İzzet Sarı
Köşe Yazarı
İzzet Sarı
 

Fırıldakçı!

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer top oynarken, eski hamam içinde… Horozlar tellal iken, pireler hamal iken…’ diye başlayan ve devam eden bir çocuk hikayesi vardı eski yıllarda. Hikayenin devamında ise; ‘Bir köy kurmuş keçiler, kurt köye muhtar olmuş, elini veren kolunu almış, diken verenin gülünü almış, damla verenin selini almış, kovan kovan balını almış. Bir kurtmuş ki sormayın… Talkım vermiş ele, salkımı almış yele, ilk lokmayı aşırmış, ikincisinde çomar. Karşısına dikilmiş, kapanmış mı kapılar... Kapıyı bırakıp sapı tutmuş, balı bırakmış, hapı yutmuş…’ Çocuk hikayesi işte. Bu hikayeyi eskiden analar babalar çocuklarını uyutmak için dakikalarca ayaklarında sallarmış sonunda uyuturlarmış… Günümüzde de bizleri uyutmak için etrafımızda o kadar çok hikaye anlatan var ki sormayın gitsin. Bizim jenerasyon ve öncekiler bu hikayeleri iyi bilir. Renkli fotoğrafların olmadığı, çocukların ve gençlerin oyuncakları da farklıydı o yıllarda. Hiçbir şey sanal değildi. Sanallık sadece çocuk hikayelerindeydi hikayelerdeydi. Birde eskiden Topaç satan satıcılar vardı. Heybesini çocuk oyuncaklarıyla doldurup mahalle mahalle, köy köy gezip oyuncak satan satıcılara halk arasında fırıldakçı denirdi o yıllarda. ‘Fırıldakçı’ diye tabir ettiğimiz tipler toplumun her kesiminde mevcut; bizim meslekte dahi bir sürü fırıldakçı türedi. Aslında hepimiz etrafımızdaki bu tiplerin nasıl insanlar olduğunu çok iyi biliyoruzdur. Lakin kimse ayıp olmasın diye edebinden ve aile terbiyesinden yüzüne karşı bir şey demiyordur! Bu tipler karşısındaki insanları aptal yerine koyarlar veya koyduklarını sanırlar. Bu tipler bir süre işlerini yürütür ama bir süre sonra foyaları ortaya çıkınca da ortadan kaybolurlar. Bilseler ki oradan ayrıldıklarında arkalarından nelerin konuşulduğunu! Bilseler ki çevresindeki insanların o’nun ne kadar haysiyetsiz ve omurgasız olduğunu konuştuklarını! İnan insan içine çıkamazlar! Gerçi bizim bahsettiğimiz edep, ahlak, yerel kültür, haysiyet, şeref eskidendi. O yılların ayrı bir değeri ve tadı vardı. O yıllardaki dostluklar daha samimi ve çok kıymetliydi. Bunun dinle, laiklikle, çağdaşlıkla falan ilgisi de yok. Bunun bana göre tek açıklaması olabilir o da aile eğitimi. Tabi ki eğitim sadece ailede de bitmiyor. Aile, okul, cemiyet hayatı vs. komple bir sistemin adı bu aslında. Buna eski adamlar ‘edep’ derlerdi. Peki eski, değerli insanlar başka ne derdi. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla…” GÜNÜN SÖZÜ “İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayatımız için fırıldak olmaya gerek yok.” (Muhsin Yazıcıoğlu)
Ekleme Tarihi: 16 Eylül 2025 -Salı

Fırıldakçı!

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer top oynarken, eski hamam içinde…

Horozlar tellal iken, pireler hamal iken…’ diye başlayan ve devam eden bir çocuk hikayesi vardı eski yıllarda.

Hikayenin devamında ise;

‘Bir köy kurmuş keçiler, kurt köye muhtar olmuş, elini veren kolunu almış, diken verenin gülünü almış, damla verenin selini almış, kovan kovan balını almış. Bir kurtmuş ki sormayın…

Talkım vermiş ele, salkımı almış yele, ilk lokmayı aşırmış, ikincisinde çomar. Karşısına dikilmiş, kapanmış mı kapılar... Kapıyı bırakıp sapı tutmuş, balı bırakmış, hapı yutmuş…’

Çocuk hikayesi işte.

Bu hikayeyi eskiden analar babalar çocuklarını uyutmak için dakikalarca ayaklarında sallarmış sonunda uyuturlarmış…

Günümüzde de bizleri uyutmak için etrafımızda o kadar çok hikaye anlatan var ki sormayın gitsin.

Bizim jenerasyon ve öncekiler bu hikayeleri iyi bilir.

Renkli fotoğrafların olmadığı, çocukların ve gençlerin oyuncakları da farklıydı o yıllarda.

Hiçbir şey sanal değildi. Sanallık sadece çocuk hikayelerindeydi hikayelerdeydi.

Birde eskiden Topaç satan satıcılar vardı.

Heybesini çocuk oyuncaklarıyla doldurup mahalle mahalle, köy köy gezip oyuncak satan satıcılara halk arasında fırıldakçı denirdi o yıllarda.

‘Fırıldakçı’ diye tabir ettiğimiz tipler toplumun her kesiminde mevcut; bizim meslekte dahi bir sürü fırıldakçı türedi.

Aslında hepimiz etrafımızdaki bu tiplerin nasıl insanlar olduğunu çok iyi biliyoruzdur. Lakin kimse ayıp olmasın diye edebinden ve aile terbiyesinden yüzüne karşı bir şey demiyordur!

Bu tipler karşısındaki insanları aptal yerine koyarlar veya koyduklarını sanırlar. Bu tipler bir süre işlerini yürütür ama bir süre sonra foyaları ortaya çıkınca da ortadan kaybolurlar.

Bilseler ki oradan ayrıldıklarında arkalarından nelerin konuşulduğunu! Bilseler ki çevresindeki insanların o’nun ne kadar haysiyetsiz ve omurgasız olduğunu konuştuklarını! İnan insan içine çıkamazlar!

Gerçi bizim bahsettiğimiz edep, ahlak, yerel kültür, haysiyet, şeref eskidendi.

O yılların ayrı bir değeri ve tadı vardı. O yıllardaki dostluklar daha samimi ve çok kıymetliydi.

Bunun dinle, laiklikle, çağdaşlıkla falan ilgisi de yok. Bunun bana göre tek açıklaması olabilir o da aile eğitimi.

Tabi ki eğitim sadece ailede de bitmiyor. Aile, okul, cemiyet hayatı vs. komple bir sistemin adı bu aslında.

Buna eski adamlar ‘edep’ derlerdi.

Peki eski, değerli insanlar başka ne derdi.

“Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla…”

GÜNÜN SÖZÜ

“İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayatımız için fırıldak olmaya gerek yok.” (Muhsin Yazıcıoğlu)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.