İrfan Ünver Nasrattınoğlu
Köşe Yazarı
İrfan Ünver Nasrattınoğlu
 

Göktürk İmparatoru Heykeli

Çin Halk Cumhuriyeti’nin konuğu olarak, 1982, 1984, 1986 ve 1997 yıllarında dört kez Çin’e gittim. Rehberler eşliğinde Pekin’den, Şanghay’a, Kanton eyaletinden Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne, gönlümce ve hiçbir kısıtlama olmadan gezdim, gördüm ve yazdım. İlk seyahatimden döner dönmez kaleme aldığım notlarımı, “Urumçi’den Pekin’e Çin Gezi Notları” adlı kitabımda yayımladım. Ama sonraki üç seyahat notlarım, hâlâ, kitap bütünlüğünde yayımlanmayı bekliyor.  Dördüncü seyahatimdeki saptamalarımdan bazılarını anlattığım dostlarım, “bunları mutlaka yayınlamalısın” dedikleri için, ilginç olan kimi notlarımı ANKHABER okurları için yayımlamak isterim. Ancak öncelikle hayli ilgi gören, Göktürk İmparatorunun heykelinden söz edeceğim. GANSU EYALETİ Sincan Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan)’ndeki gezimizin sonuna gelmiştik. Tren istasyonuna giderek, Urumçi-Şanghay treninde yerimizi almıştık. Bu trenin 3 gün 4 gecede Şanghay’a ulaşacağını söylemişlerdi. Ama biz Gansu Eyaleti’nde trenden inecektik. 4 kişilik bir yataklı vagonda benimle birlikte  rehberlerim Van ve Tien vardı. Vagonlar ve kompartmanlar tıka basa doluydu ve koridorlarda yolculuk edenler vardı. Trenimiz saat 20.45 de hareket etmişti. İki yanımızda dağlar, önümüzde alabildiğine çöl vardı. Uzunluğu 2000 km. olan Tanrı (Tiyanşan) Dağları bitmek bilmiyordu. Biraz yol kat ettikten sonra  vagonun altındaki iki kanepenin birine ben, ötekine Van uzanmış, Tien de üst kata yatmıştı… Yorgunluk, rayların sesi ve trenin gürültüsü ile ne kadar uyunabilirse o kadar uyuklamıştık… Sabah saatsabahı 10.25’te Liuyuan garına girmiştik. Trenden inenler ve binenler arasında batılı turistler de vardı. Artık Gansu Eyaleti’ndeydik… Bu eyaletin yüzölçümü 390 bin km. kare, nüfusu 24 milyondu. Hanlar batıya buradan geçip gitmişlerdi. Sarı Nehir’in batı geçidi buradaydı. Bu nehrin uzunluğu 1600 km. en derin yeri 25 km. idi. Liuyuan istasyonunda bizi, Çin Halk Siyasi Danışma Meclisi Gansu Eyaleti temsilcileri karşılamışlardı. Onlarla birlikte 5 kişi olan büyük bir çölde 130 km. kat ederek DUNHUANG kentine ulaşmıştık.  DUNHUANG Dunhuang 20 bin nüfuslu bir kentti. Burası tarihte Gua Du (kavun kenti) adıyla tanınıyordu. Han hanedanı bu kenti hem askeri hem de tarımsal bölge olarak geliştirmişti. Tarihi Çin Seddi buradan başlıyor, Pekin’e kadar uzanıyordu.  M.S.4.yüzyılda Si Leang hanedanı, burayı başkent yapmıştı. Benim ısrarla buraya gelmek isteyişimin nedeni tarihi Dunhuang Mağaralarını görmekti. Zira bu mağaraları görmek için dünyanın her yerinden turistler geliyorlardı. Mogao Mağaraları da denilen Dunhuang mağaraları ya da Bin Buda Mağaraları,  Dunhuang şehrinin 25 km güneydoğusunda Mingsha dağı eteklerinde bulunmaktadır. Bu mağaralarda 492 tane tapınak vardır. Tarihi İpek Yolu'nun üzerinde önemli bir vahada yer alan mağaralarda bin yıllık bir dilimi kapsayan süreç içinde yapılmış Budist sanatın en seçkin örnekleri bulunmaktadır. Budist yeraltı mabetlerinin yapımına 366 yılında başlanmış ve uzun süre çeşitli heykel ve sanat eserlerini saklamak amacıyla kullanılmıştır. Mogao mağaraları Longmen yeraltı odaları ve Yungang yeraltı odaları ile birlikte Çin'in en bilinen Budist yeraltı odalarından ve en ünlü antik heykel sitlerinden biridir. Söylentiye göre, 366 yılında Lezun adlı bir Budist rahip Dunhuang’a gelir. Mingsha Dağı’na bakarken altın ışıklar arasında binlerce Buda gördüğü kanısına kapılan Lezun, bu görüntüden ilham alarak ilk mağara kazısına başlar. Zamanla mağaraların sayısı artar, Tang Hanedanı dönemine gelindiğinde bölgede binin üzerinde mağara bulunduğu saptanır. Sade bir yaşamı ilke edinen Budist rahipler aydınlanma arayışlarının bir parçası olarak bu mağaralarda inzivaya çekilmiştir. 4-14. yüzyıl arasında rahipler batıdan topladıkları heykelleri Dunhuang'a getirmiş, yolu buradan geçen gezginler arkalarında çeşitli duvar resimleri bırakmıştır. Duvar resimleri toplam 42000 metrekare alanı kaplamaktadır. 11. yüzyıldan itibaren mağaralar duvarlarla kapatılarak değerli, hasara uğramış elyazmaları, kutsal eşyalar için depo olarak kullanmaya başlamışlardır. Açılan mağaralarla ilgili incelemeler şunu ortaya koymuşlardı: *Hat sanatı ile ilgili çok değerli eserler vardı. *Mağara resimleri buradaki yaşantının göstergesiydi. *Budizmin kutsal kitapları burada bulunmuştu. Burası budizmin merkeziydi. *Burası misyonerlerin cirit attıkları yerdi.  * Buradaki eserlerde batı etkisi de görülüyordu. *Burada 1000 yıllık kültür harmanı bulunmaktaydı. *Batılılar burası için “sanat deposu” demişlerdi. *”Dünyanın en uzun resim galerisi” diyenler de olmuştu. *Bir İngiliz bilim adamı “eyeri ve üzengiyi Çinliler icat etti” demişti. *Mağaralarda ipek üretimi de resmediliyordu. Benim Dunhuang’a vardığımda mağaraların yüzde onuna yakın bir kısmı açılmıştı. Çünkü mağaraları açarken, ne mağaranın doğal yapısına ve de mağara içerisindeki etnolojik ve arkeolojik eserlere zarar verilmiyordu. 20. yüzyılın sonlarına doğru Japonlar bir İpek Yolu dizi filmi çekmek için Çin yönetimi ile temasa geçmişler ve gerekli izni koparmışlardı. Fakat buna karşılık, onlar da Dunhuang’da modern bir müze inşa edeceklerdi. Türkiye’de de ilgiyle izlenen bu dizi filmde de belirtildiği gibi, Dunhuang İpek Yolu’nun merkezinde bulunuyordu. Müzede gördüğüm heykeller ve aldığım bilgiler, adeta başımı döndürmüştü. Göktürk İmparatorluğu dönemini yansıtan heykeller, mağaralarda gördüğüm dans eden insan figürleri ve rehberlerin bana anlattıkları gerçekler bana şunu göstermişti. Türk tarihinin kökeni buradaydı. Buradaki açılmış olan mağaraları ve müzede toplanan sanat eserlerini, ülkemizin bütün bilim dallarındaki uzmanlar, topluca buraya gelerek görmeli, incelemeli ve bir karara vararak, tarihimizi yeniden yazmaya başlamalıdırlar. Cennet mekân Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, 9 ciltlik Türk Kültür Tarihine Giriş adlı eserini, büyük ölçüde Çin kaynaklarına dayanarak yazmıştı ve maalesef, eserini tamamlamaya zaman bulamadan ebedi aleme göç etmişti. Devletimizin ilgili bakanlıkları da konuyu ele almalı ve Çinli bilim adamlarıyla da işbirliği yapılarak, gerçek Türk tarihi, Türk Kültür Tarihi yazılmaya başlanmalıdır… 220 numaralı ve başka mağaralarda Uygur, Göktürk dansları, musikişinaslar ile ilgili görüntüler ve kalıntılar vardı ve bunların miktarı da çoktu. Müzeyi gezerken, camekan içerisinde gördüğüm bir heykelin önünde donup kalmıştım. Bu heykelin sağ el parmakları, MHP kurucusu merhum Alparslan Türkeş’in ülkemize tanıttığı bozkurt selamı yapıyordu ve altında “6. yy. Zafer” yazılıydı. Rehberime sorduğumda,bu bir Göktürk imparatorunun heykeli demişti?... Fotoğraf çekmek yasaktı! “Bu heykelin fotoğrafını almadan buradan gitmem” dedim. Olurdu olmazdı derken, iki saatten fazla zaman geçmişti. Rehberlerim, foto için Pekin’e telefon edip, benim ısrarımı bildirerek izin almışlardı. Ancak, beher poz foto için 10 Dolar ödemem şartı ile izin verilmişti ama, fotoğrafı onlar çekip, basılacak kartları otele getireceklerdi!...
Ekleme Tarihi: 28 Mayıs 2022 - Cumartesi

Göktürk İmparatoru Heykeli

Çin Halk Cumhuriyeti’nin konuğu olarak, 1982, 1984, 1986 ve 1997 yıllarında dört kez Çin’e gittim. Rehberler eşliğinde Pekin’den, Şanghay’a, Kanton eyaletinden Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne, gönlümce ve hiçbir kısıtlama olmadan gezdim, gördüm ve yazdım. İlk seyahatimden döner dönmez kaleme aldığım notlarımı, “Urumçi’den Pekin’e Çin Gezi Notları” adlı kitabımda yayımladım. Ama sonraki üç seyahat notlarım, hâlâ, kitap bütünlüğünde yayımlanmayı bekliyor.  Dördüncü seyahatimdeki saptamalarımdan bazılarını anlattığım dostlarım, “bunları mutlaka yayınlamalısın” dedikleri için, ilginç olan kimi notlarımı ANKHABER okurları için yayımlamak isterim. Ancak öncelikle hayli ilgi gören, Göktürk İmparatorunun heykelinden söz edeceğim. GANSU EYALETİ Sincan Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan)’ndeki gezimizin sonuna gelmiştik. Tren istasyonuna giderek, Urumçi-Şanghay treninde yerimizi almıştık. Bu trenin 3 gün 4 gecede Şanghay’a ulaşacağını söylemişlerdi. Ama biz Gansu Eyaleti’nde trenden inecektik. 4 kişilik bir yataklı vagonda benimle birlikte  rehberlerim Van ve Tien vardı. Vagonlar ve kompartmanlar tıka basa doluydu ve koridorlarda yolculuk edenler vardı. Trenimiz saat 20.45 de hareket etmişti. İki yanımızda dağlar, önümüzde alabildiğine çöl vardı. Uzunluğu 2000 km. olan Tanrı (Tiyanşan) Dağları bitmek bilmiyordu. Biraz yol kat ettikten sonra  vagonun altındaki iki kanepenin birine ben, ötekine Van uzanmış, Tien de üst kata yatmıştı… Yorgunluk, rayların sesi ve trenin gürültüsü ile ne kadar uyunabilirse o kadar uyuklamıştık… Sabah saatsabahı 10.25’te Liuyuan garına girmiştik. Trenden inenler ve binenler arasında batılı turistler de vardı. Artık Gansu Eyaleti’ndeydik… Bu eyaletin yüzölçümü 390 bin km. kare, nüfusu 24 milyondu. Hanlar batıya buradan geçip gitmişlerdi. Sarı Nehir’in batı geçidi buradaydı. Bu nehrin uzunluğu 1600 km. en derin yeri 25 km. idi. Liuyuan istasyonunda bizi, Çin Halk Siyasi Danışma Meclisi Gansu Eyaleti temsilcileri karşılamışlardı. Onlarla birlikte 5 kişi olan büyük bir çölde 130 km. kat ederek DUNHUANG kentine ulaşmıştık.  DUNHUANG Dunhuang 20 bin nüfuslu bir kentti. Burası tarihte Gua Du (kavun kenti) adıyla tanınıyordu. Han hanedanı bu kenti hem askeri hem de tarımsal bölge olarak geliştirmişti. Tarihi Çin Seddi buradan başlıyor, Pekin’e kadar uzanıyordu.  M.S.4.yüzyılda Si Leang hanedanı, burayı başkent yapmıştı. Benim ısrarla buraya gelmek isteyişimin nedeni tarihi Dunhuang Mağaralarını görmekti. Zira bu mağaraları görmek için dünyanın her yerinden turistler geliyorlardı. Mogao Mağaraları da denilen Dunhuang mağaraları ya da Bin Buda Mağaraları,  Dunhuang şehrinin 25 km güneydoğusunda Mingsha dağı eteklerinde bulunmaktadır. Bu mağaralarda 492 tane tapınak vardır. Tarihi İpek Yolu'nun üzerinde önemli bir vahada yer alan mağaralarda bin yıllık bir dilimi kapsayan süreç içinde yapılmış Budist sanatın en seçkin örnekleri bulunmaktadır. Budist yeraltı mabetlerinin yapımına 366 yılında başlanmış ve uzun süre çeşitli heykel ve sanat eserlerini saklamak amacıyla kullanılmıştır. Mogao mağaraları Longmen yeraltı odaları ve Yungang yeraltı odaları ile birlikte Çin'in en bilinen Budist yeraltı odalarından ve en ünlü antik heykel sitlerinden biridir. Söylentiye göre, 366 yılında Lezun adlı bir Budist rahip Dunhuang’a gelir. Mingsha Dağı’na bakarken altın ışıklar arasında binlerce Buda gördüğü kanısına kapılan Lezun, bu görüntüden ilham alarak ilk mağara kazısına başlar. Zamanla mağaraların sayısı artar, Tang Hanedanı dönemine gelindiğinde bölgede binin üzerinde mağara bulunduğu saptanır. Sade bir yaşamı ilke edinen Budist rahipler aydınlanma arayışlarının bir parçası olarak bu mağaralarda inzivaya çekilmiştir. 4-14. yüzyıl arasında rahipler batıdan topladıkları heykelleri Dunhuang'a getirmiş, yolu buradan geçen gezginler arkalarında çeşitli duvar resimleri bırakmıştır. Duvar resimleri toplam 42000 metrekare alanı kaplamaktadır. 11. yüzyıldan itibaren mağaralar duvarlarla kapatılarak değerli, hasara uğramış elyazmaları, kutsal eşyalar için depo olarak kullanmaya başlamışlardır. Açılan mağaralarla ilgili incelemeler şunu ortaya koymuşlardı: *Hat sanatı ile ilgili çok değerli eserler vardı. *Mağara resimleri buradaki yaşantının göstergesiydi. *Budizmin kutsal kitapları burada bulunmuştu. Burası budizmin merkeziydi. *Burası misyonerlerin cirit attıkları yerdi.  * Buradaki eserlerde batı etkisi de görülüyordu. *Burada 1000 yıllık kültür harmanı bulunmaktaydı. *Batılılar burası için “sanat deposu” demişlerdi. *”Dünyanın en uzun resim galerisi” diyenler de olmuştu. *Bir İngiliz bilim adamı “eyeri ve üzengiyi Çinliler icat etti” demişti. *Mağaralarda ipek üretimi de resmediliyordu. Benim Dunhuang’a vardığımda mağaraların yüzde onuna yakın bir kısmı açılmıştı. Çünkü mağaraları açarken, ne mağaranın doğal yapısına ve de mağara içerisindeki etnolojik ve arkeolojik eserlere zarar verilmiyordu. 20. yüzyılın sonlarına doğru Japonlar bir İpek Yolu dizi filmi çekmek için Çin yönetimi ile temasa geçmişler ve gerekli izni koparmışlardı. Fakat buna karşılık, onlar da Dunhuang’da modern bir müze inşa edeceklerdi. Türkiye’de de ilgiyle izlenen bu dizi filmde de belirtildiği gibi, Dunhuang İpek Yolu’nun merkezinde bulunuyordu. Müzede gördüğüm heykeller ve aldığım bilgiler, adeta başımı döndürmüştü. Göktürk İmparatorluğu dönemini yansıtan heykeller, mağaralarda gördüğüm dans eden insan figürleri ve rehberlerin bana anlattıkları gerçekler bana şunu göstermişti. Türk tarihinin kökeni buradaydı. Buradaki açılmış olan mağaraları ve müzede toplanan sanat eserlerini, ülkemizin bütün bilim dallarındaki uzmanlar, topluca buraya gelerek görmeli, incelemeli ve bir karara vararak, tarihimizi yeniden yazmaya başlamalıdırlar. Cennet mekân Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, 9 ciltlik Türk Kültür Tarihine Giriş adlı eserini, büyük ölçüde Çin kaynaklarına dayanarak yazmıştı ve maalesef, eserini tamamlamaya zaman bulamadan ebedi aleme göç etmişti. Devletimizin ilgili bakanlıkları da konuyu ele almalı ve Çinli bilim adamlarıyla da işbirliği yapılarak, gerçek Türk tarihi, Türk Kültür Tarihi yazılmaya başlanmalıdır… 220 numaralı ve başka mağaralarda Uygur, Göktürk dansları, musikişinaslar ile ilgili görüntüler ve kalıntılar vardı ve bunların miktarı da çoktu. Müzeyi gezerken, camekan içerisinde gördüğüm bir heykelin önünde donup kalmıştım. Bu heykelin sağ el parmakları, MHP kurucusu merhum Alparslan Türkeş’in ülkemize tanıttığı bozkurt selamı yapıyordu ve altında “6. yy. Zafer” yazılıydı. Rehberime sorduğumda,bu bir Göktürk imparatorunun heykeli demişti?... Fotoğraf çekmek yasaktı! “Bu heykelin fotoğrafını almadan buradan gitmem” dedim. Olurdu olmazdı derken, iki saatten fazla zaman geçmişti. Rehberlerim, foto için Pekin’e telefon edip, benim ısrarımı bildirerek izin almışlardı. Ancak, beher poz foto için 10 Dolar ödemem şartı ile izin verilmişti ama, fotoğrafı onlar çekip, basılacak kartları otele getireceklerdi!...
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.