Özgün Orhun Çakır
Köşe Yazarı
Özgün Orhun Çakır
 

CONGULUS

Ankara Kayaş’ta bir gecekondumuz var. Bakımsızlığı ve sapalığına aldırmadan oraya öyle gönlü yüce değerler teşrif eder ki şaşırmamak elde değil. Popüler sanatçılar, üst düzey siyasiler, diplomatlar, holding patronları, üniversite rektörleri, akademisyenler, büyükelçiler, sinema yıldızları, mankenler, artistler, aktristler, aktivistler, pop starlar, işçiler, işverenler, çobanlar, çeltekler, hurdacılar, bohçacılar, sporcular, sanatçılari armatörler, kaptanlar farklı farklı statülerde herkes gelir, dostane bir ortamda aynı sofraya oturur, aynı ilâançeye, aynı zehene kaşık sallarlar. Tabiiki farklı farklı statülerde bunca demografik renk, tevazu dolu insani güzellik ve tiryaki eden gönül muhabbetlerinin odağında, otağında, ortamında tatlı dili, hoş sohbeti, derfleyen gönlü ve eşsiz aurasıyla Babam Rıfat ÇAKIR’ın olduğunu söylemezsem olmaz. Ünlü yazarlar Babama tüm güzel gönülere birleşme noktası derken, hanemizede  Birleşmiş Milletler Gecekondusu adını verdiler.    Geçtiğimiz gün aralarında Bakanlar, akademisyenler ve sinema starlarınında olduğu yine bir yemek davetimizde nasıl başladı bilmiyorum, bir Congulus muhabbeti çıktı ki sormayın. Yav kuzineli sobamızda da bir Kaz Pilavı pişirmişim, çay, kestane, patates, Saya çöreği, yufka ekmek, çaman, helede çanağıyla guvermiş çokeliğimiz vardı ki, bayıldılar. O sosyetenin divaları, o star sanatçılar, o kudretli komutanlar, koskoca bakanlar, siyasetin zirve simaları, ünlü akademisyenler hepside kalkıp kendi elleriyle sobada yuha ekmek gevredip, çokelikle, çamanla dürüm dürdüler. Vallahi kendi ifadeleriyle söylüyorum “Rifat Bey bizi en gerçek, en orijinal lezzetlerle tanıştırdın, ilk defa doyduğumuzu anladık.” Diyorlardı. Ağızları çemen kokmuş, üstlerine is sinmiş, yer sufrasına dızıhırken pöçükleri ağrımış, baldırları uyuşmuş, yaarnları sızılamış, guluç kahmış, eyâaleri batmış, goodeleri keçeşmiş, kilo problemleri varmış heç biride masimediler bile. “En aradığımız huzur, en otantik mekan, en leziz sofra, en muhteşem muhabbet, en insani ortam işte bu.” Dediler. Sabahın dokuzunda başlayan o tatlı muhabbet gecenin ikisi oldu hâlâ devam ediyor. Kimse kalkmıyor, kalkmak istemiyor. Babam Rıfat ÇAKIR’ı bilirsiniz. Herkesin konuştuğu sıradan bir sözü, birde onun ağzından dinleyin, sanki o lafı bala batırıp öyle anlatıyor, öyle servis ediyormuş gibi olur. İşte yine bala batırıp ağzına bakıtarak anlattığı o günkü Congulus anılarını aynen onun dili, onun refleksi ve sansürsüz şivesiyle olduğu gibi naklediyorum sizlere; -“Ula gurbanınız oluyum, Uşâahh... O ilikleri donduran Garaaş’ın Zahmeri’nin o ayazlı, dipili, talazlı, gar sifinli, zip zifir gecelerinde alayıcıımızıda cin pıtırah edip annaddıhları o uyduruh Congulus hekayeleri neydi lâ…. Aha şimdi bile ahlıma gelinci bi titireme duttu.…. Yav zatin uğultulu depelerin, alacagarannıh yamaçlarından hırçın hırçın esen talaz-tufan, gırıh-gırpıh, derme çatma yama-yuma gapılara daadikce tah-tuh, trah bi açıyo, bi örtüyo, çürük-çarıh peçelerin depesinden helik daşlar ara ara düşüp saca, helkiye, tenekiye denk geldikçe tırrrangg ediyo, vuuuutttt diyi dip topluya sifinliyen garlar faşır-fuşur şapur şupur geldikçe ahlımız çıhıyo, bide biri “Aha evi Gara Cinler basdı, Congulus geldi.” Diyinci gorhumuzdan çığlık atasımız geliyodu. Herkes birbirine kenetlenip, girecek delik, sinecek yer arıyodu. Ulâ ben o cin dutduran gorhuyu o ürpertiyi size nası annadıyım gardaşım, şimdi bile zeynim garışdı, bişekil oldum yav.. “Anayın, babayın, bacıyın, gardaşıyın, ehbaplarıyın, sınarlarıyın, gahamlarıyın, hısımlarıyın gılığında geliyomuş, onnarın sesiynen seni gapıya çığırıyo, öze aşşaa alıp gotürüyo, gazma dişleriynen çığıtdırı çığıtdırı parçalıyo, çıhla çıhla yiyip koteliyolarmış” diyolardı. Hadi gelde gorhma..    Mal-melal, un-duz, hazın-hızmıh alayıcııda gapıda. Davarın-dananın yeyintisi, ekmek, bulgur, turşu, bekmez, mantının şoyu, itin yalı, malın samanı-tumarı, tavığın-cücuğün, bodunun-şibinin yemi yeygisi her biri biyanda… Acik gar-yağmır yağsa dam depemize ahıyo, siyeç-çörten, gıyı gıran onarılacah, sıyırgıynan kurünecek, yahacah gıyılacah, sobıya yahacah-çitilgi gıyılacak, kerme, tezek, kesmik otlanacak, öte-bete gelecek Abııımmm bi gağnı iş. Nizam, düzen, tanzim alayıcııda gapıda, alayıcııda bizi bekliyo noreciik Yarabbi.. Hemi mecburuh hemide “Gapıya çıhmayın dinimi imanıma Congulus gotürür.” diyolar sanıdıp, sorudup galıyoh. İ-hadi norürsen gôr. Hotu Gırığın oğlanı abısının sesiynen gapıya çığırıp dikine aşşâa alıp endirmişler, Gûre Döndünün ite sâabı rolünde ufah doğrayıp gapıp gucaana yazılamış. Feşli Hacca’nın dört dene şişâa horanta gılığında girip düdüleyi düdüleyi damın gotüne çekip yimişler. Akif Hoca camiye yasdı ezenini ohumıya giderken “Hoca n’orüyon” diyi yanaşmış, Akif Hoca hemen annamış, Ayetelkursüyü ohuyup şafağna üfürüncü tozudup gaçmış gotveren. Oorsek Şemşi döşşaande yatarken gişisi gılığında topluya vurup, gapıya çıh dimiş, Şemşi’de “Benim gişim bıldır öldü, get şurden Ananı eşşaa guvaladırım bilmiyommu sen gotveren Congulussun” dimiş, gurtulmuş. Gotüböyüğün Şavga pineden yımırtaları alıyomuş, Pic Osmanın gılığında gelip;” Şavga Bibi norüyon” dimiş, besmeleynen salavat getirinci tozutmuş gavat... Birgünde Yağdalı Döndü “Gız zabahdan beri Sirkeli Satıynan Kirli Fatiş beni çığrıyo” diyi gapıya gidiyomuş, Gişisi Gıllı Hasan bi havlıya bahmış, bi gapıya kimse yoh; hemen enuzü besmeleyi çekip Böyük Gulenüzüynen Guçcük Gulenüzüyü ohumuş, Döndü Nenenin şafaana üfürüncü avrat zeyni garışıh vaziyette geri içeri depilmiş ki; “Gız bana n’oldu.” diyi.. Yav hergün bi gâanı hayali efsane, irade dışı inanış, korku ve güvensizliği depreştiren uyduruk anılar anlatılırdı. Hacısı, hocası, böyüğü, guccüğü, ahıllısı, delisi anlatmayan yoktu ki.. Bu örnekler habire tekrarlanınca saçma bile gelse akşam garannığı çokü çokmez bi titireme dutardı. Hadi erkaasen gapıya çıh, erkaasen uyu. Nutgumuz dutulur, gozlerimiz pörtler, hemi guyruğu dik dutar, hemide gorhudan tir tir titiriyerek dirliksizce dinnerdik. Gar-talaz dizgapahda. Gapı-pece kurünecek, küllenin deliği ayıtlanacah, siyeçler, çörtenner onarılacah, damlar loğlanacah, ahan-kohan goşmaların üsdü çığnenecek, tandıra 10-15 geçgere dokkü çekilecek, İtâa serilecek, hamır eşgilenecek, ekmek düzlenecek, zavar uğdülecek, garmaç garılacah, gurbe laylunlarıynan sobıya kesmik çekilecek, mal-davar sulanacah, ite yal garılacah, guzu-bızaa guverilecek. İ-hadi gapıya nassı çıhıyosan çıh. Zahmeri’nin Garaaş’ın garannııda bek ürkünçtü gardaşım. Düşünsene baba-ana, gardaş, bacı, eş, çol-çocuh-ehbap, gonu-gonşu kim olursa ossun hepsinide Congulus gılığına girmiş biri sanıyon. Kimsiye güvenemiyon. Herkes birbirine temkinli. Ağer yanılıp-yenilip gece gapıda galsan, baban-anan bile “Aha bu Congulus” diyi gapıyı açmıyacah. Çığrı çığrı donup geberecean ortalıhda... Hakikaten anlattıkları tarifi imkansız çaresizlik, ifadesi çok güç bir yalnızlık sendromu. Devam ediyordu; “Ula yavrım gorhmayın, yoh aminim öyle bişey, gidin yatın.” diyecek ahlı başında bi adam da yoh köyde. Hacısı, hocası gorhudan bızalıyo. İmam disen altına ediyo. Oğretmen disen sâbi bi çocuh. Onuda “Aman yavrım ehmal davranma, kim olursa ossun gece çığıranlara gapını açma” diyi oğütlüyolar. Psikolojimiz eyice bozuh. Psikolog diyi Yozgatta bi meslek yoh. Ruhsal terapi yapacah, yön gosderecek ahlı başında bir glavuz arasanda bulaman. Hava garanıyıncı zeynimiz garışıyo, tir tir titiriyoh. ahlımız çıhıyo.. Babayın anayın aşını içiyim bu ne lâa…” diye devam ediyordu.   İnanç ritülelerinin çoğu ozamanlar hurafelerle kaplıymış. Her şey her ortam herkesi kayıtsız şartsız Congulus’un varlığına inandırıyormuş… Congulus inançlarını komik görüp gülseniz, umursamaz tavırlara bürünseniz, çevrenizi-çehrenizi “Yok öyle bir şey, olmaz böyle saçmalık.” bile deseniz, Zemheri geldiğinde akşam ve geceleri en çok korkan yine siz oluyormuşsunuz ki. “Hadi Congulus beni bu tavırlarımdan dolayı gafıya dahdıysa” diye.. Yav nasıl bir kaos anlatabiliyormuyum… Congulus hikayeleri birtek bizim oralarda anlatılır sanırdım. Okuduğum kadarıyla Türk boylarının ve göç güzergahlarının hepsinde de var. Beraber yaşadığımız başka milletleri de Congulusa inandırıp korkutmuşuz. Bugün Balkanlar, Kafkaslar, Yunan, Sırp, Arnavut, Boşnak, Roman, Gagavuz, Baltık ülkeleri, hatta İskandinav milletleri bile Türklerden öğrendikleri bu korkulara onlarda inanmış, kendi çaplarında bu ürpertilerine de türlü tedbirler düşünmüşler. Geçtiğimiz yıl yine bu köşemde Çoban Bayramlarımızdaki Saya Gezme geleneklerimizi yazmıştım. Buz gibi ayaz, sesiz ve ürkünç kap karanlık kış gecelerinde bir grup insan giydikleri çarçapul kostüm, koyun postları, ellerinde dirgen, yaba, deynek, eli, yüzü, kafası, gözü kömür ve is karaları sürülü, tangur tungur teneke çalarak bağrış çığrış gezerlerdi. Çobanıyla, Çelteğiyle, Çonasıyla sokak sokak dolaşıp para, buğday, bulgur, yağ, çorap, peşgır, sabun vs. gibi hediyeler toplayan bu çılgın ekibe Sayacılar denirmiş. Tüm dramları korkutmalı eylendirmelere dayalı bu geleneği biz Türkler tâa Orta Asya’dan Anadolu’ya, hatta Kafkaslardan, Afrika’ya ve Balkanlar’a kadar tüm göç güzergahlarımıza yaymışız. Zaten Türklerin hışmından ve savaşçı yapılarından tarih boyu yerli-yersiz korkan Başta Anadolu ve Avrupa milletleri olmak üzere tüm gayrimüslimler  Sayacıları görünce büsbütün cinnenip ürpermişler. İ-Ne bilsinler bunun bir şenlik, bir muhabbet, bir paylaşım ortamı olduğunu Le deâalmi?.. Tabiiki sonradan adalet, hakkaniyet, eşsiz komşuluk ve gönülden paylaşımlarla süslü asaletli Türk komşuluklarını imrenerek gören başka milletler, kültürel alışveriş çerçevesinde bizden öğrendikleri çoğu şey gibi Congulus hikayelerinede kendilerini kaptırıp inanmışlar, onlarda başlarına gelen kış felaketlerini Karakoncolos adını verdikleri bizim Congulus’a bağlamışlar. Congulus’a bizim orda “Kış Şeytanı” diyorlar. O zamanlar bölgede ne kadar ucube, ne kadar çirkin, kılıksız, şikirsiz, sıracalı, kepezli, kötü tipli ve niyetli, şer, bela, peri, cin, cenavar, ağzından kan damlayan cani ruh, ürkünç sima, sahtekar şeytan ve pis duygulu yaratık varsa alayıcıınında vasıf ve veballerini Kış Şeytanı dedikleri Congulus’a yüklemişler. Türkler tabiatüstü varlıklara karşı inanç ritüellerini hep toplu ve aleni yaptığından, içiçe yaşadığı diğer milletleri de çabuk etkilemiş. Örneğin biz kötü ruhlara ne tedbir aldıysak onlarda aynısını uygulamış. Mesela biz Congulus derken, Pontus Rumları Karakoncolos yada Kalikancaros adlarını kullanmışlar. Kafkaslardan Orta Avrupa’ya kadar Karacingolos, Karakoncola, Karakoncilo, Karakoncol, Karakoncul, Karakura, Koncalas, Gancoloz, Goncalas, Gonculus, Gonculas, Congolos, Congalas, Congulus, Conguluz, Congula ve Coraz gibi isimde telaffuz ediliyor. Türkçede Kon dağ geçidi olarak bilinirken, Kıpçak Türkçesinde de başına kara eklenerek konç, koncol, konçul adları “Kara Donlu” anlamına geliyor. Karakoncolosların en korkulan yönü taklitçilikleri. Hep tanıdığımız birinin sesiyle yaklaşıyor ve kötülük ediyor. Onun tipi bazı tariflerde maymun gibi tipsiz, ayı gibi tüylü, tuturuk saçlı, yüzü ve bacakları kara, elleri delik, belinde tohurdah, elinde dirgen, sırtı kambur, derisi buruşuk, gelene gidene nerden gelip nereye gidiyorsun modeli sorular soran, kara ile başlayan cevaplardan nefret edip uzaklaşan, geceleri evlere girip sohbetlere katılmak isteyen, ses ve mimikleriyle herkesi kusursuzca taklit eden, açık bırakılan yemek kaplarına tükürüp hastalık bulaştıran, girdiği evde bolluk bereket bırakmayan bir pislik ve ucube yaratık olarak tarif ediliyor. Onu dışarı çıkarmak içinse teneke çalmak, çok gürültü yapmak ve zincirlerle kovalamak gerekiyormuş. Onunla ilgili genel rapor bu. Balkanlardan Kafkaslara, Gürcistan’dan Sırbistan’a kış gecelerinde insanlara tanıdıkları kılığında yanlarına sokularak tebelleş olan, canlarını alan ya da tedirginlik veren bu hayali yaratığa çoğu Karakoncolos demişler. Onu dişleri sivri, pençeleri keskin, tüyleri sert ve dikenli, gözleri pörtlek ve kan çanağı, yüzü çirkin, derisi meşin vahşi bir yaratık olarak betimlemişler. Yunan halk bilimci Nikolaos Politis’in Congulus’u tasviriyse zaman, mekan, giyim, kuşam, huy ve özellikleri bakımından bütünüyle bizim Saya Gezme kostümlerini tarif eder gibi. Uygarlıklar beşiği Anadolu’da dili, dini, milliyeti, geleneksel yapısı, etnik kökeni ve sosyolojik yapısı birbirinden farklı yüzlerce millet yaşamış. Bu milletlerin kültürleride iç içe geçince çok kültürlü, çok katmanlı renkli bir demografya, zengin bir mozayik ortaya çıkmış. Hemen hemen hepside Congulus’a inanmış, bazıları onu bir cin olarak tarif ederken kışın en soğuk günlerinde ortaya çıkışına hemfikir olmuşlar. Bu hayali caninin adına kimi Karakonculu, kimi Kış Şeytanı, kimi Karakoncilo, kimileri Koyun Cini, kimi Gara Donuz, Koncolos, Yaban Adamı, Ejderha, Ayı, Gara Donlu Cenevar, Kandırıkçı Kafir, Micazcı Cazı, Taklitci Vampir, Kalleş Sınar, Kedilerin Piri, Yalancı Şeytan vs. gibi türlü isimler vermişler. Eski Türk ruznamelerinde 25 Aralık’a “Evvel-i Koncalos”, 6 Ocak yani on ikinci güne de “Ahir-i Koncalos” denildiğini okudum. “Türkler bunun Noel’den on ikinci geceye kadar etkisini gösteren bir kötücül ruh olduğuna, gittiği her evin bereketini yok ettiğine inanıyor, bu kötü ruhları hanelerinden kovmak içinde zincirlerle sürekli gürültü yaparlardı.” Deniliyor. Zaten kışın en şiddetli zamanı olan 24 Aralık-20 Ocak arasına Congolus Ayı deniliyor. Sokaklar tamamen onların hakimiyetinde. Özellikle bu süredeki yedi gün onun hanelere girip çıktığı dönem. Akil büyüklerin deyişine göre pancar, lahana, kabak olan evlere hiç gelemezmiş. O günlerde pancar pişirilip, eşiklere, havlu-hayata ve müştemilatlara gömülmesi, başta lohusa kadınlara, akrabalara ve sevilen kişilere de ev ev pancar dağıtılması gerekiyormuş. Yiyecek bulamazda eve girerse başta erkek çocukları, ahıra girerse yeni doğmuş kuzuları, buzağıları yer, kız çocuklarının saçlarını elindeki sivri dişli tarakla derilerine batırarak tararmış. Yani ortalıkta tarfak falan bırakılmamalı, evden dışarı çıkılmamalı. Halk takvimlerinde insanların Congulus endişeleri Harman yada Böğrüm Ayı denilen 14 Eylül, 13 Ekim arasındaki İlkgüzde başlayıp, Ortagüz, Değirmen yada Sultan Ay denilen 14 Ekim, 13 Kasım arası da bazı tedbirleri aldıkları anlatılıyor. Koç Ayı denilen Songüz’de yani 14 Kasım, 13 Aralık arası ambarlar, helgirler, yiyecek depoları kömürle, kurumla, isle boyanıyor, siyah melefe ve gara örtülerlede üstleri örtülüyormuş. Zaten 14 Aralık, 13 Ocak arası Nahır, Kovan denilen dönem tam Congulusun yola çıktığı Karakış olarak biliniyor. Don ayı yada Zemheri denilen 14 Ocak, 13 Şubat arasıysa Congulusun insanlarla haşır-neşir, içli dışlı olduğu en aktif dönem. Congulus milleti epey bi dirliksiz ettikten sonra 14 Şubat, 13 Mart arasındaki Gücük ayında ortamı yavaş yavaş terkedermiş. Aslında onunla 12 günlük kısa sürede değil, kışın her gününde heran karşılaşılabileceğiniz vurgulanıyor yani. Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde Balkan ve Kafkas coğrafyalarında da Congulus hikayeleri anlatıldığı belirtilerek, Bulgaristanın Çalıkkavak köyünde yılda bir kez Koncoloz’a dönüşen bir cadıdan bahsediyor. Kafkasya seyahati sırasında da yıldırımlı bir gecede Çerkeslerin, “Yılda bir kere Kara Koncoloz gecelerinde Çerkez oburlarıyla Abaza oburları gökyüzünde uçup ceng-i azîm ettikleri” söylentilerini yazıyor. Karadeniz’de çoğu zaman 14 Ocak’a denk gelen ve denizden karaya doğru esen fırtınaya da halen Karakoncolos Fırtınası deniliyor. Aslında bu kültürün kökeni ve çıkış kaynağı tamamen bize ait.. Dağıldığı coğrafyalarda ise birbirine benzeyen çok farklı varyantları var. Halk Koncoloz’un adamı öldürüp sandığına koyduğuna, daha çok suyun başında bekleyip gece kapıya su almaya çıkanların önünü  kesip yakaladığına, kuytu karanlıklardan sevdiklerinin sesini taklit edip dehlizlere çektiği, onları kandırarak dışarı çıkartıp kurbanlarını tuzağa düşürüp parçalamaya götürdüğüne inanıyor. Hatta elinde çivili yün tarağı, eğri çuvaldızı, saplı dirgeni, iğnesi, baltası ve testeresiyle dolaşıp, karşısına çıkan her insana bazı sorular sorduğu belirtilip deniliyor ki; “Congulus gece sizi durdurup bazı sorular sorar. Eğer aldığı cevaplardan memnun kalmazsa, size dirgenini saplar, sırtında uygun bir yere götürüp baltası ve keseriyle parçalayıp, testeresiyle kestiği etlerinizi çivili tarağıyla dikine aşşaa tarayıp kıyma yapar” diyorlar. Ondan zarar görmeden kurtulmak içinse her sorusuna “kara” ile başlayan bir cevap vermemiz öneriliyor. Örneğin “Adın nedir?” “Kara Özgün, “Nereden geliyorsun?” “Kara Depeden”, “Nereye gidiyorsun?” “Kara Kaya’ya”, “En çok hangi meyveyi seversin”, “Kara Üzümü” gibi.. Çocuklarının korkmasını korkutulmasını istemeyen, aklı başında, bilge, içi huzurlu insanlarsa Congulus’la ilgili hep olumlu şeyler anlatırmış. Örneğin Congulus’un evlere girip, insanların sohbetlerine ve eğlencelerine katıldığını, yapılan her şeye ortak olup bereket getirdiği, beraber ağlayıp, beraber güldüğü, kimseye bir zarar vermeden dostça ayrılıp gittiğini anlatırlarmış. Örneğin Babama İhsan Dedemin yaklaşımı hep bu yöndeymiş. Bazılarıda Congulusların erkek veya dişi olduklarından bahisle diyorlar ki; “Eğer karşınıza dişi bir Congulus çıkarsa onun sizi beğenmeyip sizden kaçması için kendinizi çok çirkin olarak tanıtın; Mesela “Adım şekir, dişim bakır, elim satır” ya da “Adım Musa, boyum kısa, kendim köse” derseniz zaten karanlıkta pek göremeyen Piç Congulus” “Hassittir lan gotten bacah” deyip sizi guveriyomuş” diyorlar. Conguluslar genellikle hazın damına, ocaklıklara, yiyecek ambarına ve buğday helgirlerine musallat olduğundan, onları kovmak, unnuğa-tuzluğa yanaştırmamak için dolapların, ambarların, helgirlerin kapısı isle, kömürle boyanıp, siyah melefe, gara çapıt filan örtülüp heryanı karartılırmış. Çünkü Congulus siyahtan nefret edermiş. Bundan 30 sene öncesine kadar her köyü, her ilçesi hem muhabbetli, hemde renkli olan, zengin geleneklerimizle şenlenen şehrimiz, o güzel ve özel ruhundan nerdeyse şimdilerde tamamen kopmak üzere. Bakın bizim Yozgatlılar unutmuş ama Karadenizde “Karakoncilo” adı altında geleneksel bir Cogulus kutlaması var. Hatta Trabzon’un bazı ilçelerinde on iki gün devam eden Karakoncilo kutlamalarında ilk gün eve gelen misafirin, o ailenin nasıl bir yıl geçireceğinin belirtisi olduğuna kanaat getiriliyor. Kutlamalarla dolu on iki gün, tekabül ettiği on iki ayla ayrı ayrı kıyaslanıyor. Diyelim ki birinci gün güneşliyse Ocak ayında havalar iyi geçecek. Sekizinci gün izzet-ikram bolsa Ağustos’ta harman-hasat bereketli olacak gibi.. “Momoeros” kelimesinin Pontus lehçesindeki karşılığının, özel olarak Dodekaimera’da kılık değiştirenlere denildiğini duydum. “Momoyeri canlandıran kişi, üzerine koyun postları giymiş, koyun yününden sahte sakal takmış, beline hayvanlara takılan türde çıngıraklar takmış, yüzü isle karayla boyanarak Karakoncilo kılığına sokulmuş deniliyor. Yani bizim Saya Gezmesi geleneklerimizdeki Arap Ali’yle ne kadar örtüşüyor görüyormusunuz. Bazı kaynaklarda Karakoncolos ismi “Tılsım cin, şeytan, hortlak ve Kara Koncolos gibi adlar alırken, densiz kocakarıların sabi çocukları korkutmak için zevzekçe naklettikleri uyduruk masallar” olduğuda tarif edilirken, Yunan yazar Nikolaos Politis’in derlemelerinde Kalikancaro’un, Karadeniz bölgesi haricinde İstanbul’dan Kıbrıs’a ve çoğunlukla da Ege adalarına kadar uzanan kötü niyetli bir Deniz Cini olduğundan da bahsediliyor. Kapkaranlık, ayazlı, fırtınalı Yozgat kışlarının uğultulu gecelerinde bu kadar korku ve güvensizlik yaratan uyduruk hikayelere gerek varmıydı bilmiyorum ama bu ve buna benzer masallar bizleri ve korumakla yükümlü olduğumuz tüm ailemizi, hayvanlarımızı, dostlarımızı daha dikkatle, daha şefkatle, daha bi tedbir ve takiple himaye etmemize zemin de teşkil etmiş. Ayrıca bu emsalsiz korku, heyecan ve yüksek adrenalin doğup büyüdüğümüz topraklarımıza çok daha özel özlem duygularıyla bağlanıp sevmemizede vesile olmuş. Maalisef bu çok ilginç, ilginç olduğu kadarda zengin folklorik kültürümüz, ihmalkar kültür kurumları, hemşehri dernek ve platformlarınca da projelendirilmemiş, tabiri caizse pek de dikkate alınmamış ve tamamen unutulmaya yuz tutmuş.   Ne diyorum biliyormusunuz. Her köyde olmasa bile örnekleme seçilecek birkaç köyde veya Yozgat merkezinde, bu geleneklere şahit ve hakim insanların bilgeliğinde, nitelikli hemşehri platformları, federasyonlar, dernekler ve Resmi Kültür Kurumlarımızca projelendirilip Bakanlıkça finansesi sağlanıp nostaljik etkinliklere dönüştürülse. Congulus Günleri adı altında eylenceler tertip edip, hayalete dönen kış gecelerimizi renklendirsek, şenlendirsek, canlandırsak. Karadeniz derneklerinden, Doğu Derneklerinden, bir çok ilin kültür platformlarından, federasyonlarından neyimiz eksik. Her evden bulgur, yağ, sızgıt, yufka, soğan vs toplasak. Küpeli kazanlarla merkezi yerlere muhabbet ocakları çatsak, sumat tahtalarıyla yer sofraları serip, diz dize bağdaşlar kursak, tüm dünyaya birlik, beraberlik, kültür ve geleneklerimize sadakat ve samimiyet mesajları versek kötümü olur. Farkındamısınız çoğu Yozgat gelenekleri, gün geçtikçe hafızalarımızdan teker teker siliniyor. Hadi gelin aklımıza gelmişken unutulmaz Congulus geçmişimizi zaman kaybetmeden projelendirip Kültür Bakanlığına sunalım, gerekirse Yozgat merkezli Türk Dünyası şenliklerine dönüştürelim ne dersiniz.?  
Ekleme Tarihi: 30 Eylül 2025 -Salı

CONGULUS

Ankara Kayaş’ta bir gecekondumuz var. Bakımsızlığı ve sapalığına aldırmadan oraya öyle gönlü yüce değerler teşrif eder ki şaşırmamak elde değil. Popüler sanatçılar, üst düzey siyasiler, diplomatlar, holding patronları, üniversite rektörleri, akademisyenler, büyükelçiler, sinema yıldızları, mankenler, artistler, aktristler, aktivistler, pop starlar, işçiler, işverenler, çobanlar, çeltekler, hurdacılar, bohçacılar, sporcular, sanatçılari armatörler, kaptanlar farklı farklı statülerde herkes gelir, dostane bir ortamda aynı sofraya oturur, aynı ilâançeye, aynı zehene kaşık sallarlar.

Tabiiki farklı farklı statülerde bunca demografik renk, tevazu dolu insani güzellik ve tiryaki eden gönül muhabbetlerinin odağında, otağında, ortamında tatlı dili, hoş sohbeti, derfleyen gönlü ve eşsiz aurasıyla Babam Rıfat ÇAKIR’ın olduğunu söylemezsem olmaz. Ünlü yazarlar Babama tüm güzel gönülere birleşme noktası derken, hanemizede  Birleşmiş Milletler Gecekondusu adını verdiler.   

Geçtiğimiz gün aralarında Bakanlar, akademisyenler ve sinema starlarınında olduğu yine bir yemek davetimizde nasıl başladı bilmiyorum, bir Congulus muhabbeti çıktı ki sormayın. Yav kuzineli sobamızda da bir Kaz Pilavı pişirmişim, çay, kestane, patates, Saya çöreği, yufka ekmek, çaman, helede çanağıyla guvermiş çokeliğimiz vardı ki, bayıldılar.

O sosyetenin divaları, o star sanatçılar, o kudretli komutanlar, koskoca bakanlar, siyasetin zirve simaları, ünlü akademisyenler hepside kalkıp kendi elleriyle sobada yuha ekmek gevredip, çokelikle, çamanla dürüm dürdüler. Vallahi kendi ifadeleriyle söylüyorum “Rifat Bey bizi en gerçek, en orijinal lezzetlerle tanıştırdın, ilk defa doyduğumuzu anladık.” Diyorlardı.

Ağızları çemen kokmuş, üstlerine is sinmiş, yer sufrasına dızıhırken pöçükleri ağrımış, baldırları uyuşmuş, yaarnları sızılamış, guluç kahmış, eyâaleri batmış, goodeleri keçeşmiş, kilo problemleri varmış heç biride masimediler bile. “En aradığımız huzur, en otantik mekan, en leziz sofra, en muhteşem muhabbet, en insani ortam işte bu.” Dediler.

Sabahın dokuzunda başlayan o tatlı muhabbet gecenin ikisi oldu hâlâ devam ediyor. Kimse kalkmıyor, kalkmak istemiyor. Babam Rıfat ÇAKIR’ı bilirsiniz. Herkesin konuştuğu sıradan bir sözü, birde onun ağzından dinleyin, sanki o lafı bala batırıp öyle anlatıyor, öyle servis ediyormuş gibi olur.

İşte yine bala batırıp ağzına bakıtarak anlattığı o günkü Congulus anılarını aynen onun dili, onun refleksi ve sansürsüz şivesiyle olduğu gibi naklediyorum sizlere;

-“Ula gurbanınız oluyum, Uşâahh... O ilikleri donduran Garaaş’ın Zahmeri’nin o ayazlı, dipili, talazlı, gar sifinli, zip zifir gecelerinde alayıcıımızıda cin pıtırah edip annaddıhları o uyduruh Congulus hekayeleri neydi lâ…. Aha şimdi bile ahlıma gelinci bi titireme duttu.…. Yav zatin uğultulu depelerin, alacagarannıh yamaçlarından hırçın hırçın esen talaz-tufan, gırıh-gırpıh, derme çatma yama-yuma gapılara daadikce tah-tuh, trah bi açıyo, bi örtüyo, çürük-çarıh peçelerin depesinden helik daşlar ara ara düşüp saca, helkiye, tenekiye denk geldikçe tırrrangg ediyo, vuuuutttt diyi dip topluya sifinliyen garlar faşır-fuşur şapur şupur geldikçe ahlımız çıhıyo, bide biri “Aha evi Gara Cinler basdı, Congulus geldi.” Diyinci gorhumuzdan çığlık atasımız geliyodu. Herkes birbirine kenetlenip, girecek delik, sinecek yer arıyodu. Ulâ ben o cin dutduran gorhuyu o ürpertiyi size nası annadıyım gardaşım, şimdi bile zeynim garışdı, bişekil oldum yav..

“Anayın, babayın, bacıyın, gardaşıyın, ehbaplarıyın, sınarlarıyın, gahamlarıyın, hısımlarıyın gılığında geliyomuş, onnarın sesiynen seni gapıya çığırıyo, öze aşşaa alıp gotürüyo, gazma dişleriynen çığıtdırı çığıtdırı parçalıyo, çıhla çıhla yiyip koteliyolarmış” diyolardı. Hadi gelde gorhma..   

Mal-melal, un-duz, hazın-hızmıh alayıcııda gapıda. Davarın-dananın yeyintisi, ekmek, bulgur, turşu, bekmez, mantının şoyu, itin yalı, malın samanı-tumarı, tavığın-cücuğün, bodunun-şibinin yemi yeygisi her biri biyanda… Acik gar-yağmır yağsa dam depemize ahıyo, siyeç-çörten, gıyı gıran onarılacah, sıyırgıynan kurünecek, yahacah gıyılacah, sobıya yahacah-çitilgi gıyılacak, kerme, tezek, kesmik otlanacak, öte-bete gelecek Abııımmm bi gağnı iş. Nizam, düzen, tanzim alayıcııda gapıda, alayıcııda bizi bekliyo noreciik Yarabbi.. Hemi mecburuh hemide “Gapıya çıhmayın dinimi imanıma Congulus gotürür.” diyolar sanıdıp, sorudup galıyoh. İ-hadi norürsen gôr.

Hotu Gırığın oğlanı abısının sesiynen gapıya çığırıp dikine aşşâa alıp endirmişler, Gûre Döndünün ite sâabı rolünde ufah doğrayıp gapıp gucaana yazılamış. Feşli Hacca’nın dört dene şişâa horanta gılığında girip düdüleyi düdüleyi damın gotüne çekip yimişler. Akif Hoca camiye yasdı ezenini ohumıya giderken “Hoca n’orüyon” diyi yanaşmış, Akif Hoca hemen annamış, Ayetelkursüyü ohuyup şafağna üfürüncü tozudup gaçmış gotveren. Oorsek Şemşi döşşaande yatarken gişisi gılığında topluya vurup, gapıya çıh dimiş, Şemşi’de “Benim gişim bıldır öldü, get şurden Ananı eşşaa guvaladırım bilmiyommu sen gotveren Congulussun” dimiş, gurtulmuş. Gotüböyüğün Şavga pineden yımırtaları alıyomuş, Pic Osmanın gılığında gelip;” Şavga Bibi norüyon” dimiş, besmeleynen salavat getirinci tozutmuş gavat... Birgünde Yağdalı Döndü “Gız zabahdan beri Sirkeli Satıynan Kirli Fatiş beni çığrıyo” diyi gapıya gidiyomuş, Gişisi Gıllı Hasan bi havlıya bahmış, bi gapıya kimse yoh; hemen enuzü besmeleyi çekip Böyük Gulenüzüynen Guçcük Gulenüzüyü ohumuş, Döndü Nenenin şafaana üfürüncü avrat zeyni garışıh vaziyette geri içeri depilmiş ki; “Gız bana n’oldu.” diyi..

Yav hergün bi gâanı hayali efsane, irade dışı inanış, korku ve güvensizliği depreştiren uyduruk anılar anlatılırdı. Hacısı, hocası, böyüğü, guccüğü, ahıllısı, delisi anlatmayan yoktu ki.. Bu örnekler habire tekrarlanınca saçma bile gelse akşam garannığı çokü çokmez bi titireme dutardı. Hadi erkaasen gapıya çıh, erkaasen uyu. Nutgumuz dutulur, gozlerimiz pörtler, hemi guyruğu dik dutar, hemide gorhudan tir tir titiriyerek dirliksizce dinnerdik.

Gar-talaz dizgapahda. Gapı-pece kurünecek, küllenin deliği ayıtlanacah, siyeçler, çörtenner onarılacah, damlar loğlanacah, ahan-kohan goşmaların üsdü çığnenecek, tandıra 10-15 geçgere dokkü çekilecek, İtâa serilecek, hamır eşgilenecek, ekmek düzlenecek, zavar uğdülecek, garmaç garılacah, gurbe laylunlarıynan sobıya kesmik çekilecek, mal-davar sulanacah, ite yal garılacah, guzu-bızaa guverilecek. İ-hadi gapıya nassı çıhıyosan çıh.

Zahmeri’nin Garaaş’ın garannııda bek ürkünçtü gardaşım. Düşünsene baba-ana, gardaş, bacı, eş, çol-çocuh-ehbap, gonu-gonşu kim olursa ossun hepsinide Congulus gılığına girmiş biri sanıyon. Kimsiye güvenemiyon. Herkes birbirine temkinli. Ağer yanılıp-yenilip gece gapıda galsan, baban-anan bile “Aha bu Congulus” diyi gapıyı açmıyacah. Çığrı çığrı donup geberecean ortalıhda...

Hakikaten anlattıkları tarifi imkansız çaresizlik, ifadesi çok güç bir yalnızlık sendromu. Devam ediyordu;

“Ula yavrım gorhmayın, yoh aminim öyle bişey, gidin yatın.” diyecek ahlı başında bi adam da yoh köyde. Hacısı, hocası gorhudan bızalıyo. İmam disen altına ediyo. Oğretmen disen sâbi bi çocuh. Onuda “Aman yavrım ehmal davranma, kim olursa ossun gece çığıranlara gapını açma” diyi oğütlüyolar. Psikolojimiz eyice bozuh. Psikolog diyi Yozgatta bi meslek yoh. Ruhsal terapi yapacah, yön gosderecek ahlı başında bir glavuz arasanda bulaman. Hava garanıyıncı zeynimiz garışıyo, tir tir titiriyoh. ahlımız çıhıyo.. Babayın anayın aşını içiyim bu ne lâa…” diye devam ediyordu.  

İnanç ritülelerinin çoğu ozamanlar hurafelerle kaplıymış. Her şey her ortam herkesi kayıtsız şartsız Congulus’un varlığına inandırıyormuş… Congulus inançlarını komik görüp gülseniz, umursamaz tavırlara bürünseniz, çevrenizi-çehrenizi “Yok öyle bir şey, olmaz böyle saçmalık.” bile deseniz, Zemheri geldiğinde akşam ve geceleri en çok korkan yine siz oluyormuşsunuz ki. “Hadi Congulus beni bu tavırlarımdan dolayı gafıya dahdıysa” diye.. Yav nasıl bir kaos anlatabiliyormuyum…

Congulus hikayeleri birtek bizim oralarda anlatılır sanırdım. Okuduğum kadarıyla Türk boylarının ve göç güzergahlarının hepsinde de var. Beraber yaşadığımız başka milletleri de Congulusa inandırıp korkutmuşuz. Bugün Balkanlar, Kafkaslar, Yunan, Sırp, Arnavut, Boşnak, Roman, Gagavuz, Baltık ülkeleri, hatta İskandinav milletleri bile Türklerden öğrendikleri bu korkulara onlarda inanmış, kendi çaplarında bu ürpertilerine de türlü tedbirler düşünmüşler.

Geçtiğimiz yıl yine bu köşemde Çoban Bayramlarımızdaki Saya Gezme geleneklerimizi yazmıştım. Buz gibi ayaz, sesiz ve ürkünç kap karanlık kış gecelerinde bir grup insan giydikleri çarçapul kostüm, koyun postları, ellerinde dirgen, yaba, deynek, eli, yüzü, kafası, gözü kömür ve is karaları sürülü, tangur tungur teneke çalarak bağrış çığrış gezerlerdi. Çobanıyla, Çelteğiyle, Çonasıyla sokak sokak dolaşıp para, buğday, bulgur, yağ, çorap, peşgır, sabun vs. gibi hediyeler toplayan bu çılgın ekibe Sayacılar denirmiş.

Tüm dramları korkutmalı eylendirmelere dayalı bu geleneği biz Türkler tâa Orta Asya’dan Anadolu’ya, hatta Kafkaslardan, Afrika’ya ve Balkanlar’a kadar tüm göç güzergahlarımıza yaymışız. Zaten Türklerin hışmından ve savaşçı yapılarından tarih boyu yerli-yersiz korkan Başta Anadolu ve Avrupa milletleri olmak üzere tüm gayrimüslimler  Sayacıları görünce büsbütün cinnenip ürpermişler. İ-Ne bilsinler bunun bir şenlik, bir muhabbet, bir paylaşım ortamı olduğunu Le deâalmi?..

Tabiiki sonradan adalet, hakkaniyet, eşsiz komşuluk ve gönülden paylaşımlarla süslü asaletli Türk komşuluklarını imrenerek gören başka milletler, kültürel alışveriş çerçevesinde bizden öğrendikleri çoğu şey gibi Congulus hikayelerinede kendilerini kaptırıp inanmışlar, onlarda başlarına gelen kış felaketlerini Karakoncolos adını verdikleri bizim Congulus’a bağlamışlar.

Congulus’a bizim orda “Kış Şeytanı” diyorlar. O zamanlar bölgede ne kadar ucube, ne kadar çirkin, kılıksız, şikirsiz, sıracalı, kepezli, kötü tipli ve niyetli, şer, bela, peri, cin, cenavar, ağzından kan damlayan cani ruh, ürkünç sima, sahtekar şeytan ve pis duygulu yaratık varsa alayıcıınında vasıf ve veballerini Kış Şeytanı dedikleri Congulus’a yüklemişler.

Türkler tabiatüstü varlıklara karşı inanç ritüellerini hep toplu ve aleni yaptığından, içiçe yaşadığı diğer milletleri de çabuk etkilemiş. Örneğin biz kötü ruhlara ne tedbir aldıysak onlarda aynısını uygulamış. Mesela biz Congulus derken, Pontus Rumları Karakoncolos yada Kalikancaros adlarını kullanmışlar. Kafkaslardan Orta Avrupa’ya kadar Karacingolos, Karakoncola, Karakoncilo, Karakoncol, Karakoncul, Karakura, Koncalas, Gancoloz, Goncalas, Gonculus, Gonculas, Congolos, Congalas, Congulus, Conguluz, Congula ve Coraz gibi isimde telaffuz ediliyor.

Türkçede Kon dağ geçidi olarak bilinirken, Kıpçak Türkçesinde de başına kara eklenerek konç, koncol, konçul adları “Kara Donlu” anlamına geliyor. Karakoncolosların en korkulan yönü taklitçilikleri. Hep tanıdığımız birinin sesiyle yaklaşıyor ve kötülük ediyor. Onun tipi bazı tariflerde maymun gibi tipsiz, ayı gibi tüylü, tuturuk saçlı, yüzü ve bacakları kara, elleri delik, belinde tohurdah, elinde dirgen, sırtı kambur, derisi buruşuk, gelene gidene nerden gelip nereye gidiyorsun modeli sorular soran, kara ile başlayan cevaplardan nefret edip uzaklaşan, geceleri evlere girip sohbetlere katılmak isteyen, ses ve mimikleriyle herkesi kusursuzca taklit eden, açık bırakılan yemek kaplarına tükürüp hastalık bulaştıran, girdiği evde bolluk bereket bırakmayan bir pislik ve ucube yaratık olarak tarif ediliyor. Onu dışarı çıkarmak içinse teneke çalmak, çok gürültü yapmak ve zincirlerle kovalamak gerekiyormuş. Onunla ilgili genel rapor bu.

Balkanlardan Kafkaslara, Gürcistan’dan Sırbistan’a kış gecelerinde insanlara tanıdıkları kılığında yanlarına sokularak tebelleş olan, canlarını alan ya da tedirginlik veren bu hayali yaratığa çoğu Karakoncolos demişler. Onu dişleri sivri, pençeleri keskin, tüyleri sert ve dikenli, gözleri pörtlek ve kan çanağı, yüzü çirkin, derisi meşin vahşi bir yaratık olarak betimlemişler.

Yunan halk bilimci Nikolaos Politis’in Congulus’u tasviriyse zaman, mekan, giyim, kuşam, huy ve özellikleri bakımından bütünüyle bizim Saya Gezme kostümlerini tarif eder gibi.

Uygarlıklar beşiği Anadolu’da dili, dini, milliyeti, geleneksel yapısı, etnik kökeni ve sosyolojik yapısı birbirinden farklı yüzlerce millet yaşamış. Bu milletlerin kültürleride iç içe geçince çok kültürlü, çok katmanlı renkli bir demografya, zengin bir mozayik ortaya çıkmış.

Hemen hemen hepside Congulus’a inanmış, bazıları onu bir cin olarak tarif ederken kışın en soğuk günlerinde ortaya çıkışına hemfikir olmuşlar. Bu hayali caninin adına kimi Karakonculu, kimi Kış Şeytanı, kimi Karakoncilo, kimileri Koyun Cini, kimi Gara Donuz, Koncolos, Yaban Adamı, Ejderha, Ayı, Gara Donlu Cenevar, Kandırıkçı Kafir, Micazcı Cazı, Taklitci Vampir, Kalleş Sınar, Kedilerin Piri, Yalancı Şeytan vs. gibi türlü isimler vermişler.

Eski Türk ruznamelerinde 25 Aralık’a “Evvel-i Koncalos”, 6 Ocak yani on ikinci güne de “Ahir-i Koncalos” denildiğini okudum. “Türkler bunun Noel’den on ikinci geceye kadar etkisini gösteren bir kötücül ruh olduğuna, gittiği her evin bereketini yok ettiğine inanıyor, bu kötü ruhları hanelerinden kovmak içinde zincirlerle sürekli gürültü yaparlardı.” Deniliyor.

Zaten kışın en şiddetli zamanı olan 24 Aralık-20 Ocak arasına Congolus Ayı deniliyor. Sokaklar tamamen onların hakimiyetinde. Özellikle bu süredeki yedi gün onun hanelere girip çıktığı dönem. Akil büyüklerin deyişine göre pancar, lahana, kabak olan evlere hiç gelemezmiş. O günlerde pancar pişirilip, eşiklere, havlu-hayata ve müştemilatlara gömülmesi, başta lohusa kadınlara, akrabalara ve sevilen kişilere de ev ev pancar dağıtılması gerekiyormuş. Yiyecek bulamazda eve girerse başta erkek çocukları, ahıra girerse yeni doğmuş kuzuları, buzağıları yer, kız çocuklarının saçlarını elindeki sivri dişli tarakla derilerine batırarak tararmış. Yani ortalıkta tarfak falan bırakılmamalı, evden dışarı çıkılmamalı.

Halk takvimlerinde insanların Congulus endişeleri Harman yada Böğrüm Ayı denilen 14 Eylül, 13 Ekim arasındaki İlkgüzde başlayıp, Ortagüz, Değirmen yada Sultan Ay denilen 14 Ekim, 13 Kasım arası da bazı tedbirleri aldıkları anlatılıyor.

Koç Ayı denilen Songüz’de yani 14 Kasım, 13 Aralık arası ambarlar, helgirler, yiyecek depoları kömürle, kurumla, isle boyanıyor, siyah melefe ve gara örtülerlede üstleri örtülüyormuş.

Zaten 14 Aralık, 13 Ocak arası Nahır, Kovan denilen dönem tam Congulusun yola çıktığı Karakış olarak biliniyor. Don ayı yada Zemheri denilen 14 Ocak, 13 Şubat arasıysa Congulusun insanlarla haşır-neşir, içli dışlı olduğu en aktif dönem.

Congulus milleti epey bi dirliksiz ettikten sonra 14 Şubat, 13 Mart arasındaki Gücük ayında ortamı yavaş yavaş terkedermiş. Aslında onunla 12 günlük kısa sürede değil, kışın her gününde heran karşılaşılabileceğiniz vurgulanıyor yani.

Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde Balkan ve Kafkas coğrafyalarında da Congulus hikayeleri anlatıldığı belirtilerek, Bulgaristanın Çalıkkavak köyünde yılda bir kez Koncoloz’a dönüşen bir cadıdan bahsediyor. Kafkasya seyahati sırasında da yıldırımlı bir gecede Çerkeslerin, “Yılda bir kere Kara Koncoloz gecelerinde Çerkez oburlarıyla Abaza oburları gökyüzünde uçup ceng-i azîm ettikleri” söylentilerini yazıyor. Karadeniz’de çoğu zaman 14 Ocak’a denk gelen ve denizden karaya doğru esen fırtınaya da halen Karakoncolos Fırtınası deniliyor.

Aslında bu kültürün kökeni ve çıkış kaynağı tamamen bize ait.. Dağıldığı coğrafyalarda ise birbirine benzeyen çok farklı varyantları var. Halk Koncoloz’un adamı öldürüp sandığına koyduğuna, daha çok suyun başında bekleyip gece kapıya su almaya çıkanların önünü  kesip yakaladığına, kuytu karanlıklardan sevdiklerinin sesini taklit edip dehlizlere çektiği, onları kandırarak dışarı çıkartıp kurbanlarını tuzağa düşürüp parçalamaya götürdüğüne inanıyor.

Hatta elinde çivili yün tarağı, eğri çuvaldızı, saplı dirgeni, iğnesi, baltası ve testeresiyle dolaşıp, karşısına çıkan her insana bazı sorular sorduğu belirtilip deniliyor ki; “Congulus gece sizi durdurup bazı sorular sorar. Eğer aldığı cevaplardan memnun kalmazsa, size dirgenini saplar, sırtında uygun bir yere götürüp baltası ve keseriyle parçalayıp, testeresiyle kestiği etlerinizi çivili tarağıyla dikine aşşaa tarayıp kıyma yapar” diyorlar.

Ondan zarar görmeden kurtulmak içinse her sorusuna “kara” ile başlayan bir cevap vermemiz öneriliyor. Örneğin “Adın nedir?” “Kara Özgün, “Nereden geliyorsun?” “Kara Depeden”, “Nereye gidiyorsun?” “Kara Kaya’ya”, “En çok hangi meyveyi seversin”, “Kara Üzümü” gibi..

Çocuklarının korkmasını korkutulmasını istemeyen, aklı başında, bilge, içi huzurlu insanlarsa Congulus’la ilgili hep olumlu şeyler anlatırmış. Örneğin Congulus’un evlere girip, insanların sohbetlerine ve eğlencelerine katıldığını, yapılan her şeye ortak olup bereket getirdiği, beraber ağlayıp, beraber güldüğü, kimseye bir zarar vermeden dostça ayrılıp gittiğini anlatırlarmış. Örneğin Babama İhsan Dedemin yaklaşımı hep bu yöndeymiş.

Bazılarıda Congulusların erkek veya dişi olduklarından bahisle diyorlar ki; “Eğer karşınıza dişi bir Congulus çıkarsa onun sizi beğenmeyip sizden kaçması için kendinizi çok çirkin olarak tanıtın; Mesela “Adım şekir, dişim bakır, elim satır” ya da “Adım Musa, boyum kısa, kendim köse” derseniz zaten karanlıkta pek göremeyen Piç Congulus” “Hassittir lan gotten bacah” deyip sizi guveriyomuş” diyorlar.

Conguluslar genellikle hazın damına, ocaklıklara, yiyecek ambarına ve buğday helgirlerine musallat olduğundan, onları kovmak, unnuğa-tuzluğa yanaştırmamak için dolapların, ambarların, helgirlerin kapısı isle, kömürle boyanıp, siyah melefe, gara çapıt filan örtülüp heryanı karartılırmış. Çünkü Congulus siyahtan nefret edermiş.

Bundan 30 sene öncesine kadar her köyü, her ilçesi hem muhabbetli, hemde renkli olan, zengin geleneklerimizle şenlenen şehrimiz, o güzel ve özel ruhundan nerdeyse şimdilerde tamamen kopmak üzere. Bakın bizim Yozgatlılar unutmuş ama Karadenizde “Karakoncilo” adı altında geleneksel bir Cogulus kutlaması var. Hatta Trabzon’un bazı ilçelerinde on iki gün devam eden Karakoncilo kutlamalarında ilk gün eve gelen misafirin, o ailenin nasıl bir yıl geçireceğinin belirtisi olduğuna kanaat getiriliyor. Kutlamalarla dolu on iki gün, tekabül ettiği on iki ayla ayrı ayrı kıyaslanıyor. Diyelim ki birinci gün güneşliyse Ocak ayında havalar iyi geçecek. Sekizinci gün izzet-ikram bolsa Ağustos’ta harman-hasat bereketli olacak gibi..

“Momoeros” kelimesinin Pontus lehçesindeki karşılığının, özel olarak Dodekaimera’da kılık değiştirenlere denildiğini duydum. “Momoyeri canlandıran kişi, üzerine koyun postları giymiş, koyun yününden sahte sakal takmış, beline hayvanlara takılan türde çıngıraklar takmış, yüzü isle karayla boyanarak Karakoncilo kılığına sokulmuş deniliyor. Yani bizim Saya Gezmesi geleneklerimizdeki Arap Ali’yle ne kadar örtüşüyor görüyormusunuz.

Bazı kaynaklarda Karakoncolos ismi “Tılsım cin, şeytan, hortlak ve Kara Koncolos gibi adlar alırken, densiz kocakarıların sabi çocukları korkutmak için zevzekçe naklettikleri uyduruk masallar” olduğuda tarif edilirken, Yunan yazar Nikolaos Politis’in derlemelerinde Kalikancaro’un, Karadeniz bölgesi haricinde İstanbul’dan Kıbrıs’a ve çoğunlukla da Ege adalarına kadar uzanan kötü niyetli bir Deniz Cini olduğundan da bahsediliyor.

Kapkaranlık, ayazlı, fırtınalı Yozgat kışlarının uğultulu gecelerinde bu kadar korku ve güvensizlik yaratan uyduruk hikayelere gerek varmıydı bilmiyorum ama bu ve buna benzer masallar bizleri ve korumakla yükümlü olduğumuz tüm ailemizi, hayvanlarımızı, dostlarımızı daha dikkatle, daha şefkatle, daha bi tedbir ve takiple himaye etmemize zemin de teşkil etmiş. Ayrıca bu emsalsiz korku, heyecan ve yüksek adrenalin doğup büyüdüğümüz topraklarımıza çok daha özel özlem duygularıyla bağlanıp sevmemizede vesile olmuş.

Maalisef bu çok ilginç, ilginç olduğu kadarda zengin folklorik kültürümüz, ihmalkar kültür kurumları, hemşehri dernek ve platformlarınca da projelendirilmemiş, tabiri caizse pek de dikkate alınmamış ve tamamen unutulmaya yuz tutmuş.  

Ne diyorum biliyormusunuz. Her köyde olmasa bile örnekleme seçilecek birkaç köyde veya Yozgat merkezinde, bu geleneklere şahit ve hakim insanların bilgeliğinde, nitelikli hemşehri platformları, federasyonlar, dernekler ve Resmi Kültür Kurumlarımızca projelendirilip Bakanlıkça finansesi sağlanıp nostaljik etkinliklere dönüştürülse.

Congulus Günleri adı altında eylenceler tertip edip, hayalete dönen kış gecelerimizi renklendirsek, şenlendirsek, canlandırsak. Karadeniz derneklerinden, Doğu Derneklerinden, bir çok ilin kültür platformlarından, federasyonlarından neyimiz eksik. Her evden bulgur, yağ, sızgıt, yufka, soğan vs toplasak. Küpeli kazanlarla merkezi yerlere muhabbet ocakları çatsak, sumat tahtalarıyla yer sofraları serip, diz dize bağdaşlar kursak, tüm dünyaya birlik, beraberlik, kültür ve geleneklerimize sadakat ve samimiyet mesajları versek kötümü olur.

Farkındamısınız çoğu Yozgat gelenekleri, gün geçtikçe hafızalarımızdan teker teker siliniyor. Hadi gelin aklımıza gelmişken unutulmaz Congulus geçmişimizi zaman kaybetmeden projelendirip Kültür Bakanlığına sunalım, gerekirse Yozgat merkezli Türk Dünyası şenliklerine dönüştürelim ne dersiniz.?

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.