Dursun Erkılıç
Köşe Yazarı
Dursun Erkılıç
 

Ozanlar eşliğinde alanlar, verenler, erenler

[simple-author-box] Bayramlar sevinç ile hüznü, coşku ile dinginliği usulünce harmanlayan; yerine göre; birini yekdiğerine yendirmeyen hassas terazi günleridir. İster milli ister dini olsun bayramların manevi yanı sevincin, coşkunun bitmez, tükenmez kaynağıdır… Tek kelime ile ‘hasret’e hapsedebileceğimiz hüzün ise stabil hal almış duygu zikzaklarının tekdüzeliğine oturtur insanı… O mevkide oturmamı gerektiren sebeplerim vardı… * Gerekçelerim sağlam Kızım 10 bin, oğlum 500, eşim 200 kilometre ötede olunca, yalnızlığımı sığdıramadığım balkonuma bakan ODTÜ ormanından hüzünbaz bir yel vurdu yüzüme… Sonra kulağıma bir türkü çalındı, adresi belirsiz… El vurup yaremi incitme tabip Bilmem sıhhat bulmaz hicraneler var Diyordu Sadık… Vaziyeti vahimdi belli ki; Dert vurup da yarem eylersin derman Her can kabul etmez viraneler var Saz ozanın elinde, söz de dilindeyse gem vuramazsın: Dert ehli olanlar dermana gelir Elbette arayan dermanın bulur Sadık der ki kimde ne var kim bilir Geşt ü güzar ettim elde neler var * Doğru! Neler var… Nesim Çimen, Ruhsati’den ödünç alıp; Daha Senden gayri aşık mı yoktur Nedir bu telaşın vay deli gönül Demiyor mu? Diyor. Diyor demesine de onun derdi benden büyük! Hele düşün devr-i Adem’den beri Neler gelmiş geçmiş say deli gönül Bir bir sayıp sıralasan da ‘uçamıyorsun’, ‘kaçamıyorsun’. Çünkü ‘dünyadan geçemiyorsun’. O zaman; Topraklar başına vay deli gönül. * Neşe kapısı kapalı Gönlüme gem vurup, şu Bayram gününde işin neşe yanına yöneleyim dedim! Ne mümkün! Musa Eroğlu seslendi: Hey erenler pazarım var Hal ehline hal satarım Terazim, tartım bulunmaz Doyumuna bal satarım Muhteşem sözlere şapka çıkarıp kulak kesildim: Tezgah üstü söz söylerim Sözümü gülle peylerim Aslı sitemi neylerim Ben dikensiz gül satarım Bir kelime yazmaya, bir cümle kurmaya çekindim. Ne muhteşem sözlerdi: Erenler bir pazar kurdum Hak hak dedim döndüm durdum Aşkın mühürünü vurdum Aşk zarfına pul satarım Ozan aşmış! Hal arzını getirip ‘uslamlama’ süzgecinden, daha doğrusu ‘sözgeç’inden geçiriyor ki, değme gitsin: Ben sarrafım inci düzdüm Gevher denizinde yüzdüm Akıl süzgecinden süzdüm Cevri akıl kul satarım * Gökçekışla yoluna düştüm Sonra Davut Sulari taa Erzincan’dan seslendi: Bugün bayram günü derler alem eğlenir Sen bizim yaylaya gel başın için Dertliler oturmuş derdin söyleşir Etme intizarı gül başın için Pirdaş, Kastamonu yaylalarından seslenip yoldan çıkarıcı manzara görüntüleri yollayınca, onun da çok sevdiği Gökçekışla yollarına düştüm… Bozok Yaylasının havası iyi geldi! Eşi, dostu gördüm. Yundum, yıkandım… Sonra… Ver elini Ankara… “Bayram gelmiş neyime…” derbederliğine düşeydim direksiyonu toparlayamazdım…
Ekleme Tarihi: 28 Temmuz 2021 - Çarşamba

Ozanlar eşliğinde alanlar, verenler, erenler

[simple-author-box]

Bayramlar sevinç ile hüznü, coşku ile dinginliği usulünce harmanlayan; yerine göre; birini yekdiğerine yendirmeyen hassas terazi günleridir.

İster milli ister dini olsun bayramların manevi yanı sevincin, coşkunun bitmez, tükenmez kaynağıdır…

Tek kelime ile ‘hasret’e hapsedebileceğimiz hüzün ise stabil hal almış duygu zikzaklarının tekdüzeliğine oturtur insanı…

O mevkide oturmamı gerektiren sebeplerim vardı…

*

Gerekçelerim sağlam

Kızım 10 bin, oğlum 500, eşim 200 kilometre ötede olunca, yalnızlığımı sığdıramadığım balkonuma bakan ODTÜ ormanından hüzünbaz bir yel vurdu yüzüme…

Sonra kulağıma bir türkü çalındı, adresi belirsiz…

El vurup yaremi incitme tabip

Bilmem sıhhat bulmaz hicraneler var

Diyordu Sadık…

Vaziyeti vahimdi belli ki;

Dert vurup da yarem eylersin derman

Her can kabul etmez viraneler var

Saz ozanın elinde, söz de dilindeyse gem vuramazsın:

Dert ehli olanlar dermana gelir

Elbette arayan dermanın bulur

Sadık der ki kimde ne var kim bilir

Geşt ü güzar ettim elde neler var

*

Doğru! Neler var…

Nesim Çimen, Ruhsati’den ödünç alıp;

Daha Senden gayri aşık mı yoktur

Nedir bu telaşın vay deli gönül

Demiyor mu?

Diyor. Diyor demesine de onun derdi benden büyük!

Hele düşün devr-i Adem’den beri

Neler gelmiş geçmiş say deli gönül

Bir bir sayıp sıralasan da ‘uçamıyorsun’, ‘kaçamıyorsun’. Çünkü ‘dünyadan geçemiyorsun’. O zaman;

Topraklar başına vay deli gönül.

*

Neşe kapısı kapalı

Gönlüme gem vurup, şu Bayram gününde işin neşe yanına yöneleyim dedim!

Ne mümkün!

Musa Eroğlu seslendi:

Hey erenler pazarım var

Hal ehline hal satarım

Terazim, tartım bulunmaz

Doyumuna bal satarım

Muhteşem sözlere şapka çıkarıp kulak kesildim:

Tezgah üstü söz söylerim

Sözümü gülle peylerim

Aslı sitemi neylerim

Ben dikensiz gül satarım

Bir kelime yazmaya, bir cümle kurmaya çekindim. Ne muhteşem sözlerdi:

Erenler bir pazar kurdum

Hak hak dedim döndüm durdum

Aşkın mühürünü vurdum

Aşk zarfına pul satarım

Ozan aşmış! Hal arzını getirip ‘uslamlama’ süzgecinden, daha doğrusu ‘sözgeç’inden geçiriyor ki, değme gitsin:

Ben sarrafım inci düzdüm

Gevher denizinde yüzdüm

Akıl süzgecinden süzdüm

Cevri akıl kul satarım

*

Gökçekışla yoluna düştüm

Sonra Davut Sulari taa Erzincan’dan seslendi:

Bugün bayram günü derler alem eğlenir

Sen bizim yaylaya gel başın için

Dertliler oturmuş derdin söyleşir

Etme intizarı gül başın için

Pirdaş, Kastamonu yaylalarından seslenip yoldan çıkarıcı manzara görüntüleri yollayınca, onun da çok sevdiği Gökçekışla yollarına düştüm…

Bozok Yaylasının havası iyi geldi!

Eşi, dostu gördüm.

Yundum, yıkandım…

Sonra…

Ver elini Ankara…

“Bayram gelmiş neyime…” derbederliğine düşeydim direksiyonu toparlayamazdım…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.