Meltem Güneş Fidan
Köşe Yazarı
Meltem Güneş Fidan
 

Yazalım, içimizi dökelim belki bir anlayanımız olur

Kağıda yaz, suya anlat, içinden konuş konuşabildiğin kadar ama insana anlatma diye yazarken yüzümde bir gülümseme beliriyor. Ülkemizdeki ve dünyadaki her şeye rağmen hâlâ gülebiliyoruz. Deprem, sel, ölümler, ekonomik kriz, pahalılık, seçim, geçim derdi derken her şeye rağmen gülümseyebiliyoruz. İnsana dert anlatma diyorum kendime. Çünkü artık kimse kimseyi can kulağıyla, yüreğiyle dinlemiyor. Ne garipleşti tuhaflaştı bu insanlar. Hep böyleydi de ben mi yeni mi fark ediyorum? Başlıyorum bir şey anlatmaya, karşımdakiyle sanki yarıştayız kim kazanacak! (Benim yenileceğim kesin; her defasında kazanan karşı taraf oluyor.) Ben konuşmaya devam etmeye çalışıyorum ağzımı açtığım an, karşımdakinin kafasında bir şeyler kurduğunu hissediyorum, kimyam bozuluyor… Benim anlattığımı dinlemiyor karşımdaki, çoktan kopmuş, kendi dünyasında yaşıyor. Geçmişi düşünüyor. Benim sözümü kendi yaşanmışlıklarıyla bölüyor… Ve ben susuyorum… Onu dinlemeye başlıyorum ama içimden, o an anlatsın bakalım içini döksün diyorum fakat şişiyorum. Çünkü aynı şeyleri anlatıp duruyor defalarca… Ses kaydı gibi başa sarıp yeniden anlatıyor biraz önce dile getirdiklerini… Oysa anlatılan şey karşı taraftakinin ilgisini çekmeli, rahatlatmalı, dinlenir olmalı… Herkese bir anda güvenip her şey de anlatılmaz zaten herkese. Dertler dostlarla paylaşılır, sevinçler gibi. Galiba herkes kendi derdine müslüman aslında kimse kimseyi dinlemiyor, anlamıyor! Söylediklerine odaklanıp can kulağıyla yüreğiyle dinleyen, gözlerine bakarak evet seni anlıyorum diyen, birinin yarasına merhem olmaya çalışan, benmerkezci olmayan güzel insanlardan kaldı mı? Muhakkak vardır ama yine de bana kalırsa bir derdin mi var illaki içini mi dökmek istiyorsun git suya, hayvana, dağa taşa, ağaca, çiçeğe anlat; kağıda dök içini. Hatta kendi kendinle konuş daha iyi! Merak etme deli olmazsın! İki tarafın da birbirini anlamadan yarışa girmiş gibi konuşmasını düşünsene; yorucu bir konuşma maratonu gibi… Bu devirde halden anlayanlar artık parmak sayısı kadar maalesef. İşte bizi böyle tahammülsüz, güvensiz, inançsız bir hale getirdiler. Artık kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. Dost kara günde, zor anlarda belli olurmuş. Dost bildiklerimiz derdi görünce kaçıyor ya da kopyala yapıştır mesajıyla ahkam kesiyor, o kadar. Belli ki samimiyetsizce bir iki kelam ile ilgilendiğini sanıyor. Oysa dost kelimesi içi zor doldurulacak fedakarlıklar içeriyor… Arkadaşına zaman ayırmayandan, emek harcamayandan dost olmaz… Dost dediğin her şeye rağmen iyi günde kötü günde yanında olandır. Boşlukta zaman ayıran değil dolulukta zaman yaratandır.  Zor anları görünce kaçmayandır göğüs gerendir birlikte ağlayan birlikte gülendir. Birçok insan gördüm; şükrün, sabrın ve karşısındaki insanın emeğinin kıymeti bilmeyen… Bu konuda doluyum. Söyleyeceklerim çok ama burada bitireyim yazımı. Selametle, dostlukla kalın...
Ekleme Tarihi: 07 Haziran 2023 - Çarşamba

Yazalım, içimizi dökelim belki bir anlayanımız olur

Kağıda yaz, suya anlat, içinden konuş konuşabildiğin kadar ama insana anlatma diye yazarken yüzümde bir gülümseme beliriyor. Ülkemizdeki ve dünyadaki her şeye rağmen hâlâ gülebiliyoruz. Deprem, sel, ölümler, ekonomik kriz, pahalılık, seçim, geçim derdi derken her şeye rağmen gülümseyebiliyoruz. İnsana dert anlatma diyorum kendime. Çünkü artık kimse kimseyi can kulağıyla, yüreğiyle dinlemiyor.

Ne garipleşti tuhaflaştı bu insanlar. Hep böyleydi de ben mi yeni mi fark ediyorum? Başlıyorum bir şey anlatmaya, karşımdakiyle sanki yarıştayız kim kazanacak! (Benim yenileceğim kesin; her defasında kazanan karşı taraf oluyor.) Ben konuşmaya devam etmeye çalışıyorum ağzımı açtığım an, karşımdakinin kafasında bir şeyler kurduğunu hissediyorum, kimyam bozuluyor…

Benim anlattığımı dinlemiyor karşımdaki, çoktan kopmuş, kendi dünyasında yaşıyor. Geçmişi düşünüyor. Benim sözümü kendi yaşanmışlıklarıyla bölüyor…

Ve ben susuyorum…

Onu dinlemeye başlıyorum ama içimden, o an anlatsın bakalım içini döksün diyorum fakat şişiyorum. Çünkü aynı şeyleri anlatıp duruyor defalarca…

Ses kaydı gibi başa sarıp yeniden anlatıyor biraz önce dile getirdiklerini…

Oysa anlatılan şey karşı taraftakinin ilgisini çekmeli, rahatlatmalı, dinlenir olmalı…

Herkese bir anda güvenip her şey de anlatılmaz zaten herkese. Dertler dostlarla paylaşılır, sevinçler gibi. Galiba herkes kendi derdine müslüman aslında kimse kimseyi dinlemiyor, anlamıyor!

Söylediklerine odaklanıp can kulağıyla yüreğiyle dinleyen, gözlerine bakarak evet seni anlıyorum diyen, birinin yarasına merhem olmaya çalışan, benmerkezci olmayan güzel insanlardan kaldı mı? Muhakkak vardır ama yine de bana kalırsa bir derdin mi var illaki içini mi dökmek istiyorsun git suya, hayvana, dağa taşa, ağaca, çiçeğe anlat; kağıda dök içini. Hatta kendi kendinle konuş daha iyi! Merak etme deli olmazsın!

İki tarafın da birbirini anlamadan yarışa girmiş gibi konuşmasını düşünsene; yorucu bir konuşma maratonu gibi…

Bu devirde halden anlayanlar artık parmak sayısı kadar maalesef.

İşte bizi böyle tahammülsüz, güvensiz, inançsız bir hale getirdiler. Artık kimsenin kimseye tahammülü kalmadı.

Dost kara günde, zor anlarda belli olurmuş. Dost bildiklerimiz derdi görünce kaçıyor ya da kopyala yapıştır mesajıyla ahkam kesiyor, o kadar. Belli ki samimiyetsizce bir iki kelam ile ilgilendiğini sanıyor. Oysa dost kelimesi içi zor doldurulacak fedakarlıklar içeriyor…

Arkadaşına zaman ayırmayandan, emek harcamayandan dost olmaz… Dost dediğin her şeye rağmen iyi günde kötü günde yanında olandır. Boşlukta zaman ayıran değil dolulukta zaman yaratandır.  Zor anları görünce kaçmayandır göğüs gerendir birlikte ağlayan birlikte gülendir. Birçok insan gördüm; şükrün, sabrın ve karşısındaki insanın emeğinin kıymeti bilmeyen…

Bu konuda doluyum. Söyleyeceklerim çok ama burada bitireyim yazımı.

Selametle, dostlukla kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
E. Y. YILDIRIM
(02.09.2023 19:47 - #312)
Aşık Veysel' in bir sözü vardır. Yazınızı okurken aklıma geldi.'' Derdin varsa git denize anlat. Kedilere, bulutlara anlat. Pencere pervazında çiçeklere anlat. İnsana dert anlatılır mı hiç? '' demiş Veysel. Tıpkı dediğiniz gibi, dinlemiyor insanlar karşısındaki. Aslında baktığımızda bir çıkar ilişkisi içinde çoğu insan. Konuşuyorlar lâkin dinlemiyorlar. Karşılıklı dertlerini anlatıyorlar sadece. Ve eminim ki bu tarz bir ilişki kuran insanların çoğu ne kadar yakın olduklarını dile getirseler de karşısındakinin derdini bile bilmiyor; dinlemediği, önemsemediği yahut kendi derdinin daha önemli olduğunu düşündüğü için. Düşünceleriniz o kadar aynı ki hissettiklerimle. Belki de insan bu samimiyetsizliği hissettiği için yalnız kalmayı tercih ediyordur... Yüreğinize, kaleminize sağlık...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.