Mehmet Akif Işık
Köşe Yazarı
Mehmet Akif Işık
 

İlk Çağlardan Günümüze İnsan Ve Evrim Meselesi -3- Evrim teorisi ve faydasız ilimden Allah’a sığınmak

Mehmet Akif IŞIK / Arkeolog-  Gelelim “Evrim” meselesine;      İngiliz Charles Darwin tarafından 24 Kasım 1859'da “ Evrim Teorisi” adı altında bir teori ortaya atılır. Bu teori dini inancı zayıf olan bazı bilim adamı olarak geçinenler tarafından da ilginç karşılanıp gündemde tutulmaya çalışılır. Bunların zihniyetine göre insan; maymunun zaman içerisinde evrim geçirmesi suretiyle dünyada var olmaya başlamıştır. İslam dininde olduğu gibi, Hıristiyanlık ve Musevilikte de insanın atası Hz. Âdem ve Hz. Havva olarak kabul edilmiştir. Maalesef halen Allah’a ve peygamberlere inanmayan ve kendilerine ateist diyen sapık bazı insanlar bulunmakta ve evrimden bahsedebilmekte, hatta boş durmayıp inananları hedef alarak kendi saflarına çekmek için türlü yollara ve hilelere başvurmaktadırlar. Allah, insanı insan olarak, bitkiyi bitki olarak, hayvanı da hayvan olarak yaratmıştır. İnsanın da, hayvanın da, bitkinin de kendi aralarında değişik görünüşte olanları vardır. Dünya yaratıldığından bu yana hiçbir yerde yarı hayvan- yarı insan,  yarı bitki-yarı hayvan veya yarı insan- yarı bitki görülmüş ve duyulmuş değildir. Aşılama suretiyle değişik bitkiler elde edilebilir ancak bunlar yine bitkidir. Değişik ırklardan insanların evlilikleri suretiyle farklı deri renginde, gözleri değişik renklerde ve simaları değişik biçimlerde insanlar elbette ki olabilir, ancak bunların hepsi yine insandır. Hayvanlar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Dünyada ender olsa bile bazen değişik biçim ve görünüşte  “hilkat garibesi” olarak nitelendirilen insan veya hayvan doğumları olabilmektedir. Adından da anlaşılacağı üzere bunlar “hilkat garibesi” yani yaradılışla ilgili bir hadisedir. Bir evrim sonucu değildir. Bazı bilim adamı gibi geçinenler, garip şekillerde doğan insanların fotoğraflarını yayınlayarak, sanki evrim ile alakalıymış gibi göstermeye çalışırlar. Yahu! Bu varlığın bir anne ve babadan yani insandan türediğini nasıl göz ardı ederler. Bunun bir hilkat garibesi olduğunu bildikleri halde, fitne ve fesat konusunda uzman oldukları için, görmezden gelirler. Antik Çağlardan kalma bazı heykel ve kabartmalarda; Sfenks, grifon, kentaur v.s. gibi isimlendirilen “yarı insan-yarı hayvan” şeklinde karışık varlıklar işlenmiştir. Bunlar tamamıyla hayal ürünü ve korku salmak maksadıyla veya kendi inanışlarına göre kötü ruhların o yapıya veya kente girmesini engellemek düşüncesiyle yapılmışlardır. Bunların bir evrim sonucu oluştuğunu gösteren hiçbir delil yoktur. Evrim saçmalığının ders kitaplarında yer alması da ayrı bir garabettir. Hiçbir dinin kabul etmediği bu saçmalığı ders kitaplarına koymak bazı kişilerin kendilerini medeni gösterebilme çabalarından başka bir şey değildir. Bence bu husus aşağılık kompleksinin bir sonucudur. Bu sapık fikri ders kitaplarına koymakla; ne ileri görüşlü olunur ve ne de medeni. Aslında bu gericiliğin daniskasıdır. Zira yukarıda belirttiğim üzere antik çağ insanları dahi hayali karışık varlıkları düşüncelerinde geliştirmiş, normal hayatında bunlara yer vermemiş ve evrimi çağrıştıracak hiçbir eser üretmemiştir. Binlerce yıl sonraki böyle bir hadise, bu insanların antik çağ insanlarından da daha geride kaldığının bir işaretidir. Bir arkeolog olarak yıllarca müzelerde ve arkeolojik kazılarda görev yaptım. Müfettiş olarak ve iki dönem de genel müdür olarak Türkiye’deki bütün müzelerde ve birçok kazı yeri ve ören yerinde teftiş ve incelemelerde bulundum. Yurtdışındaki birçok müzeyi ve kazı yerlerini dolaştım. Ama hiçbir müzede, müze depolarında, kazı alanında ve ören yerinde maymun-insan ilişkisini çağrıştıracak en küçük bir buluntuya dahi rastlamadım. Yapılan arkeolojik kazılarda; İlk çağlardan günümüze kadar bulunan iskeletlerin hepsi ya insan ya da hayvan iskeleti idi. İnsanla maymun arası bir iskelet bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde yapılan kazılarda bulunmadı. İnsan insandı, maymun maymundu.          Üniversite sıralarında, Arkeoloji, Prehistorya, Hititoloji, Eski Çağ Tarihi bölümlerindeki hocalarımızdan; ilk çağlardan Bizans’a kadar Anadolu ve Mezopotamya’daki medeniyetleri, tarihlerini ve bıraktıkları eserleri tek tek dinledik. Bu arada birçok yayın taradık. Evrimi çağrıştıracak en ufak bir bilgi kırıntısını dahi görmedik. 1987 yılında Antalya’daki teftiş görevim nedeniyle, en eski mağara yerleşimlerinden biri olan Antalya yakınındaki Karain Mağarasındaki kazı yerini de denetledim. Kazıdaki buluntuları, fosilleri gördüm. Bu buluntular Evrim teorisinin bir saçmalıktan ibaret olduğunu apaçık gösteriyordu. Evrim teorisi saçmalığına ilim demek, ilme hakarettir. Ne güzel bir sözdür:  Faydasız ilimden Allah’a sığınırım. (BİTTİ)
Ekleme Tarihi: 07 Aralık 2022 - Çarşamba

İlk Çağlardan Günümüze İnsan Ve Evrim Meselesi -3- Evrim teorisi ve faydasız ilimden Allah’a sığınmak

Mehmet Akif IŞIK / Arkeolog- 

Gelelim “Evrim” meselesine;     

İngiliz Charles Darwin tarafından 24 Kasım 1859'da “ Evrim Teorisi” adı altında bir teori ortaya atılır. Bu teori dini inancı zayıf olan bazı bilim adamı olarak geçinenler tarafından da ilginç karşılanıp gündemde tutulmaya çalışılır. Bunların zihniyetine göre insan; maymunun zaman içerisinde evrim geçirmesi suretiyle dünyada var olmaya başlamıştır.

İslam dininde olduğu gibi, Hıristiyanlık ve Musevilikte de insanın atası Hz. Âdem ve Hz. Havva olarak kabul edilmiştir. Maalesef halen Allah’a ve peygamberlere inanmayan ve kendilerine ateist diyen sapık bazı insanlar bulunmakta ve evrimden bahsedebilmekte, hatta boş durmayıp inananları hedef alarak kendi saflarına çekmek için türlü yollara ve hilelere başvurmaktadırlar.

Allah, insanı insan olarak, bitkiyi bitki olarak, hayvanı da hayvan olarak yaratmıştır. İnsanın da, hayvanın da, bitkinin de kendi aralarında değişik görünüşte olanları vardır. Dünya yaratıldığından bu yana hiçbir yerde yarı hayvan- yarı insan,  yarı bitki-yarı hayvan veya yarı insan- yarı bitki görülmüş ve duyulmuş değildir. Aşılama suretiyle değişik bitkiler elde edilebilir ancak bunlar yine bitkidir. Değişik ırklardan insanların evlilikleri suretiyle farklı deri renginde, gözleri değişik renklerde ve simaları değişik biçimlerde insanlar elbette ki olabilir, ancak bunların hepsi yine insandır. Hayvanlar için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Dünyada ender olsa bile bazen değişik biçim ve görünüşte  “hilkat garibesi” olarak nitelendirilen insan veya hayvan doğumları olabilmektedir. Adından da anlaşılacağı üzere bunlar “hilkat garibesi” yani yaradılışla ilgili bir hadisedir. Bir evrim sonucu değildir.

Bazı bilim adamı gibi geçinenler, garip şekillerde doğan insanların fotoğraflarını yayınlayarak, sanki evrim ile alakalıymış gibi göstermeye çalışırlar. Yahu! Bu varlığın bir anne ve babadan yani insandan türediğini nasıl göz ardı ederler. Bunun bir hilkat garibesi olduğunu bildikleri halde, fitne ve fesat konusunda uzman oldukları için, görmezden gelirler.

Antik Çağlardan kalma bazı heykel ve kabartmalarda; Sfenks, grifon, kentaur v.s. gibi isimlendirilen “yarı insan-yarı hayvan” şeklinde karışık varlıklar işlenmiştir. Bunlar tamamıyla hayal ürünü ve korku salmak maksadıyla veya kendi inanışlarına göre kötü ruhların o yapıya veya kente girmesini engellemek düşüncesiyle yapılmışlardır. Bunların bir evrim sonucu oluştuğunu gösteren hiçbir delil yoktur.

Evrim saçmalığının ders kitaplarında yer alması da ayrı bir garabettir. Hiçbir dinin kabul etmediği bu saçmalığı ders kitaplarına koymak bazı kişilerin kendilerini medeni gösterebilme çabalarından başka bir şey değildir. Bence bu husus aşağılık kompleksinin bir sonucudur. Bu sapık fikri ders kitaplarına koymakla; ne ileri görüşlü olunur ve ne de medeni. Aslında bu gericiliğin daniskasıdır. Zira yukarıda belirttiğim üzere antik çağ insanları dahi hayali karışık varlıkları düşüncelerinde geliştirmiş, normal hayatında bunlara yer vermemiş ve evrimi çağrıştıracak hiçbir eser üretmemiştir. Binlerce yıl sonraki böyle bir hadise, bu insanların antik çağ insanlarından da daha geride kaldığının bir işaretidir.

Bir arkeolog olarak yıllarca müzelerde ve arkeolojik kazılarda görev yaptım. Müfettiş olarak ve iki dönem de genel müdür olarak Türkiye’deki bütün müzelerde ve birçok kazı yeri ve ören yerinde teftiş ve incelemelerde bulundum. Yurtdışındaki birçok müzeyi ve kazı yerlerini dolaştım. Ama hiçbir müzede, müze depolarında, kazı alanında ve ören yerinde maymun-insan ilişkisini çağrıştıracak en küçük bir buluntuya dahi rastlamadım. Yapılan arkeolojik kazılarda; İlk çağlardan günümüze kadar bulunan iskeletlerin hepsi ya insan ya da hayvan iskeleti idi. İnsanla maymun arası bir iskelet bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde yapılan kazılarda bulunmadı. İnsan insandı, maymun maymundu.       

  Üniversite sıralarında, Arkeoloji, Prehistorya, Hititoloji, Eski Çağ Tarihi bölümlerindeki hocalarımızdan; ilk çağlardan Bizans’a kadar Anadolu ve Mezopotamya’daki medeniyetleri, tarihlerini ve bıraktıkları eserleri tek tek dinledik. Bu arada birçok yayın taradık. Evrimi çağrıştıracak en ufak bir bilgi kırıntısını dahi görmedik.

1987 yılında Antalya’daki teftiş görevim nedeniyle, en eski mağara yerleşimlerinden biri olan Antalya yakınındaki Karain Mağarasındaki kazı yerini de denetledim. Kazıdaki buluntuları, fosilleri gördüm. Bu buluntular Evrim teorisinin bir saçmalıktan ibaret olduğunu apaçık gösteriyordu.

Evrim teorisi saçmalığına ilim demek, ilme hakarettir. Ne güzel bir sözdür:  Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.

(BİTTİ)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.