Av. Merve Acar
Köşe Yazarı
Av. Merve Acar
 

İstanbul Sözleşmesi yaşatır mı?

“Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Hepimizin bildiği, çokça tartıştığı adıyla İstanbul Sözleşmesi.  İstanbul sözleşmesinin amacı aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddet mağdurlarını korumaya yönelik tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. Şiddete başvurmak zaten Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur. Sözleşme açıkça; “fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddet mağdurlarını korumak, bu şiddeti ortadan kaldırmak için gerekli tedbirleri alın” der. Aileyi ortadan kaldırmak değil, ailenin içindeki şiddeti ortadan kaldırmak niyeti vardır.  Kimileri ise İstanbul Sözleşmesini çok yanlış anlıyor. “İstanbul Sözleşmesi Türk aile yapısına uygun değil” diyenler var. Kadına ve çocuğa şiddet uygulamak mı Türk aile yapısıdır? Şiddete başvurmak, hele ki karşı koyamayacak durumda olana karşı şiddete başvurmak bizim kültürümüzde ayıplanan, hatta toplumca dışlanan davranışlardandır.  “İstanbul Sözleşmesi, eşcinselliğe özendiriyor.” diyenler var. İnsanların cinsel yönelimleri konusunda karar verebilme hakkı, zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa kapsamında koruma altına alınmıştır. İstanbul sözleşmesinin konusu değildir. Sözleşmede geçen “toplumsal cinsiyet” tamlaması, toplumda kadına ve erkeğe dayatılan rollerden söz etmektedir. “Kadın, çocuğa bakar, ev temizler, yemek yapar, erkek dışarda çalışır, eve para getirir” diye bildiğimiz o meşhur bakış açısı. Bunun adı iş bölümüdür ve aile içinde kimin hangi işleri yapacağına, bütün aile bireyleri kendi istekleri ve diğerlerinin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, birlikte karar verirler. Sağlıklı olan, olması gereken ve İstanbul Sözleşmesinin hedefinde olan budur.   Diğer bir konu ise İstanbul sözleşmesinin icra edilebilir hükümler içermemesidir. Yani Sözleşme sadece tedbir alınması gereken konuları belirler. Üye devletlere “bu konularda tedbir alın” der. Türkiye Cumhuriyeti, bu konudaki tedbirleri 20.03.2012’de yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine dair kanunla ve Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bir takım değişikliklerle almıştır. İstanbul Sözleşmesi’ndeki imza geri çekilmiş olsa da, söz konusu kanunlar hala yürürlüktedir. Tam anlamıyla uygulanmak zorundadır.  Her gün aldığımız aile içi şiddet ve kadın cinayeti haberlerine bakıldığında, kanunların hala yeterli olmadığını ve maalesef olan kanunların uygulanmasında bazı problemler yaşandığını görüyoruz. Her gün sayısı artan aile içi şiddet ve kadın cinayeti vakaları, suçun birebir mağduru olmayan kadınlar da dahi korkulara, travmalara ve psikolojik sorunlara yol açıyor.  Geldiğimiz noktada vaka sayılarının azaltılması için tedbirler alınması acil bir zorunluluk. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet konusunda daha fazla, tabir yerindeyse daha sert kurallara ve bunların hakkıyla uygulanmasına ihtiyacımız var. Ancak yeterli değil. Kanuni düzenlemeler yapılıp, uygulamadaki sorunlar ortadan kaldırılırken, işin sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla ilgili olarak otoriteye, sivil toplum kuruluşlarına, vakıflara, derneklere çok büyük roller düşüyor. Ancak bu da yeterli değil. Şiddeti tamamen hayatımızdan çıkarmanın yolu okullarımızın, mahallelerimizin, evlerimizin içinde… Burada hepimizin, tüm toplumun çok önemli bir görevi var. Her şeyden önce kız ya da erkek diye ayırmadan, çocuklarımızı sevgiyle, saygıyla, toplumsal cinsiyetin bizlere biçtiği rolleri onlara dayatmadan, çatışmadan, kavgadan ve şiddetten uzak tutarak yetiştirmemiz gerekiyor.  İstanbul Sözleşmesi tek başına yaşat(a)maz, yaşatacak olan bizleriz. Şiddetin tamamen yok olduğu günlere kavuşmak dileğiyle..
Ekleme Tarihi: 20 Ocak 2022 - Perşembe

İstanbul Sözleşmesi yaşatır mı?

“Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Hepimizin bildiği, çokça tartıştığı adıyla İstanbul Sözleşmesi.  İstanbul sözleşmesinin amacı aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddet mağdurlarını korumaya yönelik tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. Şiddete başvurmak zaten Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur. Sözleşme açıkça; “fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddet mağdurlarını korumak, bu şiddeti ortadan kaldırmak için gerekli tedbirleri alın” der. Aileyi ortadan kaldırmak değil, ailenin içindeki şiddeti ortadan kaldırmak niyeti vardır.  Kimileri ise İstanbul Sözleşmesini çok yanlış anlıyor. “İstanbul Sözleşmesi Türk aile yapısına uygun değil” diyenler var. Kadına ve çocuğa şiddet uygulamak mı Türk aile yapısıdır? Şiddete başvurmak, hele ki karşı koyamayacak durumda olana karşı şiddete başvurmak bizim kültürümüzde ayıplanan, hatta toplumca dışlanan davranışlardandır.  “İstanbul Sözleşmesi, eşcinselliğe özendiriyor.” diyenler var. İnsanların cinsel yönelimleri konusunda karar verebilme hakkı, zaten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa kapsamında koruma altına alınmıştır. İstanbul sözleşmesinin konusu değildir. Sözleşmede geçen “toplumsal cinsiyet” tamlaması, toplumda kadına ve erkeğe dayatılan rollerden söz etmektedir. “Kadın, çocuğa bakar, ev temizler, yemek yapar, erkek dışarda çalışır, eve para getirir” diye bildiğimiz o meşhur bakış açısı. Bunun adı iş bölümüdür ve aile içinde kimin hangi işleri yapacağına, bütün aile bireyleri kendi istekleri ve diğerlerinin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, birlikte karar verirler. Sağlıklı olan, olması gereken ve İstanbul Sözleşmesinin hedefinde olan budur.   Diğer bir konu ise İstanbul sözleşmesinin icra edilebilir hükümler içermemesidir. Yani Sözleşme sadece tedbir alınması gereken konuları belirler. Üye devletlere “bu konularda tedbir alın” der. Türkiye Cumhuriyeti, bu konudaki tedbirleri 20.03.2012’de yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine dair kanunla ve Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bir takım değişikliklerle almıştır. İstanbul Sözleşmesi’ndeki imza geri çekilmiş olsa da, söz konusu kanunlar hala yürürlüktedir. Tam anlamıyla uygulanmak zorundadır.  Her gün aldığımız aile içi şiddet ve kadın cinayeti haberlerine bakıldığında, kanunların hala yeterli olmadığını ve maalesef olan kanunların uygulanmasında bazı problemler yaşandığını görüyoruz. Her gün sayısı artan aile içi şiddet ve kadın cinayeti vakaları, suçun birebir mağduru olmayan kadınlar da dahi korkulara, travmalara ve psikolojik sorunlara yol açıyor.  Geldiğimiz noktada vaka sayılarının azaltılması için tedbirler alınması acil bir zorunluluk. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet konusunda daha fazla, tabir yerindeyse daha sert kurallara ve bunların hakkıyla uygulanmasına ihtiyacımız var. Ancak yeterli değil. Kanuni düzenlemeler yapılıp, uygulamadaki sorunlar ortadan kaldırılırken, işin sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla ilgili olarak otoriteye, sivil toplum kuruluşlarına, vakıflara, derneklere çok büyük roller düşüyor. Ancak bu da yeterli değil. Şiddeti tamamen hayatımızdan çıkarmanın yolu okullarımızın, mahallelerimizin, evlerimizin içinde… Burada hepimizin, tüm toplumun çok önemli bir görevi var. Her şeyden önce kız ya da erkek diye ayırmadan, çocuklarımızı sevgiyle, saygıyla, toplumsal cinsiyetin bizlere biçtiği rolleri onlara dayatmadan, çatışmadan, kavgadan ve şiddetten uzak tutarak yetiştirmemiz gerekiyor.  İstanbul Sözleşmesi tek başına yaşat(a)maz, yaşatacak olan bizleriz. Şiddetin tamamen yok olduğu günlere kavuşmak dileğiyle..
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.