Tunceli’yi Ahmet Kaya ile gezerken… İntihar mavisi bir göz, başkaldırı ve amenna!

Güncel 05.10.2022 - 18:17, Güncelleme: 05.10.2022 - 18:17
 

Tunceli’yi Ahmet Kaya ile gezerken… İntihar mavisi bir göz, başkaldırı ve amenna!

Bir Yorgun Demokrat bitkinliğinde karanlık yollardan geçerken, Sevgi Duvarına tosladım. Kalan Kalır, bana düşen: Ver elini Ankara.
Dursun ERKILIÇ Tunceli ve Dersimliler üzerine görüşlerimi, dileğimi net biçimde özetlemenin ardından Tunceli’ye dönmek, ‘kendime gelmek’, yoluma, yanıma Ahmet Kaya’yı alarak devam etmek istiyorum! Çünkü sadece öğlen veya akşam yemeklerinde değil kahvaltıda bile Ahmet Kaya türküleri dinlemek, o muhteşem sese hasretimizi bir nebze de olsa giderdi ama benim ruh halim ve beden kimyam da araziye uydu! Biz yola çıkarken… Hani Benim Gençliğim özlemi içindeyken, Katlime Ferman okunuyordu! Başkaldırıyorum… Dersim Dört Dağ İçindeyken, Yüreğim Kanıyordu… Acılara Tutunmak isterken; Ne Bacalar ne Mamoş ne de Kadınlar… Bir Yusuf Hayaloğlu duygusallığına, bir Hasan Hüseyin isyanına katıldım sessizce… Sonra… Attila İlhan ile Cinayet Saatine tanık oldum! Marlene Dietrich ile Lili Marlen Türküsü dinledim. Sonuç: Önce Dişlerimiz Döküldü! Odam Kireçtir derken, Kara Yılan geldi… Amenna! Ölürem Kardaş diye bağıran; Dağlarda Kar Olsaydım diyen biri vardı: Adı Bahtiyar… Yemen Türküsünün ardından Turna Semahı ile Diyarbakır Türküsü duyuldu, Deli Kuşun Öttüğü gibi… Değirmen Başındaydım, Hey Göklere derken, Duman Çökmüş Munzur’a… Ne Yandasın, arayışım boşunaydı. Çünkü Ölüm Bile Üşürdü o dem… Gayrı Gider Oldum… Bir Yorgun Demokrat bitkinliğinde karanlık yollardan geçerken, Sevgi Duvarına tosladım! Bugün de Ölmedim Anne, derken, Ben Gönlümü Sana Verdim demenin, Unutamam Seni demenin manası yoktu. Çünkü Ölmedin Gözüm! Ağladıkça, yapabileceğim bir şey de yoktu… Kafama Sıkar Giderim demek de çıkar yol değildi… Acılara Tutunmak için Yandı Gönlüm… Nazlı Yarim ile yarenlik, Vakit Tamam, dedirtebilir ama buralar Orta Doğudur, buralar başkadır… Siz Benim Neler Çektiğimi Nerden Bileceksiniz… Doğum Günün Kutlu Olsun! Baba Bugün / Sana Gelmek İstiyorum. Biraz da Sen Ağla; çünkü akşamlar böyle biter… Unutamadım… Penceresiz Kaldım Anne, diye dert yandım… Kum Gibiydi zaman… Giderim dedim… Olmasaydı Sonumuz Böyle dedim ama İçimde Ölen Biri Vardı! Oy lili! Şiire Gazale ünleyip de, Beni Vur, demenin alemi yoktu; Beni Bul Anne deme demiydi… Ah Ulan Rıza… Metris’in Önünde dururken Yüce Dağ Başında Yanar Bir Işık diyenlerin dediği neydi? İşte Bizim Hikayemiz… Dinle Sevgili Ülkem, dedim ama Hep Sonradan biri, Siz Yanmayın dedi… O dem göz kamaştıran Yakamoz, Ayrılık Korkusu sürüyordu piyasaya, ki, Sen İnsansın… Yangınlar alevinden geçip de gelen dost misali… Dardayım dedim duyan olmadı, Ada Sahillerinde… Korkarım dedim, Kalsın Benim Davam demedi kimse… Yakarım Geceleri dedim ama Arka Mahalle izin vermedi! Haklıydılar… Yüksek Minarede Kandiller Yanarken, Mahur Beste, Zor Gelirdi; öyle oldu… Şu Dağlarda Kar Olsaydım dedim, Anka Kuşu duymadı… Biz Üç Kişiydik dedim, öteki, Giderim dedi… Öyle anlarda Mavi'nin Türküsü karışırdı karanlığa… Ve hatta Şiire Gazele… Hani Benim Sevincim Nerde diye gençliğimin peşine düşmem boşunaydı. Bu Dert Beni Adam Eder diye teselli aramam beyhudeydi… Vakit, Acılara Tutunmak vaktiydi. Öyle yaptım… Herkes Kendi İşine, kışkışlamasıyla rahatlamam mümkün müydü? Zor… Kendine İyi Bak veya Sen Yanma Diye fedakarlığı, Saza Niye Gelmedin sitemine dönüşürken, Cop tirina nininom da / Hop tirina nirinam… Oysa tüm bunlar Haram Bana, can bile… Öyle değil mi Tatar Ramazan? Akşehir’den Afyon’a Doğru bakarken, Ağlama Annem dememin faydası yoktu. Çünkü Lan Gardaş Bu Nasıl Yara sorgulaması gerekiyordu… Halbuki… Günaydın Annecim, Kovma Beni Dergahından, Saçlarına Yıldız Düşmüş, Amanın Minnoş diyerek gönül almalıydım. Bu hal ve gidiş ile kendimden geçerken Doruklara Sevdalandım! Öyle Bir Yerdeyim Ki; Şu Feleğin İşine Bak, Fosso Nejdat… Haçan Ölesim Gelir… An Gelir; Dosta Düşmana Karşı; o vakit, Bir De Sen Gitme… Sana Gelmek İstiyorum… Başım Beladaydı, Ah dedim, Tedirgin oldum… Uçun Kuşlar Uçun dedim, Ayrılığın Hediyesi sandılar… Rinna Rinnan Nay havasındaydım ama Pencereden Kar Geliyordu… Yazamadım, Tut Ki Gecedir dedim; Neden dediler ve sonra, Koru Kendini, diyerek izah ettiler… Yalancı Ayrılıkların acısıyla, Geçmiyor Günler türküsü çığrılırken, o anlarda Tutuşur Dizelerim. Öyleyken, Hadi Bize Gidelim Yar dedi biri birine. Kız Kaçıran, Ne Sen Leyla’sın Ne de Ben Mecnun hallerindeydi! Ağlama Bebeğim… Karanlıkta, Sivastopol Marşı söyledim, Ben Ülkemi Satmadım… Mapusun İçinde Üç Ağaç İncir vardı, bir de Sorgucular… Bırak Döneyim demiyorum, Fabrika Kızı… Gayrı Gider Oldum... Büyüdüm Bebeğim, Başkaldırıyorum… Acı Ninni de söyledim Yemen Türküsü de çığırdım, Dostum Dostum… Çocuklar Gibi, Hey Göklere dedim sonra… Kara Yazı: Geçmedi yare sözümüz / Yollarda kaldı gözümüz / Yere sürüldü yüzümüz / Böyleymiş karayazımız. Karayazı, kara bir söyleme dönüştü: Yaşamadın Sen, Telgrafçı Akif; Halay Havasıyla ömür tükettin! Katline Ferman çıkarıldığında, Bırak Beni dedin. Karayılan gibiydin; Alnında Dağ Ateşi vardı. Hatırladım: Gözleri İntihar Mavisiydi… Birazdan Kudurur Deniz dedim… Denizin Ardı Özgürlüktü ve Telgrafın Telleri kuşları bekliyordu… Doğum Gününde Nenni Bebek dedim, Sürgün Acısıyla, Değirmen Başında, Geçmiyor Günler… Kederim geceden mülteci iken Atın Bunu Zindana derlerse, Beni yakacaklar… Bu da Benim Sana Hediyem Olsun! Ola ki şaşırırsam Ben Beni, Beni Tarihle Yargıla! Kalan Kalır ama bana düşen belli: Hoşça kalın Gözüm… Ver elini Ankara…
Bir Yorgun Demokrat bitkinliğinde karanlık yollardan geçerken, Sevgi Duvarına tosladım. Kalan Kalır, bana düşen: Ver elini Ankara.

Dursun ERKILIÇ

Tunceli ve Dersimliler üzerine görüşlerimi, dileğimi net biçimde özetlemenin ardından Tunceli’ye dönmek, ‘kendime gelmek’, yoluma, yanıma Ahmet Kaya’yı alarak devam etmek istiyorum!

Çünkü sadece öğlen veya akşam yemeklerinde değil kahvaltıda bile Ahmet Kaya türküleri dinlemek, o muhteşem sese hasretimizi bir nebze de olsa giderdi ama benim ruh halim ve beden kimyam da araziye uydu!

Biz yola çıkarken…

Hani Benim Gençliğim özlemi içindeyken, Katlime Ferman okunuyordu!

Başkaldırıyorum…

Dersim Dört Dağ İçindeyken, Yüreğim Kanıyordu…

Acılara Tutunmak isterken; Ne Bacalar ne Mamoş ne de Kadınlar…

Bir Yusuf Hayaloğlu duygusallığına, bir Hasan Hüseyin isyanına katıldım sessizce…

Sonra…

Attila İlhan ile Cinayet Saatine tanık oldum! Marlene Dietrich ile Lili Marlen Türküsü dinledim. Sonuç: Önce Dişlerimiz Döküldü!

Odam Kireçtir derken, Kara Yılan geldi…

Amenna!

Ölürem Kardaş diye bağıran; Dağlarda Kar Olsaydım diyen biri vardı: Adı Bahtiyar…

Yemen Türküsünün ardından Turna Semahı ile Diyarbakır Türküsü duyuldu, Deli Kuşun Öttüğü gibi…

Değirmen Başındaydım, Hey Göklere derken, Duman Çökmüş Munzur’a…

Ne Yandasın, arayışım boşunaydı. Çünkü Ölüm Bile Üşürdü o dem…

Gayrı Gider Oldum…

Bir Yorgun Demokrat bitkinliğinde karanlık yollardan geçerken, Sevgi Duvarına tosladım!

Bugün de Ölmedim Anne, derken, Ben Gönlümü Sana Verdim demenin, Unutamam Seni demenin manası yoktu. Çünkü Ölmedin Gözüm!

Ağladıkça, yapabileceğim bir şey de yoktu…

Kafama Sıkar Giderim demek de çıkar yol değildi…

Acılara Tutunmak için Yandı Gönlüm…

Nazlı Yarim ile yarenlik, Vakit Tamam, dedirtebilir ama buralar Orta Doğudur, buralar başkadır…

Siz Benim Neler Çektiğimi Nerden Bileceksiniz…

Doğum Günün Kutlu Olsun!

Baba Bugün / Sana Gelmek İstiyorum. Biraz da Sen Ağla; çünkü akşamlar böyle biter…

Unutamadım…

Penceresiz Kaldım Anne, diye dert yandım…

Kum Gibiydi zaman…

Giderim dedim…

Olmasaydı Sonumuz Böyle dedim ama İçimde Ölen Biri Vardı! Oy lili!

Şiire Gazale ünleyip de, Beni Vur, demenin alemi yoktu; Beni Bul Anne deme demiydi…

Ah Ulan Rıza…

Metris’in Önünde dururken Yüce Dağ Başında Yanar Bir Işık diyenlerin dediği neydi? İşte Bizim Hikayemiz…

Dinle Sevgili Ülkem, dedim ama Hep Sonradan biri, Siz Yanmayın dedi…

O dem göz kamaştıran Yakamoz, Ayrılık Korkusu sürüyordu piyasaya, ki, Sen İnsansın…

Yangınlar alevinden geçip de gelen dost misali…

Dardayım dedim duyan olmadı, Ada Sahillerinde…

Korkarım dedim, Kalsın Benim Davam demedi kimse…

Yakarım Geceleri dedim ama Arka Mahalle izin vermedi!

Haklıydılar…

Yüksek Minarede Kandiller Yanarken, Mahur Beste, Zor Gelirdi; öyle oldu…

Şu Dağlarda Kar Olsaydım dedim, Anka Kuşu duymadı…

Biz Üç Kişiydik dedim, öteki, Giderim dedi…

Öyle anlarda Mavi'nin Türküsü karışırdı karanlığa…

Ve hatta Şiire Gazele…

Hani Benim Sevincim Nerde diye gençliğimin peşine düşmem boşunaydı. Bu Dert Beni Adam Eder diye teselli aramam beyhudeydi…

Vakit, Acılara Tutunmak vaktiydi. Öyle yaptım…

Herkes Kendi İşine, kışkışlamasıyla rahatlamam mümkün müydü? Zor…

Kendine İyi Bak veya Sen Yanma Diye fedakarlığı, Saza Niye Gelmedin sitemine dönüşürken, Cop tirina nininom da / Hop tirina nirinam…

Oysa tüm bunlar Haram Bana, can bile…

Öyle değil mi Tatar Ramazan?

Akşehir’den Afyon’a Doğru bakarken, Ağlama Annem dememin faydası yoktu. Çünkü Lan Gardaş Bu Nasıl Yara sorgulaması gerekiyordu…

Halbuki…

Günaydın Annecim, Kovma Beni Dergahından, Saçlarına Yıldız Düşmüş, Amanın Minnoş diyerek gönül almalıydım.

Bu hal ve gidiş ile kendimden geçerken Doruklara Sevdalandım!

Öyle Bir Yerdeyim Ki; Şu Feleğin İşine Bak, Fosso Nejdat…

Haçan Ölesim Gelir…

An Gelir; Dosta Düşmana Karşı; o vakit, Bir De Sen Gitme…

Sana Gelmek İstiyorum…

Başım Beladaydı, Ah dedim, Tedirgin oldum…

Uçun Kuşlar Uçun dedim, Ayrılığın Hediyesi sandılar…

Rinna Rinnan Nay havasındaydım ama Pencereden Kar Geliyordu…

Yazamadım, Tut Ki Gecedir dedim; Neden dediler ve sonra, Koru Kendini, diyerek izah ettiler…

Yalancı Ayrılıkların acısıyla, Geçmiyor Günler türküsü çığrılırken, o anlarda Tutuşur Dizelerim. Öyleyken, Hadi Bize Gidelim Yar dedi biri birine. Kız Kaçıran, Ne Sen Leyla’sın Ne de Ben Mecnun hallerindeydi!

Ağlama Bebeğim…

Karanlıkta, Sivastopol Marşı söyledim, Ben Ülkemi Satmadım…

Mapusun İçinde Üç Ağaç İncir vardı, bir de Sorgucular…

Bırak Döneyim demiyorum, Fabrika Kızı…

Gayrı Gider Oldum...

Büyüdüm Bebeğim, Başkaldırıyorum…

Acı Ninni de söyledim Yemen Türküsü de çığırdım, Dostum Dostum…

Çocuklar Gibi, Hey Göklere dedim sonra…

Kara Yazı: Geçmedi yare sözümüz / Yollarda kaldı gözümüz / Yere sürüldü yüzümüz / Böyleymiş karayazımız.

Karayazı, kara bir söyleme dönüştü: Yaşamadın Sen, Telgrafçı Akif; Halay Havasıyla ömür tükettin!

Katline Ferman çıkarıldığında, Bırak Beni dedin. Karayılan gibiydin; Alnında Dağ Ateşi vardı.

Hatırladım: Gözleri İntihar Mavisiydi…

Birazdan Kudurur Deniz dedim…

Denizin Ardı Özgürlüktü ve Telgrafın Telleri kuşları bekliyordu…

Doğum Gününde Nenni Bebek dedim, Sürgün Acısıyla, Değirmen Başında, Geçmiyor Günler…

Kederim geceden mülteci iken Atın Bunu Zindana derlerse, Beni yakacaklar…

Bu da Benim Sana Hediyem Olsun!

Ola ki şaşırırsam Ben Beni, Beni Tarihle Yargıla!

Kalan Kalır ama bana düşen belli: Hoşça kalın Gözüm…

Ver elini Ankara…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.