Sızgıt kuleani helgirin depesinden çokelik çanahlarının üsdüne düşürmüş. Çanağan biri gırıh, kulekdeki sızgıt tüm gubür, goşmalarda asılı gemik guruları yerlerde, hazın damını külhavıç etmiş. Anam duyuncuh cinpıtırah oldu. Tüm horantıya ağır kahıçlar kahıp, ağzına geleni söylüyodu. Elindaa evrağcınan gızlara girişdi. “Baba yiyesice sıracalılar, donuz kepezliler, yarin gişiye vardınnıydı sizi bu ehmallığnan gapıya atallar.” Diyi çal ha çal. Guvermiş çokelik, pendir, çalma, eşgi, turşu, bulgur, düğürcük, yarma, pahla, misir, çedene, çaman, “İtâaler”, “Cece Komülü Armıtlar”, “Denesinin Birini Sapının Gotüne Daharak, Tefaayinen Goşmalara Asılı Salhım Salhım Üzümler”, “Tefekleriynen Misirler”, “Tefekleriynen Suvannar”, kuleklerinen yağlar, guyruhlar, et guruları, sızgıt, fığ, pırçah, mercimek, guru-diri hepicıide Hazın Damındaydı. Açıh unudulurmu.
Babam gendininde, horantasınında buğazına bek bahardı. Gurban olduğum ne isdersek alırdı. Kohniye getdinniydi, ya da bi çerçici geldinniydi, meyvayı, zepzeyi, nevaleyi, öteberileri batmanıynan alırdı. Anamda koyde en iyi iş-aş bilen, gorgü gorenek saabı, ıhdısatlı, bek staralı Osmanlı bir avradıdı. Ula anam nası yaparsa bi aş bişirirdi, dinimi-imanıma, kafiri billah oluyum ki barnaanızı yirdiniz yav. Gışın bi tavıh, şibi, culuh, bodu bişey kesdirir bi arabaşı yapar, elinin bereketindenmi neyise tüm köye yetirirdi.
O zamanlar gayfeltiymiş, öylen ekmaayimiş, ahşam yimaayimiş öyle bi ayrım yoğdu. Her horanta öylen ahşam dimeden, zabahlıh-zöhürlük ayırmadan “Herle”, “Duğürcük Aşı”, “Kesmeaşı”, “Gırmızılı Pilav”, “Baldırcan Börtlemesi”, “Suvan Talatması”, “Gôo Pahla Gavuddurması”, “Cacıh Gurusu”, “Hazınnaa”, “Çullama”, “Bulamaşı”, “Bozaş”, “Pahla Piyazı”, “Bekmezli Yımırta”, “Bekmezin Üsdüne Yağ Eritmesi”, “Püsgullü Erişde”, “Guş Hamırı”, “Gabah Geri”, “Gurgünne”, “Fıhare Aşı”, “Südaşı”, “Mercimekli Pilav”, “Üzümlü Südaşı”, “Kesekli Çorba, “Ballı Gavurma”, “Maş Pahlası”, “Pırçalıh”, “Cızlama”, “Kulleme”, “Kumpür Piyazı”, “Yımırta Komme”, “Kesme Aşı”, “Gumlu Kumpür”, “Pancar Aşı”, “Godana”, “Guş Pilavı”, “Guş Ekmağ”, “Soğrümlük”, “Çokelik Sündürmesi”, “Suvannama”, “Mıhla”, “Derdine Yan”, “Sahala Sarhan”, “Çokelikli Erişde”, “Cıbır Mantı”, “Hesdele”, “Bıdıh Aşı”, “Misafir Savan”, “El Gordülük”, “Seyfene”, “Mart Mantısı”, “Gatıhlı Aş”, “Koremez”, “Gırmızılı Pilav”, “Dereotlu Pilav”, “Gangal Gavurması”, “Şaşdım Aşı”, “Cinni Gelin Çorbası”, “Tavıh Gotü”, “Sığır Savan”, “Yımırtalı Omaç”, “Mahmıt Omacı”, “İt Azıdan”, “Suvan Cücuü”, “Hatın Aşı”, “Bezdirme”, “Baduç Gavurması”, “Batırıh”, “Bayram Kombesi”, “Börek Çorbası”, “Çiğleme”, “Duğün Pilavı”, “Cıbır Pahlavusu”, “Gabaklaş”, “Gendeme”, “Komme”, “Herle”, “Hunnah”, “Leylayı Gadir Makarnaması”, “Garıız Koftesi”, “Garaçuval Helvası”, “Kirtimburt”, “Gobelekli Borani”, “Nevzine”, “Pehli”, “Bekmezli Aş”, “Sulaç”, “Zülbiye”, “Tabahruhu”, “Tırhıt”, “Toygaaşı”, “Yağlama”, “Yangıç”, “Yoğurtluaş”, “Babalanmalıh”, “Oğsüz Doyuran”, “Dönderme”, “Gızılca Aşı”, “Un Koftesi Yuvallama”, Bulamaşı, “İlahana Sarması”, “İç Pahla”, “Gaypah Hamırı”, “Etli Pilav” ve Yüzlüklü Cacıh” gibi tüm aşları ister zabaha, ister zöhüre hangi öyüne denk gelirse gelsin ağır-hafif bilinmez yenilirdi.
O zamanın toz şekerleri gubür gibiydi amma sadece “Gadeyif”, “Sütlü”, “Pahlavu”, “Sini”, “Yüz Ağardan”, “Etimek” ve “Gurabiye” datlılarını satın alma şekerden yaparlar, galanına da “Gaysi, Erik, Elma, Armıt Hoşafları”, “Un Helvası”, “Savsanna”, “Deşirik”, “Gelin Gobaa”, “Şeher Helvası” ve “Haside” gibi datlıları da bekmezden yaparlardı.
Çerezsiz aaşam olmazdı. Sobanın üsdündeki isli gazannarın ya da guşşenelerin birinde sürekli “Misir Hediii”, “Sarı Bursadan Hedik”, “Ağ Pahla-Nohut Islaması” olur, gış ekmaa yapılıncı da sacda “Gavurga”, “Şemşamer”, “Bosdan, Duğlek Çığidi Gavurma” işleri yapılır, her dokkünün alazınada mutlaha gabah komülürdü.
Rahmetlik anam heç erinmeden, hemide gızlara iyeşmeden, aaşamları itaayi serer, bi ilaaen hamır eşgiler, zabaanan gahıncı da ya dokkü çekip tandır yahar, ya da guzineli sobamızda “İçi Guyruhlu, Kıkırdaklı Saya Çöreaa”, “Bol Tereyağlı Barnah Çörek”, “Misafır Böraa,” “Şeher Böraa”, “Çokelikli İşli”, “Yağlı Bazlama”, “Kumpürlü İşli” ve “Yımırtalı İşli” ne yapardı. Zatin “Çaman”, “Bekmez”, “Turşu”, “Çalma”, “Eşgi”, “Çalhama”, “Deri Yoğurdu”, “Süzme”, “Guvermiş Çokelik”, “Gôo Pendir”, “Tezek Kozüne Yımırta Kommesi” ve “Kumpür Kommesi” suframızdan aasik olmazdı.
Anam naniye muhdaş bi fıhare gızıyken 200 çinik buğda, 4 tohlu, bi düve, özün gıyısında 2,5 dönüm bosdannıh, “Süt Haggı” ve “Gardaş Yolu” gibi kesimli başlıınan babama nişannamışlar. Gırh batman yun, 11 beşibirlik, 20 gremse, bi gerdannıh ve köyde kimsede olmıyan 5 at arabası gayit cehiziynen gelin getirmişler.
Babam at-gatır, mal-melal, tarla-tump, bağ-bosdan saabı, herşey zibil çoh varıyetli bi horantanın uşaayımış. Ana tarafının böyükleri; “Gûvaamiz bek eyce, gızım gişine saap ol, yohsa Allah etmesin üsdüne guma ne getirir, evinde sığıç galın.” Diyi sıhılayıp tembihlemişler. Anamın bu titizliği ve işcimanlığı heral bu gorhudandı.
Yav acicik bi rahmet yağsa damlar ahar, üsdünde bi it-kedi gezse gûl-gubür dökülürdü. Heryanı gubür, toprah o dam evde anamın gaç senelik cehizleri apacer dururdu. Yuklükdeki döşşekler, yorganlar, kaneviçeli, işlengili kusdüm yasdıhları, misafir minderleri, işlengili namazlaalar, Garuülle yüzleri, gomüdün işlengileri, ceviz sandığı, tığlı aynası, sapı örgülü süpürgesi, bohçalarınan allı-gullü işlengileri, etaminleri, humayınları, bıcahlıh için diktiği gaşşıhlıh, babasının evinden getirdiğı samırsah düvecaa, cacıh gıyacaa hepıcıide gısgıcırıdı.
Babam da prensipli adamdı. Tüm işlerini özenerek yahışııyınan gorür, Anama da bek dil doker, sürekli şiferdi. “Avratların hası, eline gurbanım, diline ölürüm, her yerine koleyim, hadi bi su goy, yağarnımı eyi bi üfele, soona sırtımı eyi bi gucahla, n’oldu gurbannar olduum” diyi favüllü sarkmalar yapar, anamda ona “Het donuz papaz, unun-duzun içinde, çolun-çocuuun yamacında utanmıyoda kafir” diyi habire azarlar, elini bekiderek babamın gulucuna zırhadan sumsa vururdu. Ula Babamda onü sıra gaçar, heç gızmaz, öyle gülerdi la…
Mal-davar, un-duz, garıh, gatıh, bağ-bosdan, sığır-sıpa derken anamın canı çıhardı. Derbederi heç uyurken gormedim. Kûnde ezenden önce gahar, ipdi malları sağar, havlıyı-hayatı çalar, yapmaları yapar, döşşekleri deşirir, zabah ekmâani hazırlar, uşahların garnını doyurur, horantanın azzıhlarını goyup yazıya salar, pendiri, çokeliği basar, soonada pürtelaş everek gendide tarlıya gopardı.
Bunnar benim gordüklerim. Yunahları, melefeleri yur, itin yalını garar, guzuyu-bızaayı emzirir, malları guverir, sığırı sürer, dokkü çeker, ekmek eder, pahla sular, bohluh çığner, ahırı kermeler, yayıh yayar, gabı gacaa yur daha neler neler. Ha bidene feraayıp soluhlansın ya..
Ula gurbanınızım.. o gatlek işin arasında bi Pahlavu yapardı, hey gurbannar olduum o neyidi lâ.. Şimdi Antep fıstığı, ceviziçi, tarçın daha bilmem ne bi gaanı öteberi goyolar, yoh öyle bişey… Sadece gevremiş ekmek gırıntılarını yuhıya sarıp, altı üstü tezek yanan ters sacda gızardıp, üsdüne duru bi şire doküyodu o gadar. Üstelik koy tukeninde bahalıca satılan o toz şekerler aynı gubür gibiydi. Oyüzden şiresi bile duruydu amma goca bi ilağançeyi bi oturuşda yerdik. Zatin Pahlavu ya bayramlarda yada şeherden bi misafir gelinci yapılıyodu.
Çocukluğumun bayramları hep soğuk mevsimlere denk gelirdi. Arefe gunü her pınardan zemzem akar dendiği için, Rahmetlik anam o gadar işin telaşesiyle oyannı buyannı goparken, kararlı ve sert ifadelerle tüm horantıya; “Arefe suyuna herkes çimecek, bu mübarek gunü ehmal etmiyaan” diyi bağırırdı. Rahmetlik babam muzırca bıyığını gıvradarah; ”Ben boşa çimmem aminim” derdi. Anam birden cinnenir, eline ne geçerse babama koteler, “Gudurdun ellehâm donuz papaz, unun, duzun, uşahların içinde utanmıyoda, bet demiyo, bereket dimiyo gıtlıh getirecek g.tveren. Benim canım çıhıyo, gavur şikirsizin ahlındaana bah.” Deyi saatlerce homurdanır terör estirirdi. Ula bu melek gibi adam ne didide anam bugadar terför esdiriyo diyi zeynimiz garışırdı. Babam o gadar kahıca, daş-diynek kotelemiye gine heç gızmaz, kikir kikir gulerek anamın onü sıra gaçar giderdi.
Anam buz gibi Arefe akşamlarında havlıya bi ocah çatar, isli Gazzaa Tenekesiynen su ılıdır, evin suluhluğuna, odanın çağlığına yada ahıra bi seki goyup oturtur, meşirefinende depemizden döke döke çimdirirdi. Ayda yılda bi çimildiğinden kermelenen yaarnımızı kendir palaynan ve kilinen eyice bi üfeler, peşgırınan gurulayıp guverinci doğru döşşaa gopardıh. Babayın, anayın aşını içiyim, yav o kendir palaynan nası üfelerse şafaamız, goodemiz, yaarnımız, eyaalerimiz gıpgızıl olur, çenelerimiz İmirin iti gibi tir tir titirerdi.
O gün tüm assap-alat, örtü-döşşek, minder yüzleri, melefeler, don-goynek, saho, mintan alayıcıınıda tohaçlayıp yurdu. Bayram günü er zabah gahdığımızda kör çerçiden aldığımız mintanı, pantulu, soğukguyuyu sandıhdan çıhadır, yeni ördüğü püsgullü yün çoraplarıda dizgapağca bimbiyazca çektinniydi….Hey gurbannar olduum, Dünyalar bizimidi ya la.. doğru camiye…
Guccük uşahlar avratların fevganiyesinde namaz gılar, kikir kikir gulüşüp depişirlerdi. Bayramın neşesi tüm goodemize işlerdi. Herkes birbirine yenilerini gırışarah gosderir, “Bu mintandan bi Sülüman Demirel’de bide Amarihanın başındahı herifde varımış.” Diyi gazalarah övünürdük.
Bayram günü Babam mala-davara-eşşaa, ata bek sevap diyi gucah gucah ot, çinik çinik arpa dökerdi. İte-kediye çarpımıynan ekmek, etli etli gemik atardı. O gün dağ-daş, gurt-guş alayıcııda neşesinden çıldırırdı. Hoca bile keyfinden yarı Arapça, yarı Türkçe “vallahide, billahide” diyi önündeki sehpaya sert yumruhlar vurarah, bağıra, çığıra vayiz eder, gözlerini yumup yoharılara baharah uğreleni uğreleni bi gağnı dua ohurdu. Ula bu namısız ne çoh duva biliyo la, gumru guşu gibi got üsdü devrilene gatlek uğunuyo derdik.
Babam görgü-gorenek saabı heryerde hatır-hörmet goren asaletli bi adamıdı. Ekmaa-aşı yinir, gapısı açıh, sufrası cömert hanedan bir asilzadeydi. Kimsiye paraynan pulunan iş yapmazdı amma, bir çoh branşta eli uz bi usdaydı. Gonşuluğu emsalsiz olduğundan her işde yardımı isdenilirdi. Tavatır sap salı çatar, saman çeteni gurar, “Sabınna”ya doldurduğu gurumlu yoğurdunan mazılarını yağlayıcıh yanıh dumanlar çıhatdırarak siren sesiğbi muazzam gağnı gıcıladırdı. Helede “Ağri Çuvaldızınan Gotlüklü, Dürtmeçli, Kahgıçlı, Ütelenmiş Diynaa hasırına bağlı öyle bi Semerler, Kurtünler dikerki sormayın. “Cağaldah Gıyılarından Biçdiği Gamişlerinen Halı Yasdığı” Doldurur, “Yer Hasırı” Örer, “Havluların”, “Çatal Gapılarını”, “Pine”, “Guzuluh”, “Bızalıh”, “İt Evi”, “Kôm”, “Helgir”, “Dümlek”, “Çırahmannıh”, “Tandır Pecesi”, “Kulle Deliği”, “Siyeç”, “Çörten”, “Bişirik”, “Basdırıh”, “Dam Açıp-Örtme”, “Musul”, “Örük”, “Haft”, “Şamdırıhlıh”, “Depe Deliği”, “Çitilgi Çitime”, “Ahır Sekisi”, “Tahdalı”, “Bıcahlıh”, “Sedir”, “Örü Yayığı”, “Sumat Tahtası”, “Gadelik Taha”, “Çar” ne gibi birçok müştemilatı çoh muazzam onarırdı.
Ula beni bek severdi. Buğazıma bi bahardı ki... “Lâ gurbanım sana lôooooo.” diyi bi bağrıncı tüm koy duyardı. Dutduğu yerde sıhıca gucahlar, yüzlerimi ıssırırcasına öper ve “Lan kölesi olduum hadi bana eyi bi söo lâ.. Ağer bana eyi bi süversen dinimi-imanıma sana tüfekli 50’lilik vereceam gurbannar olduğummm,.” Diyi bi bağırırdı. Bende babamın anasına, bacısına gelmişi, geçmişi, cetdi, cibilliyeti, örü- kokü direni direni bi girişirdim, nası süversem hemi tüfekli 50’lilik verir, hemide 10 lira üsdüne prim verirdi.
Yav soömelerime bi gururlanıp sevinirdi ki sormayın. Bizim köyde ve çevre köylerde en iyi ben süverdim. Millet babama “Ihsen Ağa oğlan Maşşallah bek ahıllı, tavatır söoyo, Onun döşüne bi gôo boncuh, omuzuna ığde, hameyli, mısga ne dahın yavrım, milletin gozü daaer.” Derdi. Şu omuzlarım, döşüm, goodem her yerim hameyli, mısga, al iplik, gô boncuh, ığde ne doluydu. Plevne Gahrimanı Gazi Osman Paşanın omuzları ve goodesinde o gadar dahılı öteberi yoodu. Yav kime soösem bana aferim diyo, hedayeler, öteberiler veriyo, Maşşallah, Allah nazardan esirgesin, Allah bağışlasın, goz edenin gözü çıhsın” diye dualar ediyodu.
Ula noörecaaniz benim soömelerimi yav, biz Çerçicileri annadıyoduh laf nerelere geldi. Neyse lafı daatmıyaan Kôr Çerçiye devam....
Kôr Çerçinin köye gelmesi böyük-guccük herkese duğün bayramdı. Yasdı ezeni ohunup, ayın ışşıı çıhana gadar Armıdın dibiynen Sohu’nun arasında muazeme satardı. Geç vahıt oluncuda ya bizim köyde yatar, ya da öteberilerini deşirip yükler çekip giderdi. Biz çocuklar zabahdan yasdıya o gidene gadar yanında böoründe döneler, ya da grup grup oyunlar oynardıh. Ula öyle oyunlar oynardıh ki, ne yorulur, ne bıhar, ne de günün bitmesini isterdik.
Yav biz zamane sümsükleri gibi keveke dealdik ya, arıh tohluların kornediği gibi durmaz envayi çeşit oyunlar bilirdik. Üstelik hergün bir yenisi için senaryolar üretirdik. “Yumuçma”, “Ay Gordüm”, “Arayı Kesdim”, “Eşin Kim”, “Gabara Cücüğü”, “Komen”, “Kıfkıf”, “Daş Doöşü”, “Sek Sek”, “Dalya”, “Çoğdülüçüş”, “Pendiri Pörtlek”, “Gulah Gımçıtma”, “Bağdili Baş”, “Yağ Satarım”, “Muallim”, “Duğün Kâyâsı-Zobu”, “Sağdıç Doöme”, “Eşşek Gaçdı Kurtün Düşdü”, “Korebe”, “Ganet Çelme”, “Gurbaa Şişirme”, “Tosbaaya Binme”, “Horuzu Ötmez Bosdanı Bitmez”, “Dayın Kim”, “Dayına Dayayım İçini Boyayım”, “Merdufan Gurma”, “Elma Yanah”, “Hayvacı Geliyo Hayvacı”, “Çocuh Ohutmaca”, “Kişgirik”, “Kemikci Komükcü”, “Mahara”, “Çal Ha Çal”, “Eşşek Doöme”, “Sığır Sürme”, “Goç Kahması”, “Dutduğna Binme”, “İt Guvalamaca”, “Tukenci”, “Keklik Pır”, “Gız Almaca”, “Dızdırıh”, “Davşan Hotlatma”, “Adam Börtleme”, “Pahla Sulama”, “Duyduh Duymadıh Dimeyin”, “Mıhdar Kâyâ”, “Namaz Gıldırmaca”, “Şeki Şahan”, “Bodu Yımırtlatma”, “Masmana”, “Allı Durna” “Yağ Yağ Yağmır-Teknede Hamır”, “İnne Minne Ucu Dinne”, “Naldırmaç” “Miri Miri Miriği Guveriverdim Kırığı”, “Lalek Lalek Havada”, “Garga Garga Gak Didi”, “Yuğsük Filcan”, “Gabah Oyunu”, “Yımırta Üfleme”, “Kosem Gendi Oh Gibi Yuvallandı Top Gibi”, “Korük Oyunu”, “Gocaların Yüzünü Ağartma Oyunu”, “Demir Gazzıh Oyunu”, “Deve Oyunu”, “Araboğlu Oyunu”, “Cemalcıh Oyunu”, “Arı Vızvız”, “Ayağım Nallı”, “Guverçin Tahlası”, “Lıt”, “Tıp” “Hotah”, “Komme Çelik”, “Birdirbir”, “Anankim” ve “Ebemhoo” gibi çeşit çeşit bi gağnı oyunu gızlı erkekli gurup gurup çerçicinin edırafında oynar dururduh.
Biz çocuklar kendi oyunlarımızla şenlenirken, gençler ve böyük adamlarda oralarda sorudur, sanıdır, dinelir, gendi aralarında “Goç Gatımı”, “Çiğdem Gezdirme”, “Saya Gezmesi”, “Arabaşı Geceleri”, “Koy Odası Sohbetleri”, “Anığnası”, “Gûvâ Dıhma”, “Salavat Sellallo”, “Garatoh Geceleri”, “Gubuz Düzenaa”, “Laf Çatma”, “Lafı Gucaa Düşürme”, “Depdebi Muhabbeti”, “Oğsüz Çukü Yahma”, “Bazlama Yağlatdırma”, “Mal Gutme”, “Cacıh Deşirme”, “Ava Getme”, “Çiğdem Sokme” ve “Ferfana” gibi insanlara yaşam sevgisi ve enerji veren ortaklaşa eylemlerden, ağlenceli ortamlardan bahsedip muhabbet ederlerdi.
Laf lafı açıyoda, Cenab-ı Allah’ın rızgı bol, nimeti zibil, bereketi adildi. Bahar mevsiminin ilk günleri, yani Mart’ın son haftasına tekabül eden günlerde tek-tük otlar çiçekler gözükürdü. Yeni yeni uyanmaya başlayan doğadan, özlenen ikramları tadabilmek için köyün hanımları fistanlarının üstüne takındığı oynüklerini ucundan bellerine dutdurarah ellerinde birer uflah dağ-depe ot deşirmiye çıharlar, hangi cins ot bulurlarsa bulsun toplayıp oynüklerine biriktirirlerdi. Genelliklede “Madımak”, “Kuşkuş”, “Tekercen”, “Uğrunnuh”, “Efelek”, “Tohlu Başı”, “Gıcı Gıcı”, “Gelin Eli”, “Yemlik”, “Guzu Gulağ”, “Ağgıcı”, “Bosdan Gozeli”, “Davşan Gulağ”, “Pendir Otu”, “Camız Dişi”, “Yavrağzı”, “Satıul”, “Ebem Komeci”, “Eşşek Tikeni”, “Pahla Sapı”, “Fıttare”, Sormuh Gulü”, “Dana Gotü”, “Guş Elması”, “Emmığzı”, “Gavur Sirkeni”, “Gavur Madımalaa”, “Peygamber Gamçisi”, “Çıtlıh”, “Fadimeana”, “Geçi Dırnaa”, “Goyun Mengili”, “Horuz İbiği”, “Gızılca” dediğimiz türlerdi. İşte yeni yeni çıkan ve gudük güdük olan bu bitkiler çok seyrek ve minik olduğundan, akşama kadar dolaşsalar bir pişirimliği zor toplarlardı. İşte bu çeşit çeşit otların oynükteki ve tenceredeki toplamına “Gaba-Saba Öyünnüğü” denilirdi.
Eskiden horantalar kalabalık, gelen giden, ağırlanan, uğurlanan misafirler bek çoh olurdu. Gapıya gelen hiçbir Sadaacı, Deşirici, Cingan, Bohceci kim olursa olsun eli boş gönderilmez, bu erdeme tezat aksi ve muhalif durumlar ise hem ayhıp, hem günah sayılırdı. Kapında el açan bu hasarlı gönülleri ikramsız, sofrasız göndermek, ilgisiz ve cimri davranıp Allah’ın diğer kullarından ayırt etmek Türk geleneklerinede zıttı. İkramlar sadece ağaya, paşaya, misafire, dilenciye, çobana, yabana değil herkeseydi. İkram kesinlikle Allah’ın emriydi.
İmece usulü yardımlaşmalar, çit-cubuk-ırgatlık işleri, acı-tatlı günler, Köy Odası Sohbetleri, Geleneksel Köy Seyirlik Oyunları, Çocuk Şenlikleri ve her türlü eylenceli dayanışmalar kesinlikle yemekli, ikramlı ve hediyeli olurdu. “Çiğdem Gezdiren”, “Saya Gezdiren”, “Deve Gezdiren”, “Bohluh Çığniyen”, “Irgatlıh İşleyen” “Gunnükcülük””, “Çayır Biçen”, “Dırmıh Çeken”, “Patuz Atan”, “Bosdannıh Çapalıyan”, “Yığın Yığan”, “Pulluğnan Çift Süren”, “Malağma Ahdaran”, “Bulgur Çeken”, “Hedik Çulu Seren”, “Çokelik Basan”, “Yorgan Kopüyen”, “Daş Dişliyen”, “Arpa Yolan”, “Mercimek Yolan”, “Bahce Belliyen”, “Bosdannıh Bozan”, “Pelve Gaynadan”, “Çokelik Basan”, “Yayıh Yayan”, “Duz Kesliyen”, “Davar Gırhan”, “Ahır Kermeliyen”, “Kumpür Soken”, “Pahla Yolan”, “Çeten Çatan”, “Sal Guran”, “Düven Goşan”, “Pulluh Burunnadan”, “Siyeç Vuran”, “Dam Loğluyan”, “Çorah Çeken”, “Ohuntu Dağıtan”, “Hâbe Dönderen”, “Bekmez Gaynadan”, “Eşgi Çalhıyan”, “Erişde Kesen”, “Mantı Buken”, “Ekmek Eden”, “Pahır Galeyleden” vs. vs. gibi bi gağnı iş, bi gağnı adam, bi gağnı ikram gerektiren toplumsal dayanışma ritüelleri ve kurallar vardı.
Her hane ikram ve hürmete açık, toplumsal kurallara ve köklü geleneklerine bağlı, sofrasına cömertti. Uygulama kriterlerindeki bonkörlük ise o hane ve sahibinin asaleti erdeminin referansı ve aksıydı.
Bırakın hanelerini, yazıda-yabanda birinin bağına, bosdanına, tarlasına bile misafir olsanız ekmaa, aşa, çaya, gayfiye heçbiri şaşmaz, en zor koşullarda bile bir sihirbaz gibi türlü tefirli öyünnük hazırlanırdı.
Siz hiç “Tezek Ateşinde İsli Çaydannıhdan Çay”, “Çitilgi Otlu Daş Ocahda Südaşı”, “Ekmaaşı”, “Odun Külünde Dağermen Çöraa” yedinizmi. Yada ne zamandan beri “Çullama”, “Haside”, Bozaş, Sütlü, Gırmızıaşı, Herle, Düğürcüaş, Kesmeaşı, Baldırcan Börtlemesi, Bulamaşı, Bekmezli Yımırta, Guş Hamırı, Arabaşı, Gurgunne, Fıhare Aşı, Üzümlü Südaşı, Keme Aşı, Soğrümlük, Gabah Geri, Pırçalıh, Cızlama, Kulleme, Godana, Suvannama, Mıhla, Derdine Yan, Guş Pilavı, El Gordülük, İt Azıdan, Hatın Aşı, Koremez, Cinni Gelin Çorbası, Tavıh Gotü, Mart Mantısı, Cıbır Mantı, Hesdele, Gatıhlı Aş, Bıdıh Aşı, Yımırtalı Omaç, Sığır Savan, Çiğleme, Bezdirme, Pahlavu, Sini, Hedik ve Gavurga yemiyonuz?
Otel, motel, cafe, piknik, lokanta ve restorantlarda beceriksiz aşçılar, boyalı avratlar, ve pasahlı erkeklerin samimiyetsiz ellerinden yediğiniz o katkılı kimyasallarla kahılı hamburgerler, pastalar, poğaçalar, reçeller, işlenmiş ürün statüsündeki hastalık sebebi tüm hileli gıdaların cazibeli görselliklerini her gördüğünüzde belki sizde imreniyorsunuz. İşte bu etlerin, ekmeklerin, tatlıların, pastaların hangisini istediğiniz lezzette ve en lüks ortamlarında yerseniz yeyin, inanın sadece midenizi doyurur, gönlünüzü asla doyuramazsınız. Eski nimetlerin en belirgin kutsiyeti; Besmele iştahı ve şükür duasıyla startı verilir, her öyünde hem gözümüz, hem gönlümüz, hem midemiz doyar, şifa olurdu. Zaten hava-doğa-sudan ibaret, her nimet bir ilaçtı.
Ula gurbanınız oluyum. Ne böyük adamlar, ne zengin gönüller, ne babacan gonşular vardı yav. Bitkiler nimet, hayvanlar mübarek, israf haram, eziyet gunaf, paylaşmama ayıp, saygı, itaat zaruri; böyük herkesin böyüğü, guccük herkesin guccüü, yumuş dutma, “He” deme, “Buyur” deme, “Hızmat Etme” kaçınılmaz görev; yazıda koy gayreti, köyde soy gayreti ve horanta şiarı hepicıninde vazgeçilmez ilkesiydi.
Şimdi izzet bilmez, ikram bilmez, böyük bilmez, guccük bilmez, sadece güç sahiplerinin önünde eğilip, garibin gurebanın önünde guyruğunu dik dutan, sevgisi samimiyetsiz, saygısı pazarlıklı, diksiyonu edep dışı, özü-sözü kaypak, ibadeti ayan, inancı şüpheli, muhabbeti yapmacıh, hep çıkarı peşinde el ovuşturan, fırsata göre taklalar atan, garnı geniş, gotü böyük, yalaha ve yağdalı adam bozuntularıyla doldu ortalıh.
Helede kekili kepezli, navraaa sıracalı, depesi yoluh, benzi sararmış, bigün biyaz, birgün güvez, zabah gôo, ahşam gızıl, dodah şişik, surat eşgi, ağız-yüz ertiş mertiş, dırnah-cırnah bişekil, Avrat dimiye onbin şahit ister şoo zoddirik fışgılara ne dersiniz. Öyle besmelesiz gotaçıhlardan izzet-ikrammı beklenir. Aminim şoonnarın ne eli ne yüzü öpülür, ne ellerine dayen yinir, ne ehbap olunur, nede gapılarına varılır. Yani annıyacaanız arefesi, bayramı, harmanı-hasadı, beti-berfeketi, hanesi-sufrası her gozellik esgide galdı.
Artan nüfus, yetmeyen ekonomi, eğitim-birikim, sosyal güvence, iş, istihdam ve geçim derdi gibi zaruriyetlerle tetiklenen göçler başlayıp, şehir kültürlerine asimilasyon hızlanınca önce duygularımız sonrada gönlümüz öldü. Zirai ilaçlar, sevgisiz gönüller, merhametsiz vijdanlar ve saygısız nesiller töredi. Vefalı dayanışmalar, asaletli yardımlaşmalar, köylü tevazusu, muhabbetli ortamlar, galabalıh haneler, paylaşımı keyif veren bereket dolu sufralar hepside tarih oldu. Doğa öldü, doku bozuldu, töre unutuldu, gelenekler kırpıldı, her renkli püskül teker teker kopunca hippivari bir görüntüye gark olduk.

Bazen bir film senaryosunda, bazen yaşlı adam bakışında, bazende benzer bir sesin aksında bir Şına şıngırtısı duyuyor, irkiliyorum. Hangi tknoljide olursa olsun tüm otomobilleri at arabası inceler gibi inceliyorum. Aha burası Katalah, şunnar Şına, burası Talika, şunnar Espit Tahtaları, bunnar Çatma Ağacı, Falaka, Boncuk Ağacı, Hamıtlar, Terbiyeler, Gem, Yan Gayişleri, Ok Ağacı, Ön Gundah, Köpler, Bağırcık Ağacı, Çatal Ağacı, Köstek, Aleyici, Sarı Yaylar, Sönümleyici filan diyom, yanımdakiler “Ne diyon oğlüm sen” diyolar.
Yav şu Dünyanın ne kadar lezzeti, muhabbeti, neşesi, mutluluğu, keyfi varsa hepsi o arabayla gelirdi. Şimdi süslü süslü sosyetelerin bindiği milyon dolarlık yatlar, arabalar, limuzinler şunnar, bunnar bizi tepeleyecek birer canavar gibi gözüküyor. Hiç muhabbet barındırmıyor, hiç cazibe yansıtmıyorlar. En canlı, en sanatsal hiçbir oyun, hiçbir oyuncak o laylun tahsi, tekerli horuz, gırmızı hosurtlah gadar keyif vermiyor. Hiçbir çikolata, hiçbir kuru yemiş, hiçbir aparetif, hiçbir yiyecek bir kırık leblebinin, sormuh şekerinin, bi goşam püsgudün, lohumun, geçi buynuzunun lezzetini tattıramıyor.
Sahi siz o günlerden beri adına lezzet, muhabbet, neşe, sevgi ve dostluk denen güzellikleri hiçbir yerde görebiliyormusunuz?.. Hepsi teknoloji illeti, bencillik hastalığı, ikbal, unvan ve zenginlik yarışıyla bozulan büyük-küçük saygı hiyerarşisini, tek dişi kalmış canavarın çarkları arasında ezilip çöpe dönüştüğüne yıllar önce şahit olduk. Kime sorsan o günleri arıyor, herkes o güzellikleri istiyor, ama biliyorum ki ne ne bulabilecekler, nede vefa adına ferdi bir fedakarlık yapabilecekler. Hadi erkaaseniz siz getirin o gunleri…
NOT: (Güzel İnsanlar.. Etnografyasından gastronomisine, çocuk oyunlarından çoban bayramlarına hepsinide nostaljik isimler, orijinal şivemiz ve sansürsüz yaşanmışlıklarımızla anlattığım bu kültür atlası formatındaki araştırma yazımı ilk olarak 1997 yılında yazıp yayınlamıştım. Birçok üniversitemizin halk edebiyatı bölümü ve öğrencileri yıllardır kaynak kişi ve kaynak eser statüsüyle bizleri arar ve onurlandırırlar. Tüm isimleri ve eski kelimeleri pastoral anılarımın içerisine yerel ve doğal cümleleriyle yerleştirerek arzediyorum. Tenkit, öneri ve uyarılarınız benim için çok önemlidir. Görüş ve eleştirilerinize saygılarımla arz ederim.)