Dr. Tayfun Atmaca
Köşe Yazarı
Dr. Tayfun Atmaca
 

SEÇİMLERDE ÖNGÖRÜLEN STRATEJİLER-6: Başarı için seçim kazanma taktikleri…

Siyasi partiler, seçim için sürdürülen yarışın son düzlüğüne girdiklerinde, destekleyeceği parti konusunda seçimini hâlâ yapamamış olan “kararsız seçmen” kitlesini yanına çekebilmek, partiler ve son ikna çabaları için seçim bölgelerine dağılan adaylar için bu durum büyük önem taşıyor. Yurt içi ve yurt dışında yapılan birçok seçimin derinlemesine ele alındığı bu çalışma da daha önceden bilinen veya gözden kaçan hususların stratejileri ve taktikleri üzerine bir derleme yapılarak, başarıya giden yolun bulunması hedeflenmektedir. 1 – Kadınlar Kazandırıyor Yargı, ABD’nin en saygın yükseköğrenim kurumlarından biri olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) geliyor; ama ABDBaşkanlık ya da Kongre seçimleriyle ilgili değil. MIT Şehircilik ve Planlama Bölümü’nden Prof Albert Saiz, 10 yıl önce yasayla belediye seçimlerinde partilerin aday listelerinde kadınlara en az yüzde 40 oranında yer verilmesini zorunlu kılan İspanya’da yerel seçimlerin sonuçlarını incelemiş. Araştırma, kadınların neden siyasette yeteri kadar temsil edilmediği sorusu üzerine kurulu.Saiz,üç olasılık üzerinde durmuş: Seçmenlerin erkek adayları tercih etmeleri, partilerin yeterli niteliklere sahip çok sayıda kadın aday bulmakta zorlanmaları ve kadınların parti içindeki oyunlarla kenara itilmeleri. İspanya’daki örneklerde, yasanın 2007 yılında yürürlüğe girmesinin ardından yapılan seçimlerde, kadın aday kotasını öteki partilerden yüzde on daha fazla belirleyen partiler, sandıklarda yüzde 4,2 daha fazla oy almış. Neyse ki, bizim partilerimizde başka alanlarda olmasa bile kadının en azından seçim potansiyeli konusundaki değeri kavranmış görünüyor. Kadın Kollarının Önemi Erkeklerle eşit haklara sahip olmaya çalışan kadınların yüzyıllardır süren ve zamanla gelişen eğitim, çalışma ve siyasal yaşamda seçme ve seçilme hakkına kavuşma mücadeleleri, bugün için özellikle çeşitli ülkelerin erkek egemen hukuksal yapısında yapılan değişiklikler sonucu önemli kazanımlar sağlamış olmakla birlikte, henüz bu haklardan erkeklerle eşit biçimde yararlanmaları konusu hiçbir ülkede yeterince çözüme kavuşturulamamıştır. Bu nedenle de kadın hakları mücadelesi halen devam etmektedir. Türkiye’de nüfusun %51’ini oluşturan kadınların seçme haklarını kendi partisi için kullanmak isteyen ve onları bu konuda destekleyen siyasi partilerin benzer duyarlılığı, kadınların seçilme hakkının kullanılması söz konusu olduğunda göstermediklerini ve onları aktif siyasal yaşamlarında yeteri kadar desteklemediklerini, parlamento ve yerel yönetimlerdeki kadın temsili oranlarının düşüklüğüne bakarak da söylemek mümkündür. Kadınların siyasete katılımı konusunda önemli olan bir diğer nokta, kadın siyasetçi oranın artmasının tek çözüm olarak görülmesidir. Bugünkü görünümleriyle siyasi partilerin kadın kollarının, gerek hukuksal olarak kuruluşları itibarıyla, gerekse uygulama sırasındaki çalışmalarıyla siyasetin kadınsılaştırılmasını gerçekleştirmeyi amaçlayan bir yapılanma özelliği taşıdıkları söylenemez. İdeolojik farklılıklar dikkate alınmaksızın siyasi partilerin tamamında; halen ataerkil yapının ve geleneksel işbölümünün korunduğu ve kadınların zaman zaman yaptıkları birkaç eleştiri dışında içselleştirdikleri bu yapılanma içerisinde ‘parti kimlik’lerini ‘kadın kimlik’lerinden ön planda tutarak siyasi yelpazede simge olarak görünmeyi yeterli gördükleri, çarpıcı bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, siyasi partilerin kadın kollarının etkin bir siyasi faaliyet gerçekleştirdiklerini ifade etmek mümkün gözükmemektedir. Kadın kollarında görev alan kadınların, partilerinden onay almaksızın herhangi bir konuda görüş bildirme ve karar alma süreçlerinde etkili olmayışları, bir sosyal ve siyasal gerçeklik olarak etkisizliklerini belirleyen bir örnek oluşturmaktadır.Kadın kollarının partiler için yan bir kuruluş olarak tanımlanması ve bu bakımdan işlevsizleşmiş birgörünüme sahip oldukları ve ayrıca “kadınları siyasete hazırlayan yerler olmaktan ziyade, kadın kitlesini partiye devşirmeye yarayan yardımcı yerler olarak düşünülürler. Cinsiyete dayalı işbölümü anlayışı burada da devam eder. Bu kollar tek başına parti yönetiminden bağımsız karar alamazlar. Siyasi partilerin benimsedikleri farklı ideolojiler nedeniyle birbirlerinden ayrı politika üretip uygulamalarına karşın, kadın kolları yapılanmasında ve çalışmalarında partilerin birbirlerinden farklı bir anlayış taşımadıkları görülmektedir. Yani kadın kolları yapılanması sağ ya da sol, liberal ya da muhafazakâr partilerin tümünde oldukça benzer özellikler taşımaktadır. Partilerin tamamında, partileri için çalışan kadın kolları, isminin de ifade ettiği gibi kadın sorununa daha duyarlı ve bu bağlamda daha sorgulayıcı ve çözüm konusunda daha talepkâr kuruluşlar olması gerekirken bu konularda oldukça yetersiz kaldıkları görülmektedir. Partileri için çalışan kadınlar, yardımcı bir kuruluş özelliğinden kopamamakta, kadın için ve kadına özgü siyasal davranışlarda bulunamamaktadırlar. Bu özellik, dün olduğu gibi bugün de tüm partilerde aynı görünümünü korumaktadır. Bu konuda yapılan araştırmaların sonuçları da göstermektedir kikadın kolları yapılanması siyasi parti bünyesinde özerk bir yapı görünümü çizmemekte, partiye ve parti ideolojisine sıkı sıkıya bağlı bir yardımcı kuruluş, bir yan kuruluş olarak yer almaktadır. Kadın kolları örgütleri aracılığıyla partilere eklemlenen kadınlar, kadın olarak kendi sorunlarını ön plana çıkarmak yerine partili kimliği altında partinin sayısal olarak, siyasal ve ekonomik bakımdan büyümesine, erkeklerin daha rahat siyaset yapmalarına yardımcı olmak amacını merkeze alan bir çalışma yürütmektedirler. Buradadikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta da, görüş ayrılığı bulunan/bulunması gereken farklı partilerin, kadın kollarının gerek yapılanma olarak, gerekse çalışma alanı ve faaliyet tarzlarıyla tüm partilerde oldukça benzer bir görünüm sergilemeleridir. (Seçimlerin kazanılmasında önemli görevleri bulunan kadınların birçok gruplara ayrılması ve çeşitli özellikler taşıyan bu grupların (çalışan kadınlar, ev kadınları, eşleri herhangi bir sebeple hapishaneye düşmüş kadınlar, dul kadınlar, v.b.) kendi öz iradeleri ile belirledikleri programların hayata geçirilmesine imkân tanınması büyük önem taşımaktadır. Böylece, kadın kollarında görev alan kadınların, kadın sorunu ve kadının siyasal yaşama katılımını arttırma konularında yoğunlaşmaktan ziyade, parti kimliklerini ön planda tutarak faaliyetlerini gerçekleştirmelerinin önüne geçilmiş olacaktır.) Kısacası, kadın kollarının partilerinin genel politikalarının tartışılıp, dönüştürüldüğü ve etkilendiği bir yer olmaktan çıkıp, işlevsiz ve güçsüz bir konumda siyaset içerisinde oluşturulmuş bir yardımcı/yan yapılanma olduğu söylenebilir. Kadın kolları, kadınları siyasi mücadelenin ekseninden uzaklaştırmakta ve onları geleneksel kadınlık rollerini pekiştirici bir yapılanma içerisinde sınırlandırmaktadır. Öyle ki bu, kadın kollarının ilk kurulmaya başladığı 1960’lı yıllardan beri süregelen bir anlayıştır. Bu konuda muhafazakâr kanattan farklı bir davranış sergilemeyen sol kanadın da mevcut eril yapıyı aynen diğer partilerde olduğu gibi koruyan bir tutum sergilediğini söylemek mümkündür. Aile kurumu ve kadının ‘iyi eş’, ‘iyi anne’ve ‘iyi ev kadını’ olma konularındaki geleneksel tutumun iki kanat tarafından da adeta miras olarak devam ettirildiği ifade edilebilir. Dolayısıyla,kadın için geleneksel rol kalıpları yıkılmamış ve bu da kadınların siyasette özellikle parmakla gösterilecek kadar az sayıda yer almalarına neden olmuştur. 21. yüzyılın başında kadınların siyasal yaşam içinde eşitçi bir siyasi temsile sahip olamamaları ötesinde, yaşamın diğer alanlarında da erkeklerle eşit bir temsil ve görünüme ulaşamamaları bir demokrasi eksikliği olarak görünmektedir. Yöneticilerin bu gerçeği dikkate almaları ve erkeklerle yasal olarak eşit sayılan kadınların, siyasi arenada etkin bir şekilde siyaset yapabilmeleri için var olan siyasi yapılarını ve siyaset yapma tarzlarını yeniden gözden geçirmeleri de önemlidir.Bunun yanındakadınlarındasiyasi görüşleri ne olursa olsun,özellikle birbirleriyle ve sivil toplum kuruluşlarıyla dayanışma içinde örgütlenerek, kadın sorununa yönelik ortak projeler yaparak çözüm üretmeleri gerekmektedir. (Siyasi hayatımızda ittifakların yer alması nedeni ile partilerin kadın kolları da işbirliği içerisinde olmalı ve güçlerini birleştirici projelere yer vermelidir.) Siyaseti daha demokratik hale getirmek ve kadınların siyasal sürece eşit bir biçimde katılımını sağlamak için, siyasal partilerin kadın kolları yapılanmasının yasal düzenlemeleri çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Kadınların parti yönetim organlarına katılımları konusunda düzenlemelerin yapılması halinde, özellikle taşrada siyasal sürecin dışında kalan önemli bir kadın potansiyeli siyasete çekilmiş olacaktır. Bunun haricinde siyasal partilerin her düzeydeki karar ve yürütme organına ek olarak adaylık konusunda da kota yönteminin uygulanması gereklidir. Bugünkü yapılarıyla siyasal bir yapı görünümünden ziyade sosyal bir yapı görünümü çizen siyasi partilerin kadın kolları içerisinde de bir yenileşmeye ve yapı değişikliğine doğru gidilmelidir. Aslında siyasi parti kuruluş yapıları içinde kadın kollarının yan kollar olarak yer alması bile siyasetin erilliğini ortaya koymaktadır. Yani ‘siyaseti erkek yapar; kadınlar, kadın kolları aracılığıyla erkeklere yardımcı olurlar’ zihniyeti yerini tüm partilerde korumaktadır. Ancak kadınların adına politika üretmeyen böyle bir yapılanma, kadınları siyasette etkin özneler olmaktan alıkoymakta ve siyasetin aktörlerini erkeklerle sınırlı tutmaktadır. Bu şekildeparti içerisinde karar alma sürecine katılamayan kadın kollarının geleneksel bakış açısını sürdürerek kadınların siyasette görünür kılınmasını engellediği dahi söylenebilir.Bugün, yerel yönetimlerde ya da parlamentoda yer alan kadınların bir kısmı ise daha önce de ifade edildiği gibi erkeksi rol modelini benimseyerek (eril bir siyaset yaparak) kadın sorunlarına duyarlılıktan uzak bir siyaset yapmaktadırlar. Erkek egemen siyaset yapma tarzını benimseyen bir kadın milletvekilinin kadını bu bağlamda temsil etmesi oldukça güçtür. Dolayısıyla erkek egemen anlayışı benimsemiş kadınların siyasal arenada bir kadın politikasının belirlenmesinde etkili olacağını söylemek mümkün görünmemektedir. (Bu nedenle partinin kadın kollarının günümüz şartlarına uygun özgürlük anlayışı ile önünün açılmasına destek verilmesi ve projelerinin bu anlayış ile kabul edilmesi önemlidir.) 2 – Dışlayan Kimliğe Oynayın Bu, daha stratejik bir yöntem. Etkisi, ABD başkanlık seçimleri için partilerin aday belirleme sürecinde denenmiş. Peki, bu istenmeyen ya da “dışlayan” kimlik nedir? Yanıt: Bireylerin kendilerine yakıştırmadıkları ya da yakıştırılmasını istemedikleri kimlik olarak tanımlanıyor. Toronto Üniversitesi (Kanada) Rotman İş Yönetimi Okulu’ndan Chen-Bo Zhong, Northwestern Üniversitesi (ABD) Kellogg İş Yönetimi Okulu’ndan Adam Galinsky ve California Üniversitesi (Los Angeles) Anderson İş Yönetimi Okulu’ndan Miguel Unzueta, araştırmayı ABD Başkanlık seçimleri kampanyasında yürütmüşler. Literatürde sık başvuru alan, klasik bir çalışma. Araştırmanın vardığı sonuç özetle şu: “İnsanlara yalnızca ‘kim olmadıklarını’ hatırlatmak, farklı gruplara karşı tavırlarını değiştirebiliyor, bağlılıklarını ve siyasi tercihlerini değiştirmelerini sağlayabiliyor ve koalisyonlara zemin hazırlıyor.” Çalışma, 2007 yılında ABD Başkanlık seçimleri için partilerin aday belirleme süreci sırasında yapılmış. Araştırmacılar, “Bağımsızların iflah olmaz Demokrat ya da Cumhuriyetçileri ağlatacak duygusal nutuklarla avlanamayacaklarını” görmüşler.“Bulgularımız, daha etkili olabilmek için öbür partiye muhalefeti vurgulayan çağrılar gerektiğini, dolayısıyla ‘Demokrat olmamanın’ ya da ‘Cumhuriyetçi olmamanın’ seçim kampanyasının ana eksenleri olduğunu gösterdi” diyorlar. Çalışmada “dışlayan” kimliğin etkisi, Demokrat Parti başkan adayı seçilmeden önce Barack Obama ve rakibi Hillary Clinton arasındaki yarışta iki deneyle sınanmış. Sonuçta, dışlayan kimlik kartının, Asya kökenlilerle, “Latino” denen İtalyan, Meksikalı ve Güney Amerika kökenlilerin başlangıçta Hillary Clinton’a yönelik olan sempatilerini Obama lehine çevirecek kadar etkili olduğu ortaya çıkmış. Deneylerden birinde rastgele seçilmiş bir grup üniversite öğrencisinden, Asyalı olmalarının ABD’deki yaşamlarını nasıl etkilediğini yazmaları istenmiş. Aynı sayıdaki bir başka öğrenci grubundan istenense, “Kafkasyalı (Irkların tanımlanmasında Avrupa kökenli beyazlar böyle adlandırılıyor) olmamanın ABD’deki yaşamlarını nasıl etkilediğini yazmaları. 10 dakikalık yazı seansının ardından her iki gruba da, yazı konularıyla ilgisiz gibi görünen Obama ile Clinton’dan hangisini tercih ettikleri sorusu yöneltilmiş. Asyalı olmanın (kabullenme durumu) sonuçlarını anlatmaları istenen grubun yüzde 26’sı Obama, yüzde 68’iyse Clinton lehinde tercih belirtmiş. Kafkasyalı (beyaz) olmamanın etkileri (dışlayıcı durum) istenen gruptaki sonuçlarsa tam tersi çıkmış: yüzde 63 Obama, yüzde 26 Clinton. Latin kökenli bir öğrenci grubuyla yapılan benzer bir deney de aynı sonuçları vermiş. Latino olmanın yaşamlarına etkisini yazan öğrencilerden yüzde 26’sı Obama’yı, yüzde 58’i Clinton’ı seçmiş. Buna karşılık, Kafkasyalı olmamanın maliyeti sorulanlardan yüzde 58’i Obama’yı, yüzde 37’si Clinton’ı seçmiş.             “Sonuçta” “dışlayıcı kategorizasyon, sosyal ilişkilerde, kabullenici bağlardan (Ör: ‘Hepimiz demokratız’) bile daha güçlü bir kuvvet olabilir.” Ancak, bu dışlayıcı kimliğin vurgulanmasında ölçünün kaçırılmaması gerekiyor. Çünkü dışlayıcı kimlik üzerine kurulan bir strateji, o kimliğe sahip azınlıkla etnik çoğunluk arasındaki ilişkilerde gerilim yaratabiliyor. 3 – Can Alıcı Konuları Çalışın Seçmenlerle konuşarak, bu seçimlerde neye önem verdiklerini öğrenin. Mevcut iktidarın kalitesiyle ilgili olan büyük meseleler mi zihinlerini meşgul ediyor, yoksa geçim derdi mi? Bu konularda iyi düşünülmüş, güçlü deliller geliştirin. 4 – Rakibinizi İyi Tartın Seçime tek başınıza girmiyorsunuz. Uzmanlar, öteki adayların kampanya pozisyonlarını inceleyip, nasıl önünü kesebileceğinizi, önemli konularda sizin mesajınızın nasıl baskın çıkabileceğini düşünmenizi öneriyorlar. Ayrıca rakiplerinizin zaafları ya da örtbas etmek istedikleri skandallar üzerine gitmeniz öneriliyor ki, bizim siyasetçilerimizin bu konuda derse ihtiyaçları olmadığı aşikâr. 5 – Güç Tabanınızı İhmal Etmeyin Sizin ya da partinizin söylemine sıcak bakan ya da bakabilecek kesimleri ya da topluca hareket eden grupları belirleyin. “Çantada keklik”, “Nasılsa elleri mahkûm” demeyin, onlarla olan temaslarınızı gevşetmeyin. Kapı kapı dolaşıp oy isteyen gönüllüleri bu çekirdek grup örgütleyecektir. Bu grupları küstürmek, başarı şansını peşinen yok etmek demektir. Tabanınızı örgütledikten sonra, kararsız ya da rakip kamptaki seçmenleri davanıza kazanmak için enerjik bir kampanya yürütün. 6 – Düzenli Anket Yapın Miting nutukları ya da medyaya demeçlerin etkisine bel bağlamayın. Kampanyanızın doğru kulvarda olup olmadığını, düzenli olarak yaptıracağınız anketlerle ölçün ve gerekiyorsa rota değişikliklerinden kaçınmayın. Politik Risk Analizinin Belli aralıklarla Yapılıp Duyurulması Politik risk, bir ülkedeki politik kararların ya da politik ve toplumsal olayların bir şekilde iş iklimini etkilemesi ile yatırımcıların parasal kayba uğramaları ya da yaptıkları yatırımdan bekledikleri kadar para kazanamamaları olarak tanımlanır. Ülke riski değerlendirmesi aşağıdaki göstergelerin bir tabloya dökülerek yıllar itibarıyla izlenmesi ve olumlu veya olumsuz gelişmelerin karşılaştırmalı olarak nicel ve nitel verilerle açıklanmasıyla yapılır: İktidar partisinin programı ve iktidarda kalabilme süresi,             Politik sistemin karakteri,             Siyasi partilerin faaliyeti yönünden ülkenin seviyesi,             İktidarın sözünü tutma başarısı,             Ülke halkının beklentilerinin gerçeklerle karşılaştırılması,             Ülkeye etki eden veya edebilecek dış siyasi güçlerin olup olmadığı,             Askerlerin yönetime etki derecesi,             Organize dini ve etnik grupların siyasetteki etkinliği,             Ülkenin kanun ve düzen geleneği,             İşçi-işveren ilişkilerine hükümetin bakışı,             Devletin otoriter gücü,             Hükümet üzerindeki baskılar,             Ülkenin stratejik önemi,             Irkçı ve milliyetçi gerginlik dereceleri,             İç savaş riski olup olmadığı,             Yabancı iş adamlarının muhatap olacağı bürokrasinin kalitesi,             Hükümetin alternatifinin olup olmadığı, varsa etkinlik derecesi ve hedefi, Ülkenin uluslararası entegrasyonu, Ülkenin komşularıyla ve öncelikli ticaret ortaklarıyla ilişkileri.             (Politik risk analizinin belli sürelerde yapılması ve verilerin canlı tutulması siyasi partinin önünü görmesi açısından önemlidir. Alınan sonuçlar, parti stratejisinin hızla değiştirilmesine yardımcı olacaktır.)    7– Bir Öykünüz Olsun Seçmenlerin kalbini madde madde sıralayacağınız siyasi görüşlerinizle kazanamazsınız. Onlara kendinizi anlatacak bir öykünüz olsun. Örneğin, zor bir geçmişin getirdiği sınırları diş tırnak bir mücadeleyle kırmış olmak; çıkar çevrelerine karşı yürekli bir mücadele vermiş olmak, iktidar partisinin icraatlarına karşı verilecek cevaplarının olacağı vb. 8 – Sempatik Olun Hoşumuza gitsin gitmesin, seçmen en deneyimli olan ya da sorunlara en akılcı çözümleri üreten siyasetçiler yerine gidip oyunu kendine en yakın gördüğü adaya veriyor. Adayların karizmatik, alçakgönüllü, kibar, cana yakın ve esprili bir imaj çizmek için ellerinden geleni yapmaları öneriliyor. İnsanların elini sıkın, ailenizi ve arkadaşlarınızı seferber edin. Bir gönüllüler ordusu meydana getirin. Üzerinde yalnızca adınız ya da sloganınızın yazılı olduğu, resminizin basılı olduğu çıkartmalar, tişörtler bastırın.  Siz ve “ağzı laf yapan” gönüllü yardımcılarınız kapı kapı gezin, kalabalık yerlerde, meydanlarda mesajınızı anlatın. Birçok kişi dinlemek istemeyecektir; ama dinleyenleri tavladınız demektir. 9 – Sloganı İyi Seçin Kampanya için seçilen sloganlar kısa ve seçmen tarafından kolayca hatırlanacak türden olmalı. Tercihen kafiyeli, aliterasyonlu ya da insanların kolayca söyleyebilecekleri bir müziğe sahip olanlar seçilmeli. 10 – Seçmeninizi Sandığa Götürün Kampanyanız sırasında sarf ettiğiniz tüm emek, yaptığınız harcamalar, seçmen seçim günü oyunu kullanmazsa boşa gitti demektir. Dolayısıyla seçmeni sandığa yönlendirmek için elinizden gelen her şeyi yapın. E-maillerle ya da telefon mesajlarıyla sandığa çağırın, gerekiyorsa ulaşım araçları sağlayın. 11- Kararsızların Peşine Düşün Seçmen grupları arasında bir sıralama yapılsa, ağırlıklı bölümü kararsızlar oluşturmaktadır. Kararsızların partiye kazandırılması yönünde gerçekleştirilen kampanyalar bu yönü ile büyük önem taşımaktadır. Kampanyalar esasında üç temel amaçla yapılır. Birincisi kendi parti tabanını konsolide ederek motivasyonunu artırmaktır. Böylece tabanın partisi ile duygu bağı yenilenir. Taban harekete geçer ve daha fazla sahaya çıkar. İkincisi seçim kampanyası rakip parti seçmeninin ikna edilmesi, bilgilendirilmesi veya gönlünün kazanılması için yapılır. Daha çok uzun vadeli yatırım hedeflenir. Üçüncüsü ise kampanyalar (büyük ölçüde) kararsız seçmeni ikna edebilmek için yapılır. Küresel ölçekte yapılan araştırmalar göstermektedir ki genellikle kararsız seçmen oranı yüzde 10 civarındadır. Bu oran daha yukarıdan başlar ve yüzde 10’larda bir süre durur, fakat seçimden önceki son araştırmalarda oranın yüzde ikinin bile altına indiği görülür. Bu yüzden kararsız seçmen yerine kararını açıklamayan veya bunda tereddüt eden seçmenden bahsetmek daha doğrudur. Seçmen kendisini karar vermeye zorlayacak bir gayretin ve çabanın peşindedir. İkna edilmek ister.(Bir kişiyi herhangi bir konuda ikna etmek için şunlar gerekir;Kişiliği Oturmuş Olmak,İkna Etmek İstediğiniz Konuda Haklı Olmak,Karşı Tarafı İyi ve Doğru Analiz Etmek,Doğru Bir Beden Dili Kullanmaktır.) 12- Z Kuşağını Kazanmaya Çalışın Z kuşağı yaş aralığı bazı kaynaklar içerisinde 1996 senesinden itibaren doğan bireyler olarak biliniyor. Teknolojinin kucağında doğan bu neslin ''internet kuşağı'' şeklinde de adlandırıldığı söylenebilir. 21. Yüzyılın ilk nesli olan bu kuşak, teknolojinin ilerlemesinden ötürü diğer kuşaklar göre teknoloji ile iç içe büyüyen bir nesil olarak adlandırılabilir. Z kuşağı temsilcilerinin analitik ve hızlı düşünme metotlarının oldukça yüksek olduğunu belirtmek mümkündür. Takım çalışmalarına yatkın olmayan bu kuşağın kendilerine olan özgüvenleri yüksektir. Özgürlerdir, bağımsızdırlar ve onlar adına mümkün olmayan herhangi bir şey yoktur. Tamamen teknolojinin hâkim olduğu çağda doğmuş olmalarından ötürü teknoloji ile devamlı iç içe yaşayan bu kuşak ''internet kuşağı'' şeklinde de adlandırılmaktadır. Özveri sergileme, çaba harcama Z kuşağına göre olmayan durumlardır. Teknolojinin sayesinde bilgiye oldukça çabuk ulaştıklarından ötürü hızlı yaşamaya alışkındırlar. ‘Z Kuşağı’ 2023 Seçimlerinde Belirleyici Olacak 2023 seçimlerinde ana aktörün geleceğin seçmenleri, yani Z kuşağı olacağı ve seçimin kaderini belirleyecekleri bekleniyor. Söz konusu gençlerin 2023 seçimlerinde toplam seçmenin yüzde 12’sini oluşturacakları, bu seçmenin hassasiyet noktalarının başını "adalet ve liyakat" çekiyor. Bu gençler, "daha çevreci, daha merhametli, daha hassas, daha bilinci açık" olarak tanımlanıyor. Z kuşağının yüzde 55’inin ebeveynlerinin oy tercihlerini etkileme eğilimlerinin bulunduğu biliniyor. Yapılan araştırmalar, gençlerin yüzde 87,5’inin ise anne-babalarının kendi oy tercihlerini etkileyemeyeceğini ifade ediyor. Araştırmaya göre, gençlerin yüzde 76 gibi ezici bir çoğunluğun tercihini Instagram'dan yana yaptığını, yüzde 28’inin YouTube kullanırken, Twitter kullanma oranının ise yüzde 37’ye düştüğü belirtiliyor.  Araştırma sonuçlarına göre, Z kuşağına ulaşmak için, Gençlere dokunan, onların sorunlarına hitap eden sağlam bir içerik, sorunlarını çözmeye dönük politika önerilerinin yanı sıra; sosyal medyadaki dili yakalamak, geleneksel medyanın dilini yeni medyaya taşımakta ısrarcı olmamak gerektiği anlaşılıyor. (2023 seçimi için Z Kuşağı kabul edilen, 2000 sonrasında doğan 5 milyon 940 bin 916 seçmen oy kullanacak. Toplam seçmen içinde yüzde 11.8 oy dilimine sahip olan Z Kuşağı'nın seçimin kaderini belirleyeceği bekleniyor.)   Gençlere Ulaşmanın Yolları Yapılan araştırmalar göstermektedir ki gençlerin belli bazı koşulların gerçekleşmesi halinde parti tercihlerini ve siyasi yönelimlerini değiştirebilecekleridir. Buna göre kendi tercihlerinde internet ve TV yayınlarının etkisini daha fazla öne çıkarmaktadırlar. Dolayısıyla, internetin giderek yaygınlaştığı ve etki alanının genişlediği düşünüldüğünde siyasi partilerin bu gelişme ve eğilimlere göre kendisini değiştirmesi gerektiği açıktır. Genç ve eğitimli seçmene daha kolay ve daha ikna edici bir biçimde ulaşmak adına siyasi partilerin internet tabanlı seçim kampanyaları yürütme düşüncesine kafa yormaları gerekmektedir.Eski türden miting ve kahve ziyaretleri gibi kampanyalar halen geleneksel seçmen üzerinde etkili olsa da genç ve dinamik seçmen üzerinde bu türden kampanyaların etkisi daha sınırlıdır. Araştırmalardan elde edilen bulgular ayrıca genç ve eğitimli seçmenin, destekledikleri siyasi partinin dini konulardaki tavrını, genel seçmen profiline göre daha az dikkate aldığını göstermektedir. Geleneksel topluluklarda, toplumun önemli kurumlarından birisi olan din üzerinden yürütülecek bir siyaset tarzının etkili olabileceği düşünülse de, genç ve eğitimli seçmenler arasında böylesi bir tarzın daha az etkili olacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla siyasi partiler, özellikle genç ve dinamik seçmen kitlesi söz konusu olduğunda daha sağlam bir zemine oturan, din gibi modern dünyada kurumsal yeri daha belirgin ve sınırlı hale getirilen bir olguya merkezi önem atfetmeyen bir tarz ve yöntem geliştirmek zorundadırlar. (Ne sert bir din karşıtlığı ve ne de güçlü bir din taraftarlığı içermeyen, buna karşılık genç ve dinamik seçmenin beklentilerine uygun bir siyasi kimlik ve yönelim, siyasi partilerin seçmenlerin desteğini elde etmesine daha fazla katkı sağlayacaktır.) Özellikle kitle iletişim araçları üzerinden yürütülen kampanya ve propaganda aktivitelerinin etkisi araştırma bulgularında kendini göstermektedir. Dolayısıyla siyasi partilerin, özellikle genç ve dinamik nüfus ve seçmen söz konusu olduğunda internet, TV, basılı yayın gibi kitle iletişim araçlarını kullanarak bir kampanya geliştirmeleri ve siyasi mesajlarını bu kanallar üzerinden iletmeye çalışmaları önem kazanmaktadır. Bununla birlikte yapılan araştırmalarda seçmenin kamuoyu araştırmalarına güvenmediğini ve kamuoyu araştırma sonuçlarının kendi siyasi tercihlerini etkilemediğini ortaya koymaktadır. Anket şirketlerinin özellikle yakın tarihli seçimlerde seçim sonuçlarını tahmin etme konusunda gösterdikleri başarısızlık da böylesi bir güvensizliğin derinleşmesine katkıda bulunmuştur. Durum ne olursa olsun, görünen o ki siyasi partiler açısından kamuoyu şirketlerinin araştırmalarını kullanmak çok anlamlı değildir. Genç ve eğitimli seçmen bu araştırmaların sonuçlarına güvenmediği gibi, bu sonuçları dikkate de almamaktadır. Dolayısıyla da dikkate alınmayan sonuçlar da seçmen tercihi üzerinde belirgin bir etkiye sahip olmamaktadır. Bu nedenle de siyasi partilerin böylesi etkisiz ve sonuç getirmeyen bir seçeneğe başvurmaları, seçmen desteğini elde etmek anlamında mantıklı değildir. Ayrıca genç ve dinamik seçmen seçim sonuçları üzerinde oylarının etkili olduğunu bilerek oy kullanmakta, ancak bu oyun aynı düzeyde parti siyasetini etkilemeyeceğine inanmaktadır. Aradaki fark bir yönüyle siyasi partilere güvensizlik şeklinde de yorumlanabileceğinden, siyasi partilerin seçmenlerin güvenini kazanıcı bir tutum geliştirmeleri gerektiği söylenebilir. Özellikle kendini Kürt veya Alevi olarak tanımlayan seçmenler için bu oran daha da düşük seyrettiğinden, bu kesimin güven ve desteğinin temin edilmesi gerektiği açıktır. Öteyandan seçmenlerin oy kullanırken kendi değerleri ile parti değerleri ve partinin aday gösterdiği kişilerin kişisel değerleri arasında uyum araması dikkat edilecek hususlar arasındadır. Diğer bir ifadeyle, seçmenler kendi değerlerinin siyaset sahnesine taşınmasını istemektedir. Bir yönüyle bu durum, aynı zamanda seçmenin kendi değerleri yoluyla siyasete katılma irade ve isteğini göstermektedir. Özellikle genç ve eğitimli seçmen söz konusu olduğunda, seçmenlerin partilerinden daha kolay vazgeçebilecekleri görülmektedir. Bu dasiyasi partilerin seçmenlerin önceliklerini tespit etmesi gerektiği ve buna uygun adımlar atmasının zorunlu olduğu anlamına gelmektedir. Aynı şey parti liderinin performansı için de geçerlidir. Araştırmalardaseçmenlerin parti liderinin performansından hoşnut olmadıkları takdirde seçim ve tercihlerini gözden geçirebileceklerini göstermektedir. 12- Dar Gelirler İkna Edilmek İstiyor Dar gelirliler grubunun iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Araştırma sonuçları, %25-27 civarındaki seçmenin asgari ihtiyaçlarını karşılayamadığını belirtiyor. Yani bu kişiler karınlarını doyurmak ve ev kirasını vermek konusunda çaresiz durumdalar. Bu insanlara birisi çıkar “sıkıntılarınızı çözeceğim” algısını üretirse, dar gelirli seçmenlerin çoğu AK Partili olmasına rağmen, başka bir partiye oy vermeye hazırlar. Halkın %60’ı en önemli sorunu “ekonomi” olarak tanımlıyor. (2022) Ekonomik sıkıntıların ortadan kaldırılması yönündeki tedbirlerinin en iyi şekilde anlatılması gerekiyor. Ekonomiyi çözebileceği algısını üretemeyen bir partinin iktidar olma şansı bulunmuyor. (Ekonomiyi iyileştirmeyi hedefleyen partinin, ekonomi kurmaylarını iyi seçmesi gerekmektedir. Bu kişilerin seçmene güven vermesi büyük önem taşımaktadır.) -DEVAM EDECEK-
Ekleme Tarihi: 07 Mart 2023 - Salı

SEÇİMLERDE ÖNGÖRÜLEN STRATEJİLER-6: Başarı için seçim kazanma taktikleri…

Siyasi partiler, seçim için sürdürülen yarışın son düzlüğüne girdiklerinde, destekleyeceği parti konusunda seçimini hâlâ yapamamış olan “kararsız seçmen” kitlesini yanına çekebilmek, partiler ve son ikna çabaları için seçim bölgelerine dağılan adaylar için bu durum büyük önem taşıyor. Yurt içi ve yurt dışında yapılan birçok seçimin derinlemesine ele alındığı bu çalışma da daha önceden bilinen veya gözden kaçan hususların stratejileri ve taktikleri üzerine bir derleme yapılarak, başarıya giden yolun bulunması hedeflenmektedir.

1 – Kadınlar Kazandırıyor

Yargı, ABD’nin en saygın yükseköğrenim kurumlarından biri olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) geliyor; ama ABDBaşkanlık ya da Kongre seçimleriyle ilgili değil. MIT Şehircilik ve Planlama Bölümü’nden Prof Albert Saiz, 10 yıl önce yasayla belediye seçimlerinde partilerin aday listelerinde kadınlara en az yüzde 40 oranında yer verilmesini zorunlu kılan İspanya’da yerel seçimlerin sonuçlarını incelemiş. Araştırma, kadınların neden siyasette yeteri kadar temsil edilmediği sorusu üzerine kurulu.Saiz,üç olasılık üzerinde durmuş: Seçmenlerin erkek adayları tercih etmeleri, partilerin yeterli niteliklere sahip çok sayıda kadın aday bulmakta zorlanmaları ve kadınların parti içindeki oyunlarla kenara itilmeleri. İspanya’daki örneklerde, yasanın 2007 yılında yürürlüğe girmesinin ardından yapılan seçimlerde, kadın aday kotasını öteki partilerden yüzde on daha fazla belirleyen partiler, sandıklarda yüzde 4,2 daha fazla oy almış. Neyse ki, bizim partilerimizde başka alanlarda olmasa bile kadının en azından seçim potansiyeli konusundaki değeri kavranmış görünüyor.

Kadın Kollarının Önemi

Erkeklerle eşit haklara sahip olmaya çalışan kadınların yüzyıllardır süren ve zamanla gelişen eğitim, çalışma ve siyasal yaşamda seçme ve seçilme hakkına kavuşma mücadeleleri, bugün için özellikle çeşitli ülkelerin erkek egemen hukuksal yapısında yapılan değişiklikler sonucu önemli kazanımlar sağlamış olmakla birlikte, henüz bu haklardan erkeklerle eşit biçimde yararlanmaları konusu hiçbir ülkede yeterince çözüme kavuşturulamamıştır. Bu nedenle de kadın hakları mücadelesi halen devam etmektedir.

Türkiye’de nüfusun %51’ini oluşturan kadınların seçme haklarını kendi partisi için kullanmak isteyen ve onları bu konuda destekleyen siyasi partilerin benzer duyarlılığı, kadınların seçilme hakkının kullanılması söz konusu olduğunda göstermediklerini ve onları aktif siyasal yaşamlarında yeteri kadar desteklemediklerini, parlamento ve yerel yönetimlerdeki kadın temsili oranlarının düşüklüğüne bakarak da söylemek mümkündür. Kadınların siyasete katılımı konusunda önemli olan bir diğer nokta, kadın siyasetçi oranın artmasının tek çözüm olarak görülmesidir.

Bugünkü görünümleriyle siyasi partilerin kadın kollarının, gerek hukuksal olarak kuruluşları itibarıyla, gerekse uygulama sırasındaki çalışmalarıyla siyasetin kadınsılaştırılmasını gerçekleştirmeyi amaçlayan bir yapılanma özelliği taşıdıkları söylenemez.

İdeolojik farklılıklar dikkate alınmaksızın siyasi partilerin tamamında; halen ataerkil yapının ve geleneksel işbölümünün korunduğu ve kadınların zaman zaman yaptıkları birkaç eleştiri dışında içselleştirdikleri bu yapılanma içerisinde ‘parti kimlik’lerini ‘kadın kimlik’lerinden ön planda tutarak siyasi yelpazede simge olarak görünmeyi yeterli gördükleri, çarpıcı bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, siyasi partilerin kadın kollarının etkin bir siyasi faaliyet gerçekleştirdiklerini ifade etmek mümkün gözükmemektedir. Kadın kollarında görev alan kadınların, partilerinden onay almaksızın herhangi bir konuda görüş bildirme ve karar alma süreçlerinde etkili olmayışları, bir sosyal ve siyasal gerçeklik olarak etkisizliklerini belirleyen bir örnek oluşturmaktadır.Kadın kollarının partiler için yan bir kuruluş olarak tanımlanması ve bu bakımdan işlevsizleşmiş birgörünüme sahip oldukları ve ayrıca “kadınları siyasete hazırlayan yerler olmaktan ziyade, kadın kitlesini partiye devşirmeye yarayan yardımcı yerler olarak düşünülürler. Cinsiyete dayalı işbölümü anlayışı burada da devam eder. Bu kollar tek başına parti yönetiminden bağımsız karar alamazlar.

Siyasi partilerin benimsedikleri farklı ideolojiler nedeniyle birbirlerinden ayrı politika üretip uygulamalarına karşın, kadın kolları yapılanmasında ve çalışmalarında partilerin birbirlerinden farklı bir anlayış taşımadıkları görülmektedir. Yani kadın kolları yapılanması sağ ya da sol, liberal ya da muhafazakâr partilerin tümünde oldukça benzer özellikler taşımaktadır. Partilerin tamamında, partileri için çalışan kadın kolları, isminin de ifade ettiği gibi kadın sorununa daha duyarlı ve bu bağlamda daha sorgulayıcı ve çözüm konusunda daha talepkâr kuruluşlar olması gerekirken bu konularda oldukça yetersiz kaldıkları görülmektedir. Partileri için çalışan kadınlar, yardımcı bir kuruluş özelliğinden kopamamakta, kadın için ve kadına özgü siyasal davranışlarda bulunamamaktadırlar. Bu özellik, dün olduğu gibi bugün de tüm partilerde aynı görünümünü korumaktadır.

Bu konuda yapılan araştırmaların sonuçları da göstermektedir kikadın kolları yapılanması siyasi parti bünyesinde özerk bir yapı görünümü çizmemekte, partiye ve parti ideolojisine sıkı sıkıya bağlı bir yardımcı kuruluş, bir yan kuruluş olarak yer almaktadır. Kadın kolları örgütleri aracılığıyla partilere eklemlenen kadınlar, kadın olarak kendi sorunlarını ön plana çıkarmak yerine partili kimliği altında partinin sayısal olarak, siyasal ve ekonomik bakımdan büyümesine, erkeklerin daha rahat siyaset yapmalarına yardımcı olmak amacını merkeze alan bir çalışma yürütmektedirler. Buradadikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta da, görüş ayrılığı bulunan/bulunması gereken farklı partilerin, kadın kollarının gerek yapılanma olarak, gerekse çalışma alanı ve faaliyet tarzlarıyla tüm partilerde oldukça benzer bir görünüm sergilemeleridir. (Seçimlerin kazanılmasında önemli görevleri bulunan kadınların birçok gruplara ayrılması ve çeşitli özellikler taşıyan bu grupların (çalışan kadınlar, ev kadınları, eşleri herhangi bir sebeple hapishaneye düşmüş kadınlar, dul kadınlar, v.b.) kendi öz iradeleri ile belirledikleri programların hayata geçirilmesine imkân tanınması büyük önem taşımaktadır. Böylece, kadın kollarında görev alan kadınların, kadın sorunu ve kadının siyasal yaşama katılımını arttırma konularında yoğunlaşmaktan ziyade, parti kimliklerini ön planda tutarak faaliyetlerini gerçekleştirmelerinin önüne geçilmiş olacaktır.)

Kısacası, kadın kollarının partilerinin genel politikalarının tartışılıp, dönüştürüldüğü ve etkilendiği bir yer olmaktan çıkıp, işlevsiz ve güçsüz bir konumda siyaset içerisinde oluşturulmuş bir yardımcı/yan yapılanma olduğu söylenebilir.

Kadın kolları, kadınları siyasi mücadelenin ekseninden uzaklaştırmakta ve onları geleneksel kadınlık rollerini pekiştirici bir yapılanma içerisinde sınırlandırmaktadır. Öyle ki bu, kadın kollarının ilk kurulmaya başladığı 1960’lı yıllardan beri süregelen bir anlayıştır. Bu konuda muhafazakâr kanattan farklı bir davranış sergilemeyen sol kanadın da mevcut eril yapıyı aynen diğer partilerde olduğu gibi koruyan bir tutum sergilediğini söylemek mümkündür. Aile kurumu ve kadının ‘iyi eş’, ‘iyi anne’ve ‘iyi ev kadını’ olma konularındaki geleneksel tutumun iki kanat tarafından da adeta miras olarak devam ettirildiği ifade edilebilir. Dolayısıyla,kadın için geleneksel rol kalıpları yıkılmamış ve bu da kadınların siyasette özellikle parmakla gösterilecek kadar az sayıda yer almalarına neden olmuştur.

21. yüzyılın başında kadınların siyasal yaşam içinde eşitçi bir siyasi temsile sahip olamamaları ötesinde, yaşamın diğer alanlarında da erkeklerle eşit bir temsil ve görünüme ulaşamamaları bir demokrasi eksikliği olarak görünmektedir. Yöneticilerin bu gerçeği dikkate almaları ve erkeklerle yasal olarak eşit sayılan kadınların, siyasi arenada etkin bir şekilde siyaset yapabilmeleri için var olan siyasi yapılarını ve siyaset yapma tarzlarını yeniden gözden geçirmeleri de önemlidir.Bunun yanındakadınlarındasiyasi görüşleri ne olursa olsun,özellikle birbirleriyle ve sivil toplum kuruluşlarıyla dayanışma içinde örgütlenerek, kadın sorununa yönelik ortak projeler yaparak çözüm üretmeleri gerekmektedir. (Siyasi hayatımızda ittifakların yer alması nedeni ile partilerin kadın kolları da işbirliği içerisinde olmalı ve güçlerini birleştirici projelere yer vermelidir.)

Siyaseti daha demokratik hale getirmek ve kadınların siyasal sürece eşit bir biçimde katılımını sağlamak için, siyasal partilerin kadın kolları yapılanmasının yasal düzenlemeleri çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Kadınların parti yönetim organlarına katılımları konusunda düzenlemelerin yapılması halinde, özellikle taşrada siyasal sürecin dışında kalan önemli bir kadın potansiyeli siyasete çekilmiş olacaktır. Bunun haricinde siyasal partilerin her düzeydeki karar ve yürütme organına ek olarak adaylık konusunda da kota yönteminin uygulanması gereklidir.

Bugünkü yapılarıyla siyasal bir yapı görünümünden ziyade sosyal bir yapı görünümü çizen siyasi partilerin kadın kolları içerisinde de bir yenileşmeye ve yapı değişikliğine doğru gidilmelidir. Aslında siyasi parti kuruluş yapıları içinde kadın kollarının yan kollar olarak yer alması bile siyasetin erilliğini ortaya koymaktadır. Yani ‘siyaseti erkek yapar; kadınlar, kadın kolları aracılığıyla erkeklere yardımcı olurlar’ zihniyeti yerini tüm partilerde korumaktadır. Ancak kadınların adına politika üretmeyen böyle bir yapılanma, kadınları siyasette etkin özneler olmaktan alıkoymakta ve siyasetin aktörlerini erkeklerle sınırlı tutmaktadır. Bu şekildeparti içerisinde karar alma sürecine katılamayan kadın kollarının geleneksel bakış açısını sürdürerek kadınların siyasette görünür kılınmasını engellediği dahi söylenebilir.Bugün, yerel yönetimlerde ya da parlamentoda yer alan kadınların bir kısmı ise daha önce de ifade edildiği gibi erkeksi rol modelini benimseyerek (eril bir siyaset yaparak) kadın sorunlarına duyarlılıktan uzak bir siyaset yapmaktadırlar. Erkek egemen siyaset yapma tarzını benimseyen bir kadın milletvekilinin kadını bu bağlamda temsil etmesi oldukça güçtür. Dolayısıyla erkek egemen anlayışı benimsemiş kadınların siyasal arenada bir kadın politikasının belirlenmesinde etkili olacağını söylemek mümkün görünmemektedir. (Bu nedenle partinin kadın kollarının günümüz şartlarına uygun özgürlük anlayışı ile önünün açılmasına destek verilmesi ve projelerinin bu anlayış ile kabul edilmesi önemlidir.)

2 – Dışlayan Kimliğe Oynayın

Bu, daha stratejik bir yöntem. Etkisi, ABD başkanlık seçimleri için partilerin aday belirleme sürecinde denenmiş. Peki, bu istenmeyen ya da “dışlayan” kimlik nedir? Yanıt: Bireylerin kendilerine yakıştırmadıkları ya da yakıştırılmasını istemedikleri kimlik olarak tanımlanıyor. Toronto Üniversitesi (Kanada) Rotman İş Yönetimi Okulu’ndan Chen-Bo Zhong, Northwestern Üniversitesi (ABD) Kellogg İş Yönetimi Okulu’ndan Adam Galinsky ve California Üniversitesi (Los Angeles) Anderson İş Yönetimi Okulu’ndan Miguel Unzueta, araştırmayı ABD Başkanlık seçimleri kampanyasında yürütmüşler. Literatürde sık başvuru alan, klasik bir çalışma. Araştırmanın vardığı sonuç özetle şu: “İnsanlara yalnızca ‘kim olmadıklarını’ hatırlatmak, farklı gruplara karşı tavırlarını değiştirebiliyor, bağlılıklarını ve siyasi tercihlerini değiştirmelerini sağlayabiliyor ve koalisyonlara zemin hazırlıyor.” Çalışma, 2007 yılında ABD Başkanlık seçimleri için partilerin aday belirleme süreci sırasında yapılmış. Araştırmacılar, “Bağımsızların iflah olmaz Demokrat ya da Cumhuriyetçileri ağlatacak duygusal nutuklarla avlanamayacaklarını” görmüşler.“Bulgularımız, daha etkili olabilmek için öbür partiye muhalefeti vurgulayan çağrılar gerektiğini, dolayısıyla ‘Demokrat olmamanın’ ya da ‘Cumhuriyetçi olmamanın’ seçim kampanyasının ana eksenleri olduğunu gösterdi” diyorlar.

Çalışmada “dışlayan” kimliğin etkisi, Demokrat Parti başkan adayı seçilmeden önce Barack Obama ve rakibi Hillary Clinton arasındaki yarışta iki deneyle sınanmış. Sonuçta, dışlayan kimlik kartının, Asya kökenlilerle, “Latino” denen İtalyan, Meksikalı ve Güney Amerika kökenlilerin başlangıçta Hillary Clinton’a yönelik olan sempatilerini Obama lehine çevirecek kadar etkili olduğu ortaya çıkmış.

Deneylerden birinde rastgele seçilmiş bir grup üniversite öğrencisinden, Asyalı olmalarının ABD’deki yaşamlarını nasıl etkilediğini yazmaları istenmiş. Aynı sayıdaki bir başka öğrenci grubundan istenense, “Kafkasyalı (Irkların tanımlanmasında Avrupa kökenli beyazlar böyle adlandırılıyor) olmamanın ABD’deki yaşamlarını nasıl etkilediğini yazmaları. 10 dakikalık yazı seansının ardından her iki gruba da, yazı konularıyla ilgisiz gibi görünen Obama ile Clinton’dan hangisini tercih ettikleri sorusu yöneltilmiş. Asyalı olmanın (kabullenme durumu) sonuçlarını anlatmaları istenen grubun yüzde 26’sı Obama, yüzde 68’iyse Clinton lehinde tercih belirtmiş. Kafkasyalı (beyaz) olmamanın etkileri (dışlayıcı durum) istenen gruptaki sonuçlarsa tam tersi çıkmış: yüzde 63 Obama, yüzde 26 Clinton. Latin kökenli bir öğrenci grubuyla yapılan benzer bir deney de aynı sonuçları vermiş. Latino olmanın yaşamlarına etkisini yazan öğrencilerden yüzde 26’sı Obama’yı, yüzde 58’i Clinton’ı seçmiş. Buna karşılık, Kafkasyalı olmamanın maliyeti sorulanlardan yüzde 58’i Obama’yı, yüzde 37’si Clinton’ı seçmiş.

            “Sonuçta” “dışlayıcı kategorizasyon, sosyal ilişkilerde, kabullenici bağlardan (Ör: ‘Hepimiz demokratız’) bile daha güçlü bir kuvvet olabilir.” Ancak, bu dışlayıcı kimliğin vurgulanmasında ölçünün kaçırılmaması gerekiyor. Çünkü dışlayıcı kimlik üzerine kurulan bir strateji, o kimliğe sahip azınlıkla etnik çoğunluk arasındaki ilişkilerde gerilim yaratabiliyor.

3 – Can Alıcı Konuları Çalışın

Seçmenlerle konuşarak, bu seçimlerde neye önem verdiklerini öğrenin. Mevcut iktidarın kalitesiyle ilgili olan büyük meseleler mi zihinlerini meşgul ediyor, yoksa geçim derdi mi? Bu konularda iyi düşünülmüş, güçlü deliller geliştirin.

4 – Rakibinizi İyi Tartın

Seçime tek başınıza girmiyorsunuz. Uzmanlar, öteki adayların kampanya pozisyonlarını inceleyip, nasıl önünü kesebileceğinizi, önemli konularda sizin mesajınızın nasıl baskın çıkabileceğini düşünmenizi öneriyorlar. Ayrıca rakiplerinizin zaafları ya da örtbas etmek istedikleri skandallar üzerine gitmeniz öneriliyor ki, bizim siyasetçilerimizin bu konuda derse ihtiyaçları olmadığı aşikâr.

5 – Güç Tabanınızı İhmal Etmeyin

Sizin ya da partinizin söylemine sıcak bakan ya da bakabilecek kesimleri ya da topluca hareket eden grupları belirleyin. “Çantada keklik”, “Nasılsa elleri mahkûm” demeyin, onlarla olan temaslarınızı gevşetmeyin. Kapı kapı dolaşıp oy isteyen gönüllüleri bu çekirdek grup örgütleyecektir. Bu grupları küstürmek, başarı şansını peşinen yok etmek demektir. Tabanınızı örgütledikten sonra, kararsız ya da rakip kamptaki seçmenleri davanıza kazanmak için enerjik bir kampanya yürütün.

6 – Düzenli Anket Yapın

Miting nutukları ya da medyaya demeçlerin etkisine bel bağlamayın. Kampanyanızın doğru kulvarda olup olmadığını, düzenli olarak yaptıracağınız anketlerle ölçün ve gerekiyorsa rota değişikliklerinden kaçınmayın.

Politik Risk Analizinin Belli aralıklarla Yapılıp Duyurulması

Politik risk, bir ülkedeki politik kararların ya da politik ve toplumsal olayların bir şekilde iş iklimini etkilemesi ile yatırımcıların parasal kayba uğramaları ya da yaptıkları yatırımdan bekledikleri kadar para kazanamamaları olarak tanımlanır.

Ülke riski değerlendirmesi aşağıdaki göstergelerin bir tabloya dökülerek yıllar itibarıyla izlenmesi ve olumlu veya olumsuz gelişmelerin karşılaştırmalı olarak nicel ve nitel verilerle açıklanmasıyla yapılır:

İktidar partisinin programı ve iktidarda kalabilme süresi,

            Politik sistemin karakteri,

            Siyasi partilerin faaliyeti yönünden ülkenin seviyesi,

            İktidarın sözünü tutma başarısı,

            Ülke halkının beklentilerinin gerçeklerle karşılaştırılması,

            Ülkeye etki eden veya edebilecek dış siyasi güçlerin olup olmadığı,

            Askerlerin yönetime etki derecesi,

            Organize dini ve etnik grupların siyasetteki etkinliği,

            Ülkenin kanun ve düzen geleneği,

            İşçi-işveren ilişkilerine hükümetin bakışı,

            Devletin otoriter gücü,

            Hükümet üzerindeki baskılar,

            Ülkenin stratejik önemi,

            Irkçı ve milliyetçi gerginlik dereceleri,

            İç savaş riski olup olmadığı,

            Yabancı iş adamlarının muhatap olacağı bürokrasinin kalitesi,

            Hükümetin alternatifinin olup olmadığı, varsa etkinlik derecesi ve hedefi,

Ülkenin uluslararası entegrasyonu,

Ülkenin komşularıyla ve öncelikli ticaret ortaklarıyla ilişkileri.

            (Politik risk analizinin belli sürelerde yapılması ve verilerin canlı tutulması siyasi partinin önünü görmesi açısından önemlidir. Alınan sonuçlar, parti stratejisinin hızla değiştirilmesine yardımcı olacaktır.)   

7– Bir Öykünüz Olsun

Seçmenlerin kalbini madde madde sıralayacağınız siyasi görüşlerinizle kazanamazsınız. Onlara kendinizi anlatacak bir öykünüz olsun. Örneğin, zor bir geçmişin getirdiği sınırları diş tırnak bir mücadeleyle kırmış olmak; çıkar çevrelerine karşı yürekli bir mücadele vermiş olmak, iktidar partisinin icraatlarına karşı verilecek cevaplarının olacağı vb.

8 – Sempatik Olun

Hoşumuza gitsin gitmesin, seçmen en deneyimli olan ya da sorunlara en akılcı çözümleri üreten siyasetçiler yerine gidip oyunu kendine en yakın gördüğü adaya veriyor. Adayların karizmatik, alçakgönüllü, kibar, cana yakın ve esprili bir imaj çizmek için ellerinden geleni yapmaları öneriliyor. İnsanların elini sıkın, ailenizi ve arkadaşlarınızı seferber edin. Bir gönüllüler ordusu meydana getirin. Üzerinde yalnızca adınız ya da sloganınızın yazılı olduğu, resminizin basılı olduğu çıkartmalar, tişörtler bastırın.  Siz ve “ağzı laf yapan” gönüllü yardımcılarınız kapı kapı gezin, kalabalık yerlerde, meydanlarda mesajınızı anlatın. Birçok kişi dinlemek istemeyecektir; ama dinleyenleri tavladınız demektir.

9 – Sloganı İyi Seçin

Kampanya için seçilen sloganlar kısa ve seçmen tarafından kolayca hatırlanacak türden olmalı. Tercihen kafiyeli, aliterasyonlu ya da insanların kolayca söyleyebilecekleri bir müziğe sahip olanlar seçilmeli.

10 – Seçmeninizi Sandığa Götürün

Kampanyanız sırasında sarf ettiğiniz tüm emek, yaptığınız harcamalar, seçmen seçim günü oyunu kullanmazsa boşa gitti demektir. Dolayısıyla seçmeni sandığa yönlendirmek için elinizden gelen her şeyi yapın. E-maillerle ya da telefon mesajlarıyla sandığa çağırın, gerekiyorsa ulaşım araçları sağlayın.

11- Kararsızların Peşine Düşün

Seçmen grupları arasında bir sıralama yapılsa, ağırlıklı bölümü kararsızlar oluşturmaktadır. Kararsızların partiye kazandırılması yönünde gerçekleştirilen kampanyalar bu yönü ile büyük önem taşımaktadır. Kampanyalar esasında üç temel amaçla yapılır. Birincisi kendi parti tabanını konsolide ederek motivasyonunu artırmaktır. Böylece tabanın partisi ile duygu bağı yenilenir. Taban harekete geçer ve daha fazla sahaya çıkar. İkincisi seçim kampanyası rakip parti seçmeninin ikna edilmesi, bilgilendirilmesi veya gönlünün kazanılması için yapılır. Daha çok uzun vadeli yatırım hedeflenir. Üçüncüsü ise kampanyalar (büyük ölçüde) kararsız seçmeni ikna edebilmek için yapılır. Küresel ölçekte yapılan araştırmalar göstermektedir ki genellikle kararsız seçmen oranı yüzde 10 civarındadır. Bu oran daha yukarıdan başlar ve yüzde 10’larda bir süre durur, fakat seçimden önceki son araştırmalarda oranın yüzde ikinin bile altına indiği görülür. Bu yüzden kararsız seçmen yerine kararını açıklamayan veya bunda tereddüt eden seçmenden bahsetmek daha doğrudur. Seçmen kendisini karar vermeye zorlayacak bir gayretin ve çabanın peşindedir. İkna edilmek ister.(Bir kişiyi herhangi bir konuda ikna etmek için şunlar gerekir;Kişiliği Oturmuş Olmak,İkna Etmek İstediğiniz Konuda Haklı Olmak,Karşı Tarafı İyi ve Doğru Analiz Etmek,Doğru Bir Beden Dili Kullanmaktır.)

12- Z Kuşağını Kazanmaya Çalışın

Z kuşağı yaş aralığı bazı kaynaklar içerisinde 1996 senesinden itibaren doğan bireyler olarak biliniyor. Teknolojinin kucağında doğan bu neslin ''internet kuşağı'' şeklinde de adlandırıldığı söylenebilir. 21. Yüzyılın ilk nesli olan bu kuşak, teknolojinin ilerlemesinden ötürü diğer kuşaklar göre teknoloji ile iç içe büyüyen bir nesil olarak adlandırılabilir.

Z kuşağı temsilcilerinin analitik ve hızlı düşünme metotlarının oldukça yüksek olduğunu belirtmek mümkündür. Takım çalışmalarına yatkın olmayan bu kuşağın kendilerine olan özgüvenleri yüksektir. Özgürlerdir, bağımsızdırlar ve onlar adına mümkün olmayan herhangi bir şey yoktur. Tamamen teknolojinin hâkim olduğu çağda doğmuş olmalarından ötürü teknoloji ile devamlı iç içe yaşayan bu kuşak ''internet kuşağı'' şeklinde de adlandırılmaktadır. Özveri sergileme, çaba harcama Z kuşağına göre olmayan durumlardır. Teknolojinin sayesinde bilgiye oldukça çabuk ulaştıklarından ötürü hızlı yaşamaya alışkındırlar.

‘Z Kuşağı’ 2023 Seçimlerinde Belirleyici Olacak

2023 seçimlerinde ana aktörün geleceğin seçmenleri, yani Z kuşağı olacağı ve seçimin kaderini belirleyecekleri bekleniyor. Söz konusu gençlerin 2023 seçimlerinde toplam seçmenin yüzde 12’sini oluşturacakları, bu seçmenin hassasiyet noktalarının başını "adalet ve liyakat" çekiyor. Bu gençler, "daha çevreci, daha merhametli, daha hassas, daha bilinci açık" olarak tanımlanıyor. Z kuşağının yüzde 55’inin ebeveynlerinin oy tercihlerini etkileme eğilimlerinin bulunduğu biliniyor. Yapılan araştırmalar, gençlerin yüzde 87,5’inin ise anne-babalarının kendi oy tercihlerini etkileyemeyeceğini ifade ediyor. Araştırmaya göre, gençlerin yüzde 76 gibi ezici bir çoğunluğun tercihini Instagram'dan yana yaptığını, yüzde 28’inin YouTube kullanırken, Twitter kullanma oranının ise yüzde 37’ye düştüğü belirtiliyor. 

Araştırma sonuçlarına göre, Z kuşağına ulaşmak için, Gençlere dokunan, onların sorunlarına hitap eden sağlam bir içerik, sorunlarını çözmeye dönük politika önerilerinin yanı sıra; sosyal medyadaki dili yakalamak, geleneksel medyanın dilini yeni medyaya taşımakta ısrarcı olmamak gerektiği anlaşılıyor. (2023 seçimi için Z Kuşağı kabul edilen, 2000 sonrasında doğan 5 milyon 940 bin 916 seçmen oy kullanacak. Toplam seçmen içinde yüzde 11.8 oy dilimine sahip olan Z Kuşağı'nın seçimin kaderini belirleyeceği bekleniyor.)

 

Gençlere Ulaşmanın Yolları

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki gençlerin belli bazı koşulların gerçekleşmesi halinde parti tercihlerini ve siyasi yönelimlerini değiştirebilecekleridir. Buna göre kendi tercihlerinde internet ve TV yayınlarının etkisini daha fazla öne çıkarmaktadırlar. Dolayısıyla, internetin giderek yaygınlaştığı ve etki alanının genişlediği düşünüldüğünde siyasi partilerin bu gelişme ve eğilimlere göre kendisini değiştirmesi gerektiği açıktır. Genç ve eğitimli seçmene daha kolay ve daha ikna edici bir biçimde ulaşmak adına siyasi partilerin internet tabanlı seçim kampanyaları yürütme düşüncesine kafa yormaları gerekmektedir.Eski türden miting ve kahve ziyaretleri gibi kampanyalar halen geleneksel seçmen üzerinde etkili olsa da genç ve dinamik seçmen üzerinde bu türden kampanyaların etkisi daha sınırlıdır.

Araştırmalardan elde edilen bulgular ayrıca genç ve eğitimli seçmenin, destekledikleri siyasi partinin dini konulardaki tavrını, genel seçmen profiline göre daha az dikkate aldığını göstermektedir. Geleneksel topluluklarda, toplumun önemli kurumlarından birisi olan din üzerinden yürütülecek bir siyaset tarzının etkili olabileceği düşünülse de, genç ve eğitimli seçmenler arasında böylesi bir tarzın daha az etkili olacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla siyasi partiler, özellikle genç ve dinamik seçmen kitlesi söz konusu olduğunda daha sağlam bir zemine oturan, din gibi modern dünyada kurumsal yeri daha belirgin ve sınırlı hale getirilen bir olguya merkezi önem atfetmeyen bir tarz ve yöntem geliştirmek zorundadırlar. (Ne sert bir din karşıtlığı ve ne de güçlü bir din taraftarlığı içermeyen, buna karşılık genç ve dinamik seçmenin beklentilerine uygun bir siyasi kimlik ve yönelim, siyasi partilerin seçmenlerin desteğini elde etmesine daha fazla katkı sağlayacaktır.)

Özellikle kitle iletişim araçları üzerinden yürütülen kampanya ve propaganda aktivitelerinin etkisi araştırma bulgularında kendini göstermektedir. Dolayısıyla siyasi partilerin, özellikle genç ve dinamik nüfus ve seçmen söz konusu olduğunda internet, TV, basılı yayın gibi kitle iletişim araçlarını kullanarak bir kampanya geliştirmeleri ve siyasi mesajlarını bu kanallar üzerinden iletmeye çalışmaları önem kazanmaktadır.

Bununla birlikte yapılan araştırmalarda seçmenin kamuoyu araştırmalarına güvenmediğini ve kamuoyu araştırma sonuçlarının kendi siyasi tercihlerini etkilemediğini ortaya koymaktadır. Anket şirketlerinin özellikle yakın tarihli seçimlerde seçim sonuçlarını tahmin etme konusunda gösterdikleri başarısızlık da böylesi bir güvensizliğin derinleşmesine katkıda bulunmuştur. Durum ne olursa olsun, görünen o ki siyasi partiler açısından kamuoyu şirketlerinin araştırmalarını kullanmak çok anlamlı değildir. Genç ve eğitimli seçmen bu araştırmaların sonuçlarına güvenmediği gibi, bu sonuçları dikkate de almamaktadır. Dolayısıyla da dikkate alınmayan sonuçlar da seçmen tercihi üzerinde belirgin bir etkiye sahip olmamaktadır. Bu nedenle de siyasi partilerin böylesi etkisiz ve sonuç getirmeyen bir seçeneğe başvurmaları, seçmen desteğini elde etmek anlamında mantıklı değildir.

Ayrıca genç ve dinamik seçmen seçim sonuçları üzerinde oylarının etkili olduğunu bilerek oy kullanmakta, ancak bu oyun aynı düzeyde parti siyasetini etkilemeyeceğine inanmaktadır. Aradaki fark bir yönüyle siyasi partilere güvensizlik şeklinde de yorumlanabileceğinden, siyasi partilerin seçmenlerin güvenini kazanıcı bir tutum geliştirmeleri gerektiği söylenebilir. Özellikle kendini Kürt veya Alevi olarak tanımlayan seçmenler için bu oran daha da düşük seyrettiğinden, bu kesimin güven ve desteğinin temin edilmesi gerektiği açıktır.

Öteyandan seçmenlerin oy kullanırken kendi değerleri ile parti değerleri ve partinin aday gösterdiği kişilerin kişisel değerleri arasında uyum araması dikkat edilecek hususlar arasındadır. Diğer bir ifadeyle, seçmenler kendi değerlerinin siyaset sahnesine taşınmasını istemektedir. Bir yönüyle bu durum, aynı zamanda seçmenin kendi değerleri yoluyla siyasete katılma irade ve isteğini göstermektedir. Özellikle genç ve eğitimli seçmen söz konusu olduğunda, seçmenlerin partilerinden daha kolay vazgeçebilecekleri görülmektedir. Bu dasiyasi partilerin seçmenlerin önceliklerini tespit etmesi gerektiği ve buna uygun adımlar atmasının zorunlu olduğu anlamına gelmektedir. Aynı şey parti liderinin performansı için de geçerlidir. Araştırmalardaseçmenlerin parti liderinin performansından hoşnut olmadıkları takdirde seçim ve tercihlerini gözden geçirebileceklerini göstermektedir.

12- Dar Gelirler İkna Edilmek İstiyor

Dar gelirliler grubunun iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Araştırma sonuçları, %25-27 civarındaki seçmenin asgari ihtiyaçlarını karşılayamadığını belirtiyor. Yani bu kişiler karınlarını doyurmak ve ev kirasını vermek konusunda çaresiz durumdalar. Bu insanlara birisi çıkar “sıkıntılarınızı çözeceğim” algısını üretirse, dar gelirli seçmenlerin çoğu AK Partili olmasına rağmen, başka bir partiye oy vermeye hazırlar. Halkın %60’ı en önemli sorunu “ekonomi” olarak tanımlıyor. (2022) Ekonomik sıkıntıların ortadan kaldırılması yönündeki tedbirlerinin en iyi şekilde anlatılması gerekiyor. Ekonomiyi çözebileceği algısını üretemeyen bir partinin iktidar olma şansı bulunmuyor. (Ekonomiyi iyileştirmeyi hedefleyen partinin, ekonomi kurmaylarını iyi seçmesi gerekmektedir. Bu kişilerin seçmene güven vermesi büyük önem taşımaktadır.)

-DEVAM EDECEK-

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.