Ahmet Tek
Köşe Yazarı
Ahmet Tek
 

Rektöre Yeri Öptürmek!

Prof. Dr. Mazhar Bağlı’yı birçoğunuz tanır; en azından ismini duymuş, yüzünü görmüşsünüzdür. Bir dönem sıklıkla tv ekranlarında arzı endam ederdi. Sosyoloji profesörü, 25. Dönem Ak Parti Şanlıurfa milletvekili, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nin eski rektörü. Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Bülbülü Öldürmek Neden Adil Değildir, Haldun'un Gölgesi, Modern Bilinç ve Mahremiyet, Modernizme Direnen Estetik, Türkiye'de Töre ve Namus Cinayetleri kitaplarının yazarı. Halen Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji bölümünde Uygulamalı Sosyoloji alanında öğretim üyesi. Mazhar Hoca, birkaç gündür bir görüntü nedeniyle gündemde. Öyle bir görüntü ki, akıl alır gibi değil. İzlerken ürperdim. Sadece ürpermedim, korktum, üzüldüm, ah ettim, vah ettim. Bir duygudan başka bir duyguya savruldum. Öylesine sarsıcıydı görüntüler. Türkiye’yi ayağa kaldıracak denli sarsıcı… Komik bir yanını görsem, “Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?” diye sorardım. Olay, dört yıl önce meydana gelmiş. Ne var ki görüntüler yeni ortaya çıkmış. Latin Amerika’da çekilmiş bol aksiyonlu Hollywood filmlerinden fırlamış fragman sandım. Güneydoğu’da bir yer, muhtemelen Mazhar Hoca’nın memleketi Halfeti civarı olabilir. Olay yerindeki kişilerin kıyafetinden böyle tahminde bulunuyorum. İddiaya göre, Mazhar Bağlı, yol kontrolü yapan jandarmalar tarafından “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle durdurulmuş. Sonra yüz üstü yere yatırılmış olmalı ki, üstü başı, yüzü gözü, ayakkabısına kadar toza bulanmış. Ben böyle ifade ediyorum ama görüntülere dikkatli baktığımda ilk cümlem “Mazhar Hoca’ya yeri öptürmüşler” oldu. Görüntüde Mazhar Hoca’nın üzerine hiddetle yürüyen bir jandarma var, boylu poslu biri. Yine meslektaşına destek vermek için hocanın üzerine yürüyen bir başka jandarma var. Yüksek perdeden efelenmeler, bağırıp çağırmalar. Sonra görüntüye bir kelepçe giriyor, jandarma elindeki kelepçeyi, Mazhar Hoca’nın burnuna doğru sallıyor. Utanç verici bir durum. Mazhar Hoca’ya yapıldığı için değil. Kime yapılırsa yapılsın, çirkin bir eylem. Üslupsuzluğun, kabalığın sergilendiği bir eylem. Görüntüde daha fazlası var. Mazhar Hoca kameraya bağırıyor: “Eski rektörüm. Kendi arabamla giderken hiçbir gerekçe yokken beni durdurup yere yatırdılar. Yalan söylüyorlar, hiç kaçtığım yok. Şu üstüme başıma bakın. Ben bunu jandarmaya ödeteceğim.” Prof. Dr. Beşir Atalay’ın İçişleri Bakanlığına yeni başladığı 2007 yılında, bir yabancı heyetle birlikte otobüsle Kapadokya’ya gidiyorduk. Kapadokya’ya döneceğimiz yol ayrımına birkaç kilometre kala yol tıkanmıştı. Trafik kazası olduğunu düşündüm. Yavaş yavaş yol alıyorduk. Sonra çok sayıda jandarma gördüm. Büyük bir kaza olmalı dedim. Kazaya dair belirti yoktu. Araçlar durduruluyor ve arama yapılıyordu. Bu kez, büyük çaplı uyuşturucu ihbarı alınmış veya bir hapishaneden toplu firar olmuştur diye sebep uydurdum. Hiçbiri değilmiş. Rutin uygulamaymış, jandarma yol kontrolü yapıyormuş, kimliklere bakıyormuş. Turizm sezonunda Kapadokya’ya gelen turistlerin karşısına çıkan ilk manzara peri bacaları yerine bu görüntüler oluyordu. Araç içinde kimlik kontrolü yapılmasını beklerken bunalmış, sıkılmış turistler için unutulmaz bir deneyim(!) Bu tür uygulamalardan oldum olası rahatsızımdır. Torosların eteğinde küçük bir beldede başımıza gelen bir olay var ki, gerçekten trajikomik. Günde 3-5 aracın bile uğramadığı bir beldenin girişinde jandarma aracımızı durdurdu. Kimliklerimiz ve sürücü belgemiz istendi. Bir yerlere bilgi iletildi. 10 dakika kadar bekleyişten sonra beldeye girdik. Trajikomik olan burası değil, beldeden çıkarken de durdurulmamızdı. Henüz 2-3 saat geçmemiş, geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Aynı işlem tekrarlandı. Durduran da aynı ekip. Araçta üç kişiydik, birimiz emekli emniyet müdürü, birimiz araştırmacı, birimiz gazeteci… “Az önce kontrol ettiniz ya!” dedik. “Olabilir, bizim görevimiz kontrol. Böyle emir alıyoruz” dediler. Üzücü bir durumdu, acı acı güldük. Ramazan’ın ilk cuması için Ankara’nın Ulus semtinde Gençlik Parkı’nın karşısındaki Melike Hatun Camii’ne gittim. Ezana daha yarım saat kadar vardı. Ama öyle kalabalık, öyle kalabalık ki, sanki Ankara buraya akın etmiş gibiydi. Hacı Bayram’a mı gitseydim, orası bu kadar kalabalık değildir, diye aklımdan geçirdim. Hava güzeldi, caminin geniş avlusu ve bahçesi seccadelerini serip namazı bekleyen müminlerle doluydu. Ben içeriye girmek için ilerledim. Kapının önünde bir yığılma, olacak şey değil. Meğer polisler kapı girişinde üst kontrolü yapıyormuş. Sıra bana geldi. Üstümü arayan polise “Bu arama niye yapılıyor?” diye sordum. “Cumhurbaşkanı gelecek” dedi. Tahmin etmiştim. Daha önce de benzerlerini yaşamıştım. Ramazan’ın ilk cuması, tarih 24 Mart 2023. Türkiye’nin başkentinde, en büyük camisine ibadet için gelenlerin üstleri aranıyor. Önce elliyorlar, sonra içeriye bırakıyorlar. Normal zannediliyor. Bana normal gelmiyor; ne eski rektör ve milletvekilinin maruz kaldığı muamele, ne de camiye girerken üstümün aranması… Üstümüze ne yapışırsa öylece kalıyor. Rahatsızlık bile duymaz olduk. Suyu yavaş yavaş ısıtılan ve haşlanarak can vereceğinden habersiz kurbağa misali. Nedir bu hal, derimiz mi kalınlaştı? Tarih: 12 Kasım 2016. “Türkiye son yıllarda, son 14 yılı bir kenara koyuyorum, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönem yaşamamıştır" diyen kimdi? Türkiye Yüzyılı mı demiştiniz! Günün Sözü: Olayları olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.   Not: En yaşlı gazetemizin yukarıda sözünü ettiğim olaya ilişkin başlığı şöyle: “Eski AKP Milletvekili Mazhar Bağlı, yol uygulaması sırasında görevli jandarmaya el kaldırıp, tehdit etti.” Özgür basın, doğru haber, fikri takip, medya etiği mi demiştiniz!
Ekleme Tarihi: 24 Nisan 2023 - Pazartesi

Rektöre Yeri Öptürmek!

Prof. Dr. Mazhar Bağlı’yı birçoğunuz tanır; en azından ismini duymuş, yüzünü görmüşsünüzdür. Bir dönem sıklıkla tv ekranlarında arzı endam ederdi. Sosyoloji profesörü, 25. Dönem Ak Parti Şanlıurfa milletvekili, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nin eski rektörü. Başkanlık Sistemi ve Türkiye, Bülbülü Öldürmek Neden Adil Değildir, Haldun'un Gölgesi, Modern Bilinç ve Mahremiyet, Modernizme Direnen Estetik, Türkiye'de Töre ve Namus Cinayetleri kitaplarının yazarı. Halen Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji bölümünde Uygulamalı Sosyoloji alanında öğretim üyesi.

Mazhar Hoca, birkaç gündür bir görüntü nedeniyle gündemde. Öyle bir görüntü ki, akıl alır gibi değil. İzlerken ürperdim. Sadece ürpermedim, korktum, üzüldüm, ah ettim, vah ettim. Bir duygudan başka bir duyguya savruldum. Öylesine sarsıcıydı görüntüler. Türkiye’yi ayağa kaldıracak denli sarsıcı… Komik bir yanını görsem, “Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?” diye sorardım.

Olay, dört yıl önce meydana gelmiş. Ne var ki görüntüler yeni ortaya çıkmış. Latin Amerika’da çekilmiş bol aksiyonlu Hollywood filmlerinden fırlamış fragman sandım. Güneydoğu’da bir yer, muhtemelen Mazhar Hoca’nın memleketi Halfeti civarı olabilir. Olay yerindeki kişilerin kıyafetinden böyle tahminde bulunuyorum.

İddiaya göre, Mazhar Bağlı, yol kontrolü yapan jandarmalar tarafından “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle durdurulmuş. Sonra yüz üstü yere yatırılmış olmalı ki, üstü başı, yüzü gözü, ayakkabısına kadar toza bulanmış. Ben böyle ifade ediyorum ama görüntülere dikkatli baktığımda ilk cümlem “Mazhar Hoca’ya yeri öptürmüşler” oldu.

Görüntüde Mazhar Hoca’nın üzerine hiddetle yürüyen bir jandarma var, boylu poslu biri. Yine meslektaşına destek vermek için hocanın üzerine yürüyen bir başka jandarma var. Yüksek perdeden efelenmeler, bağırıp çağırmalar. Sonra görüntüye bir kelepçe giriyor, jandarma elindeki kelepçeyi, Mazhar Hoca’nın burnuna doğru sallıyor.

Utanç verici bir durum. Mazhar Hoca’ya yapıldığı için değil. Kime yapılırsa yapılsın, çirkin bir eylem. Üslupsuzluğun, kabalığın sergilendiği bir eylem. Görüntüde daha fazlası var. Mazhar Hoca kameraya bağırıyor: “Eski rektörüm. Kendi arabamla giderken hiçbir gerekçe yokken beni durdurup yere yatırdılar. Yalan söylüyorlar, hiç kaçtığım yok. Şu üstüme başıma bakın. Ben bunu jandarmaya ödeteceğim.”

Prof. Dr. Beşir Atalay’ın İçişleri Bakanlığına yeni başladığı 2007 yılında, bir yabancı heyetle birlikte otobüsle Kapadokya’ya gidiyorduk. Kapadokya’ya döneceğimiz yol ayrımına birkaç kilometre kala yol tıkanmıştı. Trafik kazası olduğunu düşündüm. Yavaş yavaş yol alıyorduk. Sonra çok sayıda jandarma gördüm. Büyük bir kaza olmalı dedim. Kazaya dair belirti yoktu. Araçlar durduruluyor ve arama yapılıyordu. Bu kez, büyük çaplı uyuşturucu ihbarı alınmış veya bir hapishaneden toplu firar olmuştur diye sebep uydurdum.

Hiçbiri değilmiş. Rutin uygulamaymış, jandarma yol kontrolü yapıyormuş, kimliklere bakıyormuş. Turizm sezonunda Kapadokya’ya gelen turistlerin karşısına çıkan ilk manzara peri bacaları yerine bu görüntüler oluyordu. Araç içinde kimlik kontrolü yapılmasını beklerken bunalmış, sıkılmış turistler için unutulmaz bir deneyim(!)

Bu tür uygulamalardan oldum olası rahatsızımdır. Torosların eteğinde küçük bir beldede başımıza gelen bir olay var ki, gerçekten trajikomik. Günde 3-5 aracın bile uğramadığı bir beldenin girişinde jandarma aracımızı durdurdu. Kimliklerimiz ve sürücü belgemiz istendi. Bir yerlere bilgi iletildi. 10 dakika kadar bekleyişten sonra beldeye girdik.

Trajikomik olan burası değil, beldeden çıkarken de durdurulmamızdı. Henüz 2-3 saat geçmemiş, geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Aynı işlem tekrarlandı. Durduran da aynı ekip. Araçta üç kişiydik, birimiz emekli emniyet müdürü, birimiz araştırmacı, birimiz gazeteci… “Az önce kontrol ettiniz ya!” dedik. “Olabilir, bizim görevimiz kontrol. Böyle emir alıyoruz” dediler. Üzücü bir durumdu, acı acı güldük.

Ramazan’ın ilk cuması için Ankara’nın Ulus semtinde Gençlik Parkı’nın karşısındaki Melike Hatun Camii’ne gittim. Ezana daha yarım saat kadar vardı. Ama öyle kalabalık, öyle kalabalık ki, sanki Ankara buraya akın etmiş gibiydi. Hacı Bayram’a mı gitseydim, orası bu kadar kalabalık değildir, diye aklımdan geçirdim.

Hava güzeldi, caminin geniş avlusu ve bahçesi seccadelerini serip namazı bekleyen müminlerle doluydu. Ben içeriye girmek için ilerledim. Kapının önünde bir yığılma, olacak şey değil. Meğer polisler kapı girişinde üst kontrolü yapıyormuş. Sıra bana geldi. Üstümü arayan polise “Bu arama niye yapılıyor?” diye sordum. “Cumhurbaşkanı gelecek” dedi. Tahmin etmiştim. Daha önce de benzerlerini yaşamıştım.

Ramazan’ın ilk cuması, tarih 24 Mart 2023. Türkiye’nin başkentinde, en büyük camisine ibadet için gelenlerin üstleri aranıyor. Önce elliyorlar, sonra içeriye bırakıyorlar. Normal zannediliyor. Bana normal gelmiyor; ne eski rektör ve milletvekilinin maruz kaldığı muamele, ne de camiye girerken üstümün aranması…

Üstümüze ne yapışırsa öylece kalıyor. Rahatsızlık bile duymaz olduk. Suyu yavaş yavaş ısıtılan ve haşlanarak can vereceğinden habersiz kurbağa misali. Nedir bu hal, derimiz mi kalınlaştı?

Tarih: 12 Kasım 2016. “Türkiye son yıllarda, son 14 yılı bir kenara koyuyorum, hiçbir dönemde bu kadar özgür, bu kadar huzurlu, bu kadar rahat bir dönem yaşamamıştır" diyen kimdi? Türkiye Yüzyılı mı demiştiniz!

Günün Sözü: Olayları olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.

 

Not: En yaşlı gazetemizin yukarıda sözünü ettiğim olaya ilişkin başlığı şöyle:

“Eski AKP Milletvekili Mazhar Bağlı, yol uygulaması sırasında görevli jandarmaya el kaldırıp, tehdit etti.”

Özgür basın, doğru haber, fikri takip, medya etiği mi demiştiniz!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.