İrfan Ünver Nasrattınoğlu
Köşe Yazarı
İrfan Ünver Nasrattınoğlu
 

Amerika Birleşik Devletleri İzlenimleri -4-

Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu olarak ABD’nin Florida Eyaletinin Jaksonville kentinde düzenlenmekte olan Türk Festivali’ne katkıda bulunmamız istenilmiş, bir de küçük bir grupla davete icabet etmiştik.             14 Nisan 2010 sabahı 05.50’de İstanbul’dan kalkan KLM uçağı ile hareket etmiş, 3,5 saatlik uçuştan sonra Hollanda’nın başkenti Amsterdam’ın hava alanına inmiştik. Büyük, düzenli, kalabalık bir alandı. Burada başka bir uçağa aktarılıp, ABD’ye uçacaktık. Bu aktarma sırasında, Hollandalı genç görevlilerin, cahil birisine ya da çocuğa yöneltilebilecek saçma soruları canımı sıkmıştı… Amsterdam’dan Delta Hava Yolları ile uçacaktık. Hemen belirteyim ki; ne KLM ve ne de Delta, bizim THY’nın eline su dökemezlerdi! Hele ikramları çok zayıftı! Delta’da görevli hostesler ise, sanki teker teker seçilmişçesine çirkin idiler!... Bu Delta, belki de dünyanın en berbat hava yolu şirketiydi!...             Amsterdam’dan havalandıktan sonra tam 8 saat uçmuş ve ABD’nin Detroit Hava Alanı’na inmiş; burada bir aktarma daha yaparak,  Jacksonville’e uçmuştuk. Alanlardaki beklemelerle birlikte 20 saatten fazla bir yolculuktan sonra menzile ulaşmıştık! Tabii o gün bitmeyen bir günü yaşamıştık.             Jacksonville’de bizi, bu kentte yaşamakta olan Çanakkaleli dostlar karşılamışlar ve  ComfortSuitesHotel’e yerleştirmişlerdi.             Türk dostlarımız, gece sokağa çıkmanın tehlikeli olduğunu söyleyerek bizi uyarmıştı. ABD dünyanın jandarmalığına soyunmuştu ama, kendi içindeki asayişi sağlamakta aciz kalıyordu!...             Odalarımız güzel, rahat, temiz ve genişti. Ama saat farkından doğan sarsıntı nedeniyle sabaha kadar, saat başı uyanmıştım. Ertesi sabah saat 07.00’de kalkıp, alt kattaki kahvaltı salonuna gitmiştim. Ne var ki ikramdaki yiyecekler, damak tadımıza uygun şeyler değildi. Jacksonville kentinin değişken bir havası vardı. Akşam yağmur yağıyor; sabahleyin güneş açıyor ve sıcak bir gün yaşanıyordu.             Merkeze gittiğimizde hummalı bir çalışma görmüştük. İki gün sonra yapılacak festival için çadırlar kuruluyor, Türk bayrakları asılıyor, Türk musikisi CD’leri, dalga dalga yayılıyordu. Ahıska Türkleri de, Anadolu Türkleri’nin yanında, festival hazırlıklarına yardımcı oluyorlardı.             Jaksonville              Epeyce Türk insanının yaşadığı Jacksonville kentinin önemli bir özelliği yoktu. Zira yeni bir şehirdi ve mevcut binalar da, binaların özellikleri de yeni oluşturulmuştu. Esasen ABD yeni bir ülkeydi.             Ertesi gün minibüsle kent merkezine gidip, aracı bir yere park ettikten sonra yürüyerek dolaşmış; zaman zaman da bir cafede oturup, bir şeyler içerek dinlenmiştik. Burası âdeta terk edilmiş bir şehir gibiydi. Şehrin böyle görünmesinde, çok dağınık bir alana yerleşmiş olması da rol oynuyordu. Bir de herkes işinde gücündeydi.             Kent merkezinde geniş bir iş merkezi, onun arkasında göl, gölü besleyen nehir, motorlar, sahil boyunca uzanan restoranlar vardı. O arada kısaca MOCA denilen, 5 katlı  Museum Of Contemporary Art Jacksonville’i gezmiştik. Burada resim ve heykeller sergileniyordu. Ayrıca çocuklara yönelik sanatsal çalışmalar da yapılıyordu.             Yeni Dünya da denilen ABD’de arazi sıkıntısı yoktu. Böyle olduğu içindir ki, Jacksonville şehri oldukça geniş alana yayılmıştı. Birkaç katlı veya yüksek binaları, sadece kent merkezinde görebilmek mümkündü. Alan genişliği bakımından Jacksonville ABD’de ikinci sıradaydı ve kent içinde 1,5 milyon insan yaşadığına inanmak zordu.             Jacksonville’de taksi olmadığı gibi, toplu taşıma aracı da yoktu! Bu nedenle bir yerden bir yere gidebilmek, sadece özel otomobillerle mümkün oluyordu. Bu nedenle 16 yaşını tamamlayan herkesin, şahsi arabası vardı.             Yeşillikler, ormanlar, nehirler, göller ve düzenli parklar çoktu. Sık görülen bir şey de, cadde ve sokaklarda başıboş dolaşan timsahlardı!...             Çanakkaleli Hasan Üçüncü’nün nişanlısı (sonradan evlendiler)  Şenay, Florida StateCollege At Jacksonville’de öğrenim görüyordu. 5 kampüsü olan bu üniversitenin, gezebildiğimiz bölümü, 20 yıl süreyle alışveriş merkezi olarak kullanılmış, sonradan üniversite kampüsüne dönüştürülmüştü. Burası son derece mükemmel bir yüksek öğrenim kurumu idi. Burada 2 yıllık yüksek öğrenim görülüyor; sonra branşlaşmak için öteki kampüslere geçiliyordu. Öğrencilerin çok geniş imkanları vardı.             Jacksonville temiz bir kentti. Ayakkabılarımın üzerine toz konmamış olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle büyük alışveriş merkezlerinde, yerlere halı serilmişti.                         Kennedy Uzay Üssü               Jacksonville seyahatimizin en önemli yanı, Kennedy Uzay Üssüne giderek, her yanını gezip görmemizdi. 16 Nisan sabahı saat 08.00’de Hasan Üçüncü’nün kullandığı minibüsle yola çıkmış, otobonda 2 saatlik rahat bir yolculuktan sonra Üsse ulaşmıştık.             ABD’nin yıllardır sürdürmekte olduğu uzay araştırmalarının ve seferlerinin yapıldığı Kennedy Space Center (NASA), Orlando kenti sınırları içerisinde bulunuyordu. Burada akşama kadar gezerek, uzay çalışmaları sürecini başından sonuna kadar görmüştük. Çok geniş bir alanda, otobüs seferleriyle, her şeyi yerinde görmüştük. Kişi başına 50 Dolar ödemek suretiyle girilen bu alanda, binlerce kişi aynı anda dolaşıyordu. Yaşlı ve sakat kişiler için tekerlekli sandalyeler vardı. Şenay bir ara yorulduğumu anlayınca beni de böyle bir sandalyeye oturtup, öyle gezinmemi sağlamıştı. Böylelikle hayatımda ilk kez, yaşlı olmanın avantajını yaşamıştım.             Kennedy Space Center, Merritt Adası üzerinde bulunuyordu. Bölgedeki adacıklar birbirlerine köprülerle bağlıydı. Ünlü Cape Canaveral Hava Üssü de Thoksand Adasında idi.               Jacksonville Türk Festivali             Türkler, ABD’nin neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, bulundukları kentlerde, festivaller düzenlemektedir. Nitekim Jacksonvill’de yaşayan Türkler de iki yıl önce bir festivali başlatmışlar; ama bu festival istedikleri biçimde olmamıştı. Bunun üzerine Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’na yazarak destek istemişlerdi. Biz de küçük bir halk oyunları ekibi oluşturmuştuk ve bu ekibimiz Ege bölgesi oyunlarımızdan örnekler sunmuştu. Beraberimizde gelmiş olan seramik, ebru ve keçe sanatçıları da, düzenlenen bir çadırın içerisinde hem Türkiye’den götürdükleri eserleri sergilemişler; hem de festivali izleyenlerin önünde, çeşitli eserler üretmişlerdi. 18 Nisan’da başlayan festival alanı ay yıldızlı bayraklarımızla süslenmişti. Geniş bir alana yayılan müzik yayınlarında, özellikle kahramanlık ve milli temalı türkülerimiz yankılanmıştı. Kimi standlarda, Türk mutfağının özgün örnekleri, Amerikalılar tarafından âdeta kapışılıyordu.             O akşam,  ünlü Filorida Plajı’nın devamı olan Jacksonville Plajı’ na gitmiştik. Plajın bulunduğu yerde yüksek binalar vardı ve bunların bir kısmı daimi meskenler, bir kısmı da turizme yönelik yapılardı. Böylelikle Atlantik Okyanusu’nu yakından görmüştük. Bilahare bir Japon restoranına girerek, kendimize ilginç bir şölen vermiştik.               Maceralı Dönüş             Yurda dönüşümüz Paris üzerinden yapılacaktı. Fakat İzlanda’da meydana gelen yanardağ patlaması nedeniyle, Avrupa’daki bazı hava alanları kapalı olduğu ve Paris üzerinden uçuş yapamayacağımız bildirilince, mecburen İsrail başkenti Tel Aviv üzerinden gidecektik. Gittik ama, İsrail’e olan nefretimiz katlanarak artmıştı. Zira İsrail’li görevliler bize, adeta işkence etmişlerdi!. BİTTİ
Ekleme Tarihi: 04 Ocak 2024 - Perşembe

Amerika Birleşik Devletleri İzlenimleri -4-

Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu olarak ABD’nin Florida Eyaletinin Jaksonville kentinde düzenlenmekte olan Türk Festivali’ne katkıda bulunmamız istenilmiş, bir de küçük bir grupla davete icabet etmiştik.

            14 Nisan 2010 sabahı 05.50’de İstanbul’dan kalkan KLM uçağı ile hareket etmiş, 3,5 saatlik uçuştan sonra Hollanda’nın başkenti Amsterdam’ın hava alanına inmiştik. Büyük, düzenli, kalabalık bir alandı. Burada başka bir uçağa aktarılıp, ABD’ye uçacaktık. Bu aktarma sırasında, Hollandalı genç görevlilerin, cahil birisine ya da çocuğa yöneltilebilecek saçma soruları canımı sıkmıştı… Amsterdam’dan Delta Hava Yolları ile uçacaktık. Hemen belirteyim ki; ne KLM ve ne de Delta, bizim THY’nın eline su dökemezlerdi! Hele ikramları çok zayıftı! Delta’da görevli hostesler ise, sanki teker teker seçilmişçesine çirkin idiler!... Bu Delta, belki de dünyanın en berbat hava yolu şirketiydi!...

            Amsterdam’dan havalandıktan sonra tam 8 saat uçmuş ve ABD’nin Detroit Hava Alanı’na inmiş; burada bir aktarma daha yaparak,  Jacksonville’e uçmuştuk. Alanlardaki beklemelerle birlikte 20 saatten fazla bir yolculuktan sonra menzile ulaşmıştık! Tabii o gün bitmeyen bir günü yaşamıştık.

            Jacksonville’de bizi, bu kentte yaşamakta olan Çanakkaleli dostlar karşılamışlar ve  ComfortSuitesHotel’e yerleştirmişlerdi.

            Türk dostlarımız, gece sokağa çıkmanın tehlikeli olduğunu söyleyerek bizi uyarmıştı. ABD dünyanın jandarmalığına soyunmuştu ama, kendi içindeki asayişi sağlamakta aciz kalıyordu!...

            Odalarımız güzel, rahat, temiz ve genişti. Ama saat farkından doğan sarsıntı nedeniyle sabaha kadar, saat başı uyanmıştım. Ertesi sabah saat 07.00’de kalkıp, alt kattaki kahvaltı salonuna gitmiştim. Ne var ki ikramdaki yiyecekler, damak tadımıza uygun şeyler değildi.

Jacksonville kentinin değişken bir havası vardı. Akşam yağmur yağıyor; sabahleyin güneş açıyor ve sıcak bir gün yaşanıyordu.

            Merkeze gittiğimizde hummalı bir çalışma görmüştük. İki gün sonra yapılacak festival için çadırlar kuruluyor, Türk bayrakları asılıyor, Türk musikisi CD’leri, dalga dalga yayılıyordu. Ahıska Türkleri de, Anadolu Türkleri’nin yanında, festival hazırlıklarına yardımcı oluyorlardı.

            Jaksonville

             Epeyce Türk insanının yaşadığı Jacksonville kentinin önemli bir özelliği yoktu. Zira yeni bir şehirdi ve mevcut binalar da, binaların özellikleri de yeni oluşturulmuştu. Esasen ABD yeni bir ülkeydi.

            Ertesi gün minibüsle kent merkezine gidip, aracı bir yere park ettikten sonra yürüyerek dolaşmış; zaman zaman da bir cafede oturup, bir şeyler içerek dinlenmiştik. Burası âdeta terk edilmiş bir şehir gibiydi. Şehrin böyle görünmesinde, çok dağınık bir alana yerleşmiş olması da rol oynuyordu. Bir de herkes işinde gücündeydi.

            Kent merkezinde geniş bir iş merkezi, onun arkasında göl, gölü besleyen nehir, motorlar, sahil boyunca uzanan restoranlar vardı. O arada kısaca MOCA denilen, 5 katlı  Museum Of Contemporary Art Jacksonville’i gezmiştik. Burada resim ve heykeller sergileniyordu. Ayrıca çocuklara yönelik sanatsal çalışmalar da yapılıyordu.

            Yeni Dünya da denilen ABD’de arazi sıkıntısı yoktu. Böyle olduğu içindir ki, Jacksonville şehri oldukça geniş alana yayılmıştı. Birkaç katlı veya yüksek binaları, sadece kent merkezinde görebilmek mümkündü. Alan genişliği bakımından Jacksonville ABD’de ikinci sıradaydı ve kent içinde 1,5 milyon insan yaşadığına inanmak zordu.

            Jacksonville’de taksi olmadığı gibi, toplu taşıma aracı da yoktu! Bu nedenle bir yerden bir yere gidebilmek, sadece özel otomobillerle mümkün oluyordu. Bu nedenle 16 yaşını tamamlayan herkesin, şahsi arabası vardı.

            Yeşillikler, ormanlar, nehirler, göller ve düzenli parklar çoktu. Sık görülen bir şey de, cadde ve sokaklarda başıboş dolaşan timsahlardı!...

            Çanakkaleli Hasan Üçüncü’nün nişanlısı (sonradan evlendiler)  Şenay, Florida StateCollege At Jacksonville’de öğrenim görüyordu. 5 kampüsü olan bu üniversitenin, gezebildiğimiz bölümü, 20 yıl süreyle alışveriş merkezi olarak kullanılmış, sonradan üniversite kampüsüne dönüştürülmüştü. Burası son derece mükemmel bir yüksek öğrenim kurumu idi. Burada 2 yıllık yüksek öğrenim görülüyor; sonra branşlaşmak için öteki kampüslere geçiliyordu. Öğrencilerin çok geniş imkanları vardı.

            Jacksonville temiz bir kentti. Ayakkabılarımın üzerine toz konmamış olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle büyük alışveriş merkezlerinde, yerlere halı serilmişti.

           

            Kennedy Uzay Üssü  

            Jacksonville seyahatimizin en önemli yanı, Kennedy Uzay Üssüne giderek, her yanını gezip görmemizdi. 16 Nisan sabahı saat 08.00’de Hasan Üçüncü’nün kullandığı minibüsle yola çıkmış, otobonda 2 saatlik rahat bir yolculuktan sonra Üsse ulaşmıştık.

            ABD’nin yıllardır sürdürmekte olduğu uzay araştırmalarının ve seferlerinin yapıldığı Kennedy Space Center (NASA), Orlando kenti sınırları içerisinde bulunuyordu. Burada akşama kadar gezerek, uzay çalışmaları sürecini başından sonuna kadar görmüştük. Çok geniş bir alanda, otobüs seferleriyle, her şeyi yerinde görmüştük. Kişi başına 50 Dolar ödemek suretiyle girilen bu alanda, binlerce kişi aynı anda dolaşıyordu. Yaşlı ve sakat kişiler için tekerlekli sandalyeler vardı. Şenay bir ara yorulduğumu anlayınca beni de böyle bir sandalyeye oturtup, öyle gezinmemi sağlamıştı. Böylelikle hayatımda ilk kez, yaşlı olmanın avantajını yaşamıştım.

            Kennedy Space Center, Merritt Adası üzerinde bulunuyordu. Bölgedeki adacıklar birbirlerine köprülerle bağlıydı. Ünlü Cape Canaveral Hava Üssü de Thoksand Adasında idi.

 

            Jacksonville Türk Festivali

            Türkler, ABD’nin neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, bulundukları kentlerde, festivaller düzenlemektedir. Nitekim Jacksonvill’de yaşayan Türkler de iki yıl önce bir festivali başlatmışlar; ama bu festival istedikleri biçimde olmamıştı. Bunun üzerine Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’na yazarak destek istemişlerdi. Biz de küçük bir halk oyunları ekibi oluşturmuştuk ve bu ekibimiz Ege bölgesi oyunlarımızdan örnekler sunmuştu. Beraberimizde gelmiş olan seramik, ebru ve keçe sanatçıları da, düzenlenen bir çadırın içerisinde hem Türkiye’den götürdükleri eserleri sergilemişler; hem de festivali izleyenlerin önünde, çeşitli eserler üretmişlerdi.

18 Nisan’da başlayan festival alanı ay yıldızlı bayraklarımızla süslenmişti. Geniş bir alana yayılan müzik yayınlarında, özellikle kahramanlık ve milli temalı türkülerimiz yankılanmıştı. Kimi standlarda, Türk mutfağının özgün örnekleri, Amerikalılar tarafından âdeta kapışılıyordu.

            O akşam,  ünlü Filorida Plajı’nın devamı olan Jacksonville Plajı’ na gitmiştik. Plajın bulunduğu yerde yüksek binalar vardı ve bunların bir kısmı daimi meskenler, bir kısmı da turizme yönelik yapılardı. Böylelikle Atlantik Okyanusu’nu yakından görmüştük. Bilahare bir Japon restoranına girerek, kendimize ilginç bir şölen vermiştik.

 

            Maceralı Dönüş

            Yurda dönüşümüz Paris üzerinden yapılacaktı. Fakat İzlanda’da meydana gelen yanardağ patlaması nedeniyle, Avrupa’daki bazı hava alanları kapalı olduğu ve Paris üzerinden uçuş yapamayacağımız bildirilince, mecburen İsrail başkenti Tel Aviv üzerinden gidecektik. Gittik ama, İsrail’e olan nefretimiz katlanarak artmıştı. Zira İsrail’li görevliler bize, adeta işkence etmişlerdi!.

BİTTİ

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.