Dursun Erkılıç
Köşe Yazarı
Dursun Erkılıç
 

Söylenceden gerçeğe: Kıtlık

  Belli bir yaşın üzerindekiler babasından, dedesinden, annesinden, ninesinden ‘kıtlık’ söylenceleri duymuştur. Yamalı libasların bir moda gibi insan bedenini sardığı, açlığın yoksunluğu dövdüğü dönemlerde, kıtlık, virüs salgını gibi can alıyormuş!   Hititlerden beri   “Bir ‘Proto Türk’ hikayesi: Hititler -2: Sanki bugün: Savaş kıtlık, göç ve çöküş!” başlıklı yazımda bir kıtlık vurgusu da vardı. (11 Nisan 2022) Araştırmacı, tarihçi, numismat ve koleksiyoner Osman Zafer Yavuz’un anlattığı M.Ö. 14. yüzyıl ortalarındaki manzara şöyleydi: “… o yıllarda yaşanan iklim değişikliği akıl almaz boyutta bir kuraklığı başlattı. Öyle ki Avrupa, Anadolu ve Asya adeta yanmaktaydı. Sıcaklıklar artmış, buzullar erimiş ve taşkın akan nehirler durulmuş vaziyetteydi. (…) Zincirleme insan selleri Kafkaslardan, Trakya’dan Anadolu ve Bereketli Hilal’e doğru akmaya devam ediyordu. Yıllardır aynı yerden hiç ayrılmamış ve bulunduğu yerde medeniyet teşkil etmiş halklar yer değiştiriyor, konargöçer hale geliyor ya da nehir ağızlarına, lagünlerine yerleşerek dar alanlarda kısıtlı tarım, avcılık ve toplayıcılık ile günü kurtarmaya çalışıyordu. Tabi ki her yerde durum bu değildi. Hatti ülkesi yani Anatolia (Güneşin doğduğu ülke) halen verimli arazileri olan, su rezervleri ile de değerli konumdaydı. Fırat Dicle havzası ve Mısır’da çok iyi durumdaydı. Nil taşkınları halen değerli araziler sunmaktaydı. Hititler her ne kadar çok uzun zamandır savaşıyor olsalar da iklim değişikliği sorunlarını ciddi boyutta yaşamamaktaydı.”   Sonra ne oldu?   Sonra vahim şeyler yaşanmış… Osman Zafer Yavuz’un anlattığına göre; “Atı evcilleştiren, Anadolu’ya tarım ve ticaret kimliği kazandıran, devlet geleneği düzenini yerleştiren Proto Türk Hititlerdi” ama (zamanla) “Barbar Deniz kavimleri kentleri yakıp yıkmış, ekinleri yağmalamış, medeniyet adına geride bir şey bırakmamışlardı.”   Ukrayna gibi   Yukarıdaki satırlar milattan öncenin 14. yılına kadar gidebilir ama bugün Ukrayna’da yaşananlarla o kadar büyük benzerlik gösteriyor ki… Dünyanın en bereketli toprakları, Rusya ve Amerika ile yancılarının hedefi olmuş durumda. Türkiye’nin büyük çabalarıyla Ukrayna’nın limanlarda 20 milyon ton buğdayı imdada yetişecek ama gerçek şu ki ‘malı’ kim kaparsa önümüzdeki kışı tok geçirecek! Çünkü…   Kıtlık geliyor!   Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) verilerine göre, tahıl fiyatları akıl almaz oranlarda artarken, tahılı tekelinde bulunduran üç-beş ülke, silahtan daha etkili bir gücü elinde bulunduruyor. Çünkü… Buğdayının Ukrayna’dan temin eden ülkeler, savaşın devam etmesi halinde ağır bir kıtlıkla karşı karşıya kalabilecek… Ukraynalı çiftçilerin bir kısmının savaşa katılması, ölmesi ve diğerlerinin bir kısmının da ülkeyi terk etmesi ise ayrı bir sorun. Çünkü… Ukrayna’daki tarım alanlarının büyük bölümü boş kaldı…   Durum vahim   Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) Direktörü Arnaud Petit’ye göre durum vahim: -Ukrayna'dan buğday ithal eden ülkeler, savaşın devam etmesi halinde Temmuz ayından itibaren kıtlıkla karşılaşabilir. Türkiye kendi önlemini alıyordur diye ummak isteriz…   Bir acı gerçek   İngiltere kaynaklı bir habere göre de Ukrayna’dan buğday ve arpa sevkiyatının kesintiye uğraması önemli hububat sorunlarına yol açacak. ABD’nin Suriye’de buğday silolarını hedef alan saldırıları… 2020’de Beyrut limanında yaşanan patlama sonrası Lübnan’da ana tahıl silolarının tahrip olması… İklim değişikliğinin küresel boyutta kuraklığa sebep olması… Gibi gelişmeler de dikkate alındığında şu acı gerçeği söylemek şart oluyor: -İnsanlığı karanlık günler bekliyor! * ‘Çevre’nize iyi bakın! 5 Haziran Dünya Çevre Günü, bu alanda yine çok önemli görüş ve değerlendirmeler ile önerilerin gündeme gelmesine vesile oldu. Çevre konusu, özellikle son 50 yılda bir sorun olarak dünyanın gündeminde. 1972’de BM’nin el attığı çevre sorunları, Ankara’da 30-31 Mayıs 2022’de düzenlenen EKO İKLİM: Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesinde en geniş biçimde ele alındı. Bu süreçte çok önemli görüşler, değerlendirmeler, öneriler getirilirken uyarılar da yapıldı. Artık kaynaklarını yenileyemeyen dünyada tüm canlılar için tehlike sinyalleri yükseliyor. Çölleşme, biyolojik çeşitliliğin azalması, ormansızlaşma, ozon tabakasının tahribatı, asit yağmurları, hava, su ve toprak kirliliği, tehlikeli atıklar, doğal kaynakların tükenmesi, deniz ve okyanus kirliliği, okyanusların asitlenmesi gibi küresel alanda öne çıkan çevre sorunlarının çözülmesi gerekiyor. “Çevre kirliliğini önlemek için neler yapabiliriz” diye kafa yorunca yapılacak işlerin hiç de zor olmadığını görüyoruz. Şöyle: Çöpleri doğaya atmayacağız. Kağıt, cam, plastik gibi atıkların geri dönüşümünü sağlayacağız. Ev ve fabrika bacalarında filtre kullanacağız. Yeşil alanları çoğaltıp orman tahribatını durduracağız. Ozon tabakasına zarar veren ürünlerden kaçınacağız. Egzozların yol açtığı etkiyi azaltmak için toplu taşımaya yönelmek, hayvanların kontrolsüz avlanmasını önlemek, yenilenebilir enerji kaynaklarını arttırmak, naylon poşet kullanımını en aza indirmek, tıbbi atıkları su ve toprağa karıştırmadan imha etmek, sanayi bölgelerinde atık su arıtma tesisleri kurmak gibi önlemler de çevreyi koruma ve sağlıklı bir yaşam alanı oluşturmada büyük önem taşımaktadır. Son bir söz etmek gerekirse, ‘çevrenize iyi bakın’ derim! * İklim değişikliği ve ‘Türkiye Vizyonu’ Çevre açısından en önemli konulardan biri olan iklim değişikliği, Türkiye’nin de gündeminde. Hem de en üst düzeyde ele alınıyor, değerlendiriliyor… Dünyanın, 1. ve 2. Dünya Savaşlarının ardından yaşadığı en büyük siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal kırılmaların, sancılarının içinde olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,  Kabine Toplantısı’nın ardından millete seslenirken, “İklim Değişikliğiyle Mücadele Türkiye Modeli Vizyon Belgesi”nden söz etti. Bilim ve teknolojide üniversitelerden araştırma merkezlerine kadar tüm imkanların yeşil kalkınma seferberliğine dahil edildiğini belirten Erdoğan, “Ticarette, sera gazı emisyonlarının ticareti sistemini kurduk, kuruyoruz” dediği konuşmasında şunları vurguladı: -Özel sektörümüzün önüne yeni fırsatlar açıyoruz. -Finansmanda, temiz üretim modellerine yönelik yatırımları destekleyerek ülkemizin cazibe merkezi haline gelmesine katkı veriyoruz. -Afetlerde, vatandaşlarımızın iklim krizinin yol açtığı yıkımlardan gördükleri zararları hızla telafi ederek mağduriyetlerin önüne geçiyoruz. -Eğitimde önümüzdeki dönemden itibaren yeşil dönüşüm hamlesinin tüm eğitim öğretim kademelerinde müfredata girmesini sağlıyoruz.
Ekleme Tarihi: 15 Haziran 2022 - Çarşamba

Söylenceden gerçeğe: Kıtlık

 

Belli bir yaşın üzerindekiler babasından, dedesinden, annesinden, ninesinden ‘kıtlık’ söylenceleri duymuştur.

Yamalı libasların bir moda gibi insan bedenini sardığı, açlığın yoksunluğu dövdüğü dönemlerde, kıtlık, virüs salgını gibi can alıyormuş!

 

Hititlerden beri

 

“Bir ‘Proto Türk’ hikayesi: Hititler -2: Sanki bugün: Savaş kıtlık, göç ve çöküş!” başlıklı yazımda bir kıtlık vurgusu da vardı. (11 Nisan 2022)

Araştırmacı, tarihçi, numismat ve koleksiyoner Osman Zafer Yavuz’un anlattığı M.Ö. 14. yüzyıl ortalarındaki manzara şöyleydi:

“… o yıllarda yaşanan iklim değişikliği akıl almaz boyutta bir kuraklığı başlattı. Öyle ki Avrupa, Anadolu ve Asya adeta yanmaktaydı. Sıcaklıklar artmış, buzullar erimiş ve taşkın akan nehirler durulmuş vaziyetteydi.

(…)

Zincirleme insan selleri Kafkaslardan, Trakya’dan Anadolu ve Bereketli Hilal’e doğru akmaya devam ediyordu. Yıllardır aynı yerden hiç ayrılmamış ve bulunduğu yerde medeniyet teşkil etmiş halklar yer değiştiriyor, konargöçer hale geliyor ya da nehir ağızlarına, lagünlerine yerleşerek dar alanlarda kısıtlı tarım, avcılık ve toplayıcılık ile günü kurtarmaya çalışıyordu. Tabi ki her yerde durum bu değildi. Hatti ülkesi yani Anatolia (Güneşin doğduğu ülke) halen verimli arazileri olan, su rezervleri ile de değerli konumdaydı. Fırat Dicle havzası ve Mısır’da çok iyi durumdaydı. Nil taşkınları halen değerli araziler sunmaktaydı. Hititler her ne kadar çok uzun zamandır savaşıyor olsalar da iklim değişikliği sorunlarını ciddi boyutta yaşamamaktaydı.”

 

Sonra ne oldu?

 

Sonra vahim şeyler yaşanmış…

Osman Zafer Yavuz’un anlattığına göre; “Atı evcilleştiren, Anadolu’ya tarım ve ticaret kimliği kazandıran, devlet geleneği düzenini yerleştiren Proto Türk Hititlerdi” ama (zamanla) “Barbar Deniz kavimleri kentleri yakıp yıkmış, ekinleri yağmalamış, medeniyet adına geride bir şey bırakmamışlardı.”

 

Ukrayna gibi

 

Yukarıdaki satırlar milattan öncenin 14. yılına kadar gidebilir ama bugün Ukrayna’da yaşananlarla o kadar büyük benzerlik gösteriyor ki…

Dünyanın en bereketli toprakları, Rusya ve Amerika ile yancılarının hedefi olmuş durumda.

Türkiye’nin büyük çabalarıyla Ukrayna’nın limanlarda 20 milyon ton buğdayı imdada yetişecek ama gerçek şu ki ‘malı’ kim kaparsa önümüzdeki kışı tok geçirecek!

Çünkü…

 

Kıtlık geliyor!

 

Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) verilerine göre, tahıl fiyatları akıl almaz oranlarda artarken, tahılı tekelinde bulunduran üç-beş ülke, silahtan daha etkili bir gücü elinde bulunduruyor.

Çünkü…

Buğdayının Ukrayna’dan temin eden ülkeler, savaşın devam etmesi halinde ağır bir kıtlıkla karşı karşıya kalabilecek…

Ukraynalı çiftçilerin bir kısmının savaşa katılması, ölmesi ve diğerlerinin bir kısmının da ülkeyi terk etmesi ise ayrı bir sorun.

Çünkü…

Ukrayna’daki tarım alanlarının büyük bölümü boş kaldı…

 

Durum vahim

 

Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) Direktörü Arnaud Petit’ye göre durum vahim:

-Ukrayna'dan buğday ithal eden ülkeler, savaşın devam etmesi halinde Temmuz ayından itibaren kıtlıkla karşılaşabilir.

Türkiye kendi önlemini alıyordur diye ummak isteriz…

 

Bir acı gerçek

 

İngiltere kaynaklı bir habere göre de Ukrayna’dan buğday ve arpa sevkiyatının kesintiye uğraması önemli hububat sorunlarına yol açacak.

ABD’nin Suriye’de buğday silolarını hedef alan saldırıları…

2020’de Beyrut limanında yaşanan patlama sonrası Lübnan’da ana tahıl silolarının tahrip olması…

İklim değişikliğinin küresel boyutta kuraklığa sebep olması…

Gibi gelişmeler de dikkate alındığında şu acı gerçeği söylemek şart oluyor:

-İnsanlığı karanlık günler bekliyor!

*

‘Çevre’nize iyi bakın!

5 Haziran Dünya Çevre Günü, bu alanda yine çok önemli görüş ve değerlendirmeler ile önerilerin gündeme gelmesine vesile oldu.

Çevre konusu, özellikle son 50 yılda bir sorun olarak dünyanın gündeminde. 1972’de BM’nin el attığı çevre sorunları, Ankara’da 30-31 Mayıs 2022’de düzenlenen EKO İKLİM: Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesinde en geniş biçimde ele alındı.

Bu süreçte çok önemli görüşler, değerlendirmeler, öneriler getirilirken uyarılar da yapıldı.

Artık kaynaklarını yenileyemeyen dünyada tüm canlılar için tehlike sinyalleri yükseliyor.

Çölleşme, biyolojik çeşitliliğin azalması, ormansızlaşma, ozon tabakasının tahribatı, asit yağmurları, hava, su ve toprak kirliliği, tehlikeli atıklar, doğal kaynakların tükenmesi, deniz ve okyanus kirliliği, okyanusların asitlenmesi gibi küresel alanda öne çıkan çevre sorunlarının çözülmesi gerekiyor.

“Çevre kirliliğini önlemek için neler yapabiliriz” diye kafa yorunca yapılacak işlerin hiç de zor olmadığını görüyoruz. Şöyle:

Çöpleri doğaya atmayacağız. Kağıt, cam, plastik gibi atıkların geri dönüşümünü sağlayacağız. Ev ve fabrika bacalarında filtre kullanacağız. Yeşil alanları çoğaltıp orman tahribatını durduracağız. Ozon tabakasına zarar veren ürünlerden kaçınacağız.

Egzozların yol açtığı etkiyi azaltmak için toplu taşımaya yönelmek, hayvanların kontrolsüz avlanmasını önlemek, yenilenebilir enerji kaynaklarını arttırmak, naylon poşet kullanımını en aza indirmek, tıbbi atıkları su ve toprağa karıştırmadan imha etmek, sanayi bölgelerinde atık su arıtma tesisleri kurmak gibi önlemler de çevreyi koruma ve sağlıklı bir yaşam alanı oluşturmada büyük önem taşımaktadır.

Son bir söz etmek gerekirse, ‘çevrenize iyi bakın’ derim!

*

İklim değişikliği ve ‘Türkiye Vizyonu’

Çevre açısından en önemli konulardan biri olan iklim değişikliği, Türkiye’nin de gündeminde.

Hem de en üst düzeyde ele alınıyor, değerlendiriliyor…

Dünyanın, 1. ve 2. Dünya Savaşlarının ardından yaşadığı en büyük siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal kırılmaların, sancılarının içinde olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,  Kabine Toplantısı’nın ardından millete seslenirken, “İklim Değişikliğiyle Mücadele Türkiye Modeli Vizyon Belgesi”nden söz etti.

Bilim ve teknolojide üniversitelerden araştırma merkezlerine kadar tüm imkanların yeşil kalkınma seferberliğine dahil edildiğini belirten Erdoğan, “Ticarette, sera gazı emisyonlarının ticareti sistemini kurduk, kuruyoruz” dediği konuşmasında şunları vurguladı:

-Özel sektörümüzün önüne yeni fırsatlar açıyoruz.

-Finansmanda, temiz üretim modellerine yönelik yatırımları destekleyerek ülkemizin cazibe merkezi haline gelmesine katkı veriyoruz.

-Afetlerde, vatandaşlarımızın iklim krizinin yol açtığı yıkımlardan gördükleri zararları hızla telafi ederek mağduriyetlerin önüne geçiyoruz.

-Eğitimde önümüzdeki dönemden itibaren yeşil dönüşüm hamlesinin tüm eğitim öğretim kademelerinde müfredata girmesini sağlıyoruz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.