TÜKD panelinde “Cumhuriyet, Kadın ve Kazanımlar” konuşuldu

Güncel 27.01.2023 - 13:03, Güncelleme: 27.01.2023 - 13:03
 

TÜKD panelinde “Cumhuriyet, Kadın ve Kazanımlar” konuşuldu

Panelin açılış konuşmasını Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) Genel Başkanı Meral Güler, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu, veriler paylaştı.
ANKHABER 30. Adalet ve Demokrasi Haftası çerçevesinde düzenlenen “Uğur Mumcu Sesleniyor” etkinliği gerçekleştirildi. Etkinlik çerçevesinde Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği ve Türk Kadınlar Birliği tarafından düzenlenen “Cumhuriyet, Kadın ve Kazanımlar” paneli büyük ilgi gördü. Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki panelin konuşmacıları, CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, CHP PM üyesi Yaşar Seyman idi. Panelin açılış konuşmasını Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) Genel Başkanı Meral Güler yaptı. “30. Adalet ve Demokrasi Haftası’nda yine bir aradayız. Uğur Mumcu cinayeti işleneli 30 yıl oldu. Sokağa çıktığımızda onu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Bahriye Üçok’u, Turan Dursun’u, Abdi İpekçi’yi, Muammer Aksoy’u ve daha nice aydınlarımızı katledenlerle mecburi biraradalığımız başlıyor. Faili meçhullere katili belli olanlar da katılıyor: Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Pınar Gültekin, Şule Çet ve daha niceleri… “ yaşanan büyük acılara dikkat çekti. TÜKD Genel Başkanı Meral Güler, “Bizler, katiller, katilleri azmettiren o zihniyet, katillere çanak tutan diğer kişilerle aynı gökyüzü altında, aynı kara parçası üstünde yaşıyoruz. Gün içinde aynı yollardan yürüyor, temel ihtiyaçlarımız için aynı yerlerden alışveriş yapıyoruz. Yüreğe ağır gelen bu durum bizi kendi haklarımızı sorgulamaya, adaleti aramaya itiyor. Değerli Dostlar, adaleti aramak asla bireysel bir çaba olamaz, olmamalıdır. Adalet, hukukun üstünlüğü ile bizlerin yolunu aydınlatmalıdır. Adalet, bazı çevrelerin kendi çıkarlarına göre altını boşalttığı, çeşitli manevralarla farklı anlamlar kattığı bir kelime değildir.” Dediği konuşmasında şu görüşlere yer verdi: Adalet sadece bazılarının mağduriyetinde yardıma koşan bir “süper kahraman” değildir. En önemlisi de adalet sadece çıkar gruplarının hizmetinde olan, birilerinin canı istediğinde çekmeceden çıkardığı bir “maşa” değildir. Tanımı tektir ve nettir. Adaletin bileşenlerinin, çıkar gruplarına uydurulacak şekilde içinin boşaltılması, yerinden oynatılması toplumsal vicdanı kökünden değiştirir. Bu değişimi her yerde görebilirsiniz: Eğitimde, sağlık hizmetlerinde, sosyal yaşamda, güvenlikte, ekonomide. Adaletin bileşenlerinin çıkar gruplarına uydurulacak şekilde değiştirilmesi toplum vicdanını da değiştirir. Nasıl mı? Hemen bir örnek vereyim. Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunun açıklamalarına göre 2021 yılında cinayete kurban giden kadınların yüzde 64’ü evlerinde öldürüldü. Evlerinde öldürülen kadınların yaklaşık yüzde 50’sinin katili, kadının evli olduğu erkek. Aylara göre baktığımızda, evlerinde öldürülen kadınların, toplam kadın cinayetlerine göre yüzdelik dilimleri şöyle: Ocak ayında yüzde 55, Şubat ayında yüzde 43, Martta öldürülen kadınların yüzde 64’ü evinde katledildi. Nisanda bu rakam yüzde 59 oldu. Mayıs ve haziran aylarında, her ay için yüzde 50 Temmuz ayında kadın cinayetlerinin yüzde 71’i evlerinde işlendi. Ağustos’ta bu rakam yüzde 85’e çıktı; Eylülde bu rakam yüzde 80 oldu. Kasım ve aralık aylarında düşüşler olsa da bir sonraki yılın şubat ayında bu rakam yine yüzde 70’lere tırmandı. Mart ve temmuz aylarındaki artış dikkatinizi çekti mi? Mart ayında ne oldu, Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine karar verdi. Bir süredir konuşulan bir konu, bir gecede netleşmiş oldu: Kadın cinayetleri artık meşrulaştırılamayacaktı. Özellikle evin içinde olan hiçbir şeye müdahale edilemeyecekti. Temmuz ayı ise İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğünün sona erdiği aydı. Sözleşmeden çekilmek birçok potansiyel katile de cesaret verdi. 9 Kasım 2021 akşamı, evinin önünde öldürülen Başak Cengiz’in failinin yaptığı açıklama unutulmuyor: “Kolay öldürülebilir olduğu için ona saldırdım.”. Tüm bu açıklamalar, raporlar ve çalışmalar, Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından “diğer siyasi partilerin abartması ve medyanın istismarı” olarak değerlendirildi. Değerli Dostlar, Bir toplumun yöneticilerinin ve üyelerinin neye saygı duyduğuna, neye inandığına ve neyi doğru veya yanlış olarak kabul ettiğine dikkat ederseniz o toplumun vicdanını da görebilirsiniz. O toplumun yasaları, hukuk sistemi ve sosyal adaleti de vicdan üzerinden tanımlanır. Toplumsal vicdan kavramının temelinde bireylerin değer yargıları yatar. Toplumsal vicdan değer yargılarının dengesidir. Toplumsal değerlere yapılan bir müdahalede o denge bozulur, her şey karışır. Yeni ve öncekinden daha farklı bir denge kurulana dek bu karışıklık devam eder. Yeni denge kurulduktan sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmaz, eskiyle aynı kalmaz. Bazen bir dengenin bozulması dışarıdan gelen ve yönetilemeyen nedenlerle de gerçekleşebilir. Pandemi, Rusya – Ukrayna savaşı ve artan küresel ekonomik kriz gibi durumlar bu nedenlere örnektir. Bu süreçlerde kadınlara çocuk bakımı görevi yüklendi. Böylece kadınların gelir getiren iş gücüne katılımı düştü. Birleşmiş Milletler kadın biriminin Ekim 2022 tarihli raporuna göre, küresel olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için 300 yıla ihtiyaç var. Bence, ülkemiz için daha uzun bir zaman gerek. Çünkü günümüzde “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “birey” kelimeleri, artık kamu kurum ve kuruluşları tarafından hazırlanan belgelerin hiçbirinde yer almıyor. Buna, kadın haklarına yönelik eylem planları gibi metinler de dâhil. Cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık kavramları Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yayınlanan, 2019 – 2023 yıllarını kapsayan 11. Kalkınma planından tamamen çıkartılmıştır. Acaba“Toplumsal cinsiyet eşitsizliği” kavramını duymazsak, okumazsak ve cümle içinde kullanmazsak, belli bir zaman sonra unuturuz gibi mi düşünülüyor? Ne yazık ki ülke gündemine düşen haberlerin hiç birisi kimseye hiçbir şeyi unutturmuyor. Ne yazık ki bu zihniyet Medeni Kanun’a kadar yansıdı. Yaş büyütme davaları, olağanüstü hallerde evlenme izni alınabilmesi gibi düzenlemeler nedeniyle mahkemeler çocuk yaştaki evliliklere izin vermek durumunda bırakıldı. Artık bir izin de gerekmiyor, önceden geleneksel olarak aileler arasında yapılan imam nikahı ritüeli, artık geçer akçe hâline geldi. Bu zihniyet kadınlara cinsel şiddetin yoğunluğunu da artırıyor: Hükümetin çok değer verdiği bir kurum, her ne kadar sonradan yalanlasa da 9 yaşındaki bir kız çocuğunun evlenebileceğine dair bilgilerin olduğu kitaplar yazdırıyor ve yayınlatıyor. Bir tarikat lideri, 6 yaşındaki çocuğu “evlilik” adı altında istismar ediyor ve yıllar sonra, çocuğun şikâyeti ile durum aydınlığa kavuşuyor. Tabii ki Bu zihniyet, ilgili kanunların uygulanmasını da zorlaştırıyor. Daha kadınların sokakta rahatça yürüyebilmesini, erkeklerle eşit iş ve yaşam olanaklarına sahip olabilmesini, aile içi kararlara katılım ve söz hakkı ile ilgili konularda çalışmak için gerekli eğitimleri alması konusunda eğitim ve istihdam koşullarında erkeklerle eşit olması gerektiğine dair konuları dile getirmedim. Şunu söyleyebilirim ki çalışma hakkı açısından, erişim ve katılım biçimleri bakımından Türkiye, 2021 – 2022 döneminde 36 ülke arasında sonuncu sıradadır. 2016 yılında iş bulma ümidi olmayan kadınların sayısı 252 bin iken 2021’de bu rakam 831 bine çıkmıştır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2021 yılında Kadının Güçlenmesi Programına kendi bütçesinden yüzde 0,35 pay ayırmıştır. 2022 yılında bu pay sadece yüzde 0,01 artırılmıştır . Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı, halkın, ortak bir amaç ve ideal doğrultusunda, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde hareket etmesiyle gerçekleşmiştir. Etnik kökenlerimiz farklı olsa da bizi bu kadar güçlü, sağlam ve dayanıklı yapan aynı amaç doğrultusunda yaşıyor olmamızdır. Bizim bir arada olmamız, ülkenin istikrar ve refahı için kilit bir faktördür. Biz geçmişte de buna benzer durumlarla karşılaşmıştık, düzensizliğin içinde barınan o karanlık girdaplardan korkmuyoruz. Aklın, bilimin ve çağdaşlığın ışığında kaldığımız sürece ayakta duracağız, eminiz. İşte bunun için bir araya geliyoruz. Şimdi daha güçlü ışıklarla aydınlatmak lazım gelir umut dolu yollarımızı. Hepimiz için yaşanabilir, çağdaş, toplumcu bir ülke için daha çok, var gücümüzle çalışmak gerekir. Kurtuluş Savaşı’ndan ilham alarak dil, din, etnik köken sorgulamadan topyekûn bir arada olmak gerekir. Toplumdaki sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğin ortadan kalkması, halkın gücünü hatırlaması, siyasi çıkar çevrelerinin etkilerini fark etmesi ve iradesine sahip çıkması için çok çalışmalıyız. Tabiiki Önce kadınlar diyoruz. Çünkü onlar Anadolu’nun ta kendisi. Atatürk’ün 1923’tekurduğu yeni Türkiye’de kadınlar için yaptığı tüm devrimleri... Bu devrimlerin getirilerini... Sonra birden ortaya çıkan karşı devrim görüşlerini... “Aslında o karşı devrimler hep vardı” diyenleri hep görüyoruz.  Son 20 yılda adaleti, teraziyi, hukuku, basını ve neredeyse ülkeyi ele geçiren bu karşı devrim hareketlerini görüyoruz. İki kişinin yer aldığı birkaç dakikalık bir videodan toplumsal ve sosyal çıkarımlar yapmak, Muhteşem Yüzyıl’ı izleyerek tarih bilgisine sahip olmakla aynı şey. Bu nedenle biz çıkarım yapmayalım. Biz saldırmayalım. Biz, yürüdüğümüz sokakta bizimle birlikte yürüyen binlerce insan arasından, ülkemiz için, çocuklar için, kadınlar için daha neler yapabiliriz, onları aydınlığa nasıl kavuşturabiliriz, bunun için kafa yoralım. Gelin, konuşalım.  Gelin, şimdi Cumhuriyet’in kadınlara neler kazandırdığını, yıllardır birlikte yürüdüğüm, her zaman feyz aldığım, yol arkadaşım TKB Genel Başkanı Av. Sema Kendirci Uğurman’ın kolaylaştırıcılığında, CHP PM üyesi yazar Yaşar Seyman’dan ve  CHP Eskişehir Milletvekili, Gazeteci Utku Çakırözer’den dinleyelim.  
Panelin açılış konuşmasını Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) Genel Başkanı Meral Güler, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu, veriler paylaştı.

ANKHABER

30. Adalet ve Demokrasi Haftası çerçevesinde düzenlenen “Uğur Mumcu Sesleniyor” etkinliği gerçekleştirildi.

Etkinlik çerçevesinde Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği ve Türk Kadınlar Birliği tarafından düzenlenen “Cumhuriyet, Kadın ve Kazanımlar” paneli büyük ilgi gördü.

Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki panelin konuşmacıları, CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, CHP PM üyesi Yaşar Seyman idi.

Panelin açılış konuşmasını Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) Genel Başkanı Meral Güler yaptı.

“30. Adalet ve Demokrasi Haftası’nda yine bir aradayız. Uğur Mumcu cinayeti işleneli 30 yıl oldu. Sokağa çıktığımızda onu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Bahriye Üçok’u, Turan Dursun’u, Abdi İpekçi’yi, Muammer Aksoy’u ve daha nice aydınlarımızı katledenlerle mecburi biraradalığımız başlıyor. Faili meçhullere katili belli olanlar da katılıyor: Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Pınar Gültekin, Şule Çet ve daha niceleri… “ yaşanan büyük acılara dikkat çekti.

TÜKD Genel Başkanı Meral Güler, “Bizler, katiller, katilleri azmettiren o zihniyet, katillere çanak tutan diğer kişilerle aynı gökyüzü altında, aynı kara parçası üstünde yaşıyoruz. Gün içinde aynı yollardan yürüyor, temel ihtiyaçlarımız için aynı yerlerden alışveriş yapıyoruz. Yüreğe ağır gelen bu durum bizi kendi haklarımızı sorgulamaya, adaleti aramaya itiyor. Değerli Dostlar, adaleti aramak asla bireysel bir çaba olamaz, olmamalıdır. Adalet, hukukun üstünlüğü ile bizlerin yolunu aydınlatmalıdır. Adalet, bazı çevrelerin kendi çıkarlarına göre altını boşalttığı, çeşitli manevralarla farklı anlamlar kattığı bir kelime değildir.” Dediği konuşmasında şu görüşlere yer verdi:

Adalet sadece bazılarının mağduriyetinde yardıma koşan bir “süper kahraman” değildir.

En önemlisi de adalet sadece çıkar gruplarının hizmetinde olan, birilerinin canı istediğinde çekmeceden çıkardığı bir “maşa” değildir.

Tanımı tektir ve nettir. Adaletin bileşenlerinin, çıkar gruplarına uydurulacak şekilde içinin boşaltılması, yerinden oynatılması toplumsal vicdanı kökünden değiştirir. Bu değişimi her yerde görebilirsiniz: Eğitimde, sağlık hizmetlerinde, sosyal yaşamda, güvenlikte, ekonomide.

Adaletin bileşenlerinin çıkar gruplarına uydurulacak şekilde değiştirilmesi toplum vicdanını da değiştirir. Nasıl mı? Hemen bir örnek vereyim. Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunun açıklamalarına göre 2021 yılında cinayete kurban giden kadınların yüzde 64’ü evlerinde öldürüldü. Evlerinde öldürülen kadınların yaklaşık yüzde 50’sinin katili, kadının evli olduğu erkek. Aylara göre baktığımızda, evlerinde öldürülen kadınların, toplam kadın cinayetlerine göre yüzdelik dilimleri şöyle:

Ocak ayında yüzde 55, Şubat ayında yüzde 43, Martta öldürülen kadınların yüzde 64’ü evinde katledildi. Nisanda bu rakam yüzde 59 oldu. Mayıs ve haziran aylarında, her ay için yüzde 50

Temmuz ayında kadın cinayetlerinin yüzde 71’i evlerinde işlendi.

Ağustos’ta bu rakam yüzde 85’e çıktı; Eylülde bu rakam yüzde 80 oldu.

Kasım ve aralık aylarında düşüşler olsa da bir sonraki yılın şubat ayında bu rakam yine yüzde 70’lere tırmandı.

Mart ve temmuz aylarındaki artış dikkatinizi çekti mi? Mart ayında ne oldu, Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine karar verdi. Bir süredir konuşulan bir konu, bir gecede netleşmiş oldu: Kadın cinayetleri artık meşrulaştırılamayacaktı. Özellikle evin içinde olan hiçbir şeye müdahale edilemeyecekti. Temmuz ayı ise İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğünün sona erdiği aydı.

Sözleşmeden çekilmek birçok potansiyel katile de cesaret verdi.

9 Kasım 2021 akşamı, evinin önünde öldürülen Başak Cengiz’in failinin yaptığı açıklama unutulmuyor: “Kolay öldürülebilir olduğu için ona saldırdım.”.

Tüm bu açıklamalar, raporlar ve çalışmalar, Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından “diğer siyasi partilerin abartması ve medyanın istismarı” olarak değerlendirildi.

Değerli Dostlar,

Bir toplumun yöneticilerinin ve üyelerinin neye saygı duyduğuna, neye inandığına ve neyi doğru veya yanlış olarak kabul ettiğine dikkat ederseniz o toplumun vicdanını da görebilirsiniz. O toplumun yasaları, hukuk sistemi ve sosyal adaleti de vicdan üzerinden tanımlanır. Toplumsal vicdan kavramının temelinde bireylerin değer yargıları yatar. Toplumsal vicdan değer yargılarının dengesidir. Toplumsal değerlere yapılan bir müdahalede o denge bozulur, her şey karışır. Yeni ve öncekinden daha farklı bir denge kurulana dek bu karışıklık devam eder. Yeni denge kurulduktan sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmaz, eskiyle aynı kalmaz.

Bazen bir dengenin bozulması dışarıdan gelen ve yönetilemeyen nedenlerle de gerçekleşebilir. Pandemi, Rusya – Ukrayna savaşı ve artan küresel ekonomik kriz gibi durumlar bu nedenlere örnektir.

Bu süreçlerde kadınlara çocuk bakımı görevi yüklendi. Böylece kadınların gelir getiren iş gücüne katılımı düştü. Birleşmiş Milletler kadın biriminin Ekim 2022 tarihli raporuna göre, küresel olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için 300 yıla ihtiyaç var. Bence, ülkemiz için daha uzun bir zaman gerek. Çünkü günümüzde “toplumsal cinsiyet eşitliği” ve “birey” kelimeleri, artık kamu kurum ve kuruluşları tarafından hazırlanan belgelerin hiçbirinde yer almıyor. Buna, kadın haklarına yönelik eylem planları gibi metinler de dâhil. Cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık kavramları Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yayınlanan, 2019 – 2023 yıllarını kapsayan 11. Kalkınma planından tamamen çıkartılmıştır. Acaba“Toplumsal cinsiyet eşitsizliği” kavramını duymazsak, okumazsak ve cümle içinde kullanmazsak, belli bir zaman sonra unuturuz gibi mi düşünülüyor? Ne yazık ki ülke gündemine düşen haberlerin hiç birisi kimseye hiçbir şeyi unutturmuyor.

Ne yazık ki bu zihniyet Medeni Kanun’a kadar yansıdı. Yaş büyütme davaları, olağanüstü hallerde evlenme izni alınabilmesi gibi düzenlemeler nedeniyle mahkemeler çocuk yaştaki evliliklere izin vermek durumunda bırakıldı. Artık bir izin de gerekmiyor, önceden geleneksel olarak aileler arasında yapılan imam nikahı ritüeli, artık geçer akçe hâline geldi. Bu zihniyet kadınlara cinsel şiddetin yoğunluğunu da artırıyor: Hükümetin çok değer verdiği bir kurum, her ne kadar sonradan yalanlasa da 9 yaşındaki bir kız çocuğunun evlenebileceğine dair bilgilerin olduğu kitaplar yazdırıyor ve yayınlatıyor. Bir tarikat lideri, 6 yaşındaki çocuğu “evlilik” adı altında istismar ediyor ve yıllar sonra, çocuğun şikâyeti ile durum aydınlığa kavuşuyor.

Tabii ki Bu zihniyet, ilgili kanunların uygulanmasını da zorlaştırıyor. Daha kadınların sokakta rahatça yürüyebilmesini, erkeklerle eşit iş ve yaşam olanaklarına sahip olabilmesini, aile içi kararlara katılım ve söz hakkı ile ilgili konularda çalışmak için gerekli eğitimleri alması konusunda eğitim ve istihdam koşullarında erkeklerle eşit olması gerektiğine dair konuları dile getirmedim. Şunu söyleyebilirim ki çalışma hakkı açısından, erişim ve katılım biçimleri bakımından Türkiye, 2021 – 2022 döneminde 36 ülke arasında sonuncu sıradadır. 2016 yılında iş bulma ümidi olmayan kadınların sayısı 252 bin iken 2021’de bu rakam 831 bine çıkmıştır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2021 yılında Kadının Güçlenmesi Programına kendi bütçesinden yüzde 0,35 pay ayırmıştır. 2022 yılında bu pay sadece yüzde 0,01 artırılmıştır .

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı, halkın, ortak bir amaç ve ideal doğrultusunda, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde hareket etmesiyle gerçekleşmiştir. Etnik kökenlerimiz farklı olsa da bizi bu kadar güçlü, sağlam ve dayanıklı yapan aynı amaç doğrultusunda yaşıyor olmamızdır. Bizim bir arada olmamız, ülkenin istikrar ve refahı için kilit bir faktördür. Biz geçmişte de buna benzer durumlarla karşılaşmıştık, düzensizliğin içinde barınan o karanlık girdaplardan korkmuyoruz. Aklın, bilimin ve çağdaşlığın ışığında kaldığımız sürece ayakta duracağız, eminiz.

İşte bunun için bir araya geliyoruz. Şimdi daha güçlü ışıklarla aydınlatmak lazım gelir umut dolu yollarımızı. Hepimiz için yaşanabilir, çağdaş, toplumcu bir ülke için daha çok, var gücümüzle çalışmak gerekir. Kurtuluş Savaşı’ndan ilham alarak dil, din, etnik köken sorgulamadan topyekûn bir arada olmak gerekir. Toplumdaki sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğin ortadan kalkması, halkın gücünü hatırlaması, siyasi çıkar çevrelerinin etkilerini fark etmesi ve iradesine sahip çıkması için çok çalışmalıyız. Tabiiki Önce kadınlar diyoruz. Çünkü onlar Anadolu’nun ta kendisi.

Atatürk’ün 1923’tekurduğu yeni Türkiye’de kadınlar için yaptığı tüm devrimleri...

Bu devrimlerin getirilerini... Sonra birden ortaya çıkan karşı devrim görüşlerini... “Aslında o karşı devrimler hep vardı” diyenleri hep görüyoruz.  Son 20 yılda adaleti, teraziyi, hukuku, basını ve neredeyse ülkeyi ele geçiren bu karşı devrim hareketlerini görüyoruz.

İki kişinin yer aldığı birkaç dakikalık bir videodan toplumsal ve sosyal çıkarımlar yapmak, Muhteşem Yüzyıl’ı izleyerek tarih bilgisine sahip olmakla aynı şey. Bu nedenle biz çıkarım yapmayalım. Biz saldırmayalım. Biz, yürüdüğümüz sokakta bizimle birlikte yürüyen binlerce insan arasından, ülkemiz için, çocuklar için, kadınlar için daha neler yapabiliriz, onları aydınlığa nasıl kavuşturabiliriz, bunun için kafa yoralım. Gelin, konuşalım.  Gelin, şimdi Cumhuriyet’in kadınlara neler kazandırdığını, yıllardır birlikte yürüdüğüm, her zaman feyz aldığım, yol arkadaşım TKB Genel Başkanı Av. Sema Kendirci Uğurman’ın kolaylaştırıcılığında, CHP PM üyesi yazar Yaşar Seyman’dan ve  CHP Eskişehir Milletvekili, Gazeteci Utku Çakırözer’den dinleyelim.  

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.